İZ GAZETE - Doğan Beyazgül’ün sunduğu ‘Özgür Yorum’ programında konuşan Sema Pekdaş, AKP’li belediye başkanlarının istifa ettirilmesine dair konuştu. Aynı zamanda avukat ve eski Baro başkanı olan Başkan Pekdaş,  “Başkasına ‘Sen istifa et’ derseniz, onun iradesine ipotek koymuş olursunuz. Bu kişiler, parti disiplinine uygun davranmazsa partiden ihraç edilir. Yanlış işler yaptıysa yargılanır. İstifa tamamen kişisel bir şeydir. Burada bireyin özgürlüğüne ve kararlarına saygısızlık var.” değerlendirmesinde bulundu.

‘İSTİFA KURUMUNA HAKSIZLIK EDİLDİ’

Başkan Pekdaş şöyle konuştu: “Metal yorgunluğu, hurdaya çıkmak anlamında da kullanılır. Metal yorgunluğu olan gemiler hurdaya gönderilir. Bu kötü bir değerlendirmeydi. Kendilerinin hurdaya çıktığının ifadesiydi. Siyaset kurumunu çok hırpalamak doğru değil. Belediye başkanlarının istifaları istendi, istifa kurumuna da haksızlık edildi. İnsanlar, sağlık sebepleri, özel sebeplerle, başka başka sebeplerle görevi yerine getiremeyeceğini fark edince, görevi bırakmak isteyebilir. Çünkü kamuya sorumluluğu vardır. İstifada istifa edenin değerlendirmesi önemlidir. Başkasına ‘Sen istifa et’ derseniz, onun iradesine ipotek koymuş olursunuz. Parti disiplinine uygun davranmazsa partiden ihraç edilir. Yanlış işler yaptıysa yargılanır. İstifa tamamen kişisel bir şeydir. Burada bireyin özgürlüğüne ve kararlarına saygısızlık var.”

‘KENDİ KENDİNİ YİYEN PARTİ’

“Diyorlar ki, ‘Genel başkan onu atadı’. Ama onu aday olarak atadı ve o seçime girdi, seçildi. Halk sadece sizin aday göstermenizle yetinmiyor. Sizin gösterdiğiniz adaya ‘evet’ ya da ‘hayır’ diyor. Dolayısıyla ortadan kaldırılan bir ‘milli irade’ de var. İstifa eden Balıkesir Belediye Başkanı’nın dediği gibi, ‘Cüz’i irade - Külli irade’ tartışmaları da gündeme geldi böylece. Bu Adalet ve Kalkınma Partisi’nin miadını doldurduğu anlamına gelen bir durumdur. Yine Balıkesir Belediye Başkanı’nın siyasi literatüre kazandırdığı ‘Otofaji’ diye bir ifade var; insanın kendi etlerini yemesi anlamına gelen. Kendi kendini yiyen bir parti haline geldi AKP.”

‘DEVİRLERİ BİTTİ’

“Adalet ve Kalkınma Partisi ile birlikte girdiğimiz süreçte, siyasetin kurumlarıyla işlemesi doğal sürecini yaşamıyoruz. Hep manipülasyon, hep algılar yaratarak, sahte gündemlerle toplum yönetilmeye çalışıyor. Bu toplumda da siyasette de bozulmalara neden oluyor. Siz gerçek dinamikleriyle ülkenin gelişmesini ve siyasetin ilerlemesini sağlamazsanız, ülkenin de metal yorgunu olmasına sebep olabilirsiniz. Bunun getirdiği siyasal çalkantılar ve terör sorunu çok fazla. ‘Değerli yalnızlığı’ yaşayan, dünyadan soyutlanmış, güvenilmez bir ülke haline geliyorsunuz. Avrupa ve Asya’nın geçişinde, göç yollarının güzergâhında olan Türkiye böyle bir şeyi kaldıramaz. Bu coğrafya böyle daraltılmış siyasetleri bir süre barındırabilir üstünde ama pat pat üstünden atar. Şimdi bu sıkıntıyı yaşıyoruz ama devirleri bitti.”

‘KOLTUĞU ONURUNLA BIRAKMAYI BECERMEK DAHA GÜZEL’

“İnsanları bir sefer, iki sefer kandırabilirsiniz ama sürekli kandıramazsınız. Biz bu ülkenin onurlu yurttaşları olarak yaşamak istiyoruz. Cumhuriyet bize onurlu yurttaş olmanın ne kadar değerli olduğunu öğretti. Elbette farklı partiler olmalıdır ve bu partiler güzel programlar sunuyorsa iktidara gelmelidir. İktidara geldiğin gibi gitmesini bilmek de önemlidir. Avukatlık deneyimimden bir örnek vereceğim; evlenmek-boşanmak ilişkisi… Koltuğa gelmek, koltuğu bırakmak anlamında bir benzetme bu: İyi boşanmayı bilen onurlu çiftlere biz hep saygı gösterirdik. Boşanmayı bilmek ne kadar önemli derdik, yürütemiyorsanız ayrılırsız. Ayrılmayı beceremeyenlerin arkasında bıraktığı çöküntü yıkıntı çok berbattır. Koltuğa gelmek güzel ama koltuğu onurunla bırakmayı becermek ondan da güzel bir olay… Demokrasinin kıymeti de bu.”

‘İNSANLARA İŞ BULMAK ZORUNDASINIZ’

“Demokrasi insana kurumlar içerisinde var olmayı, onurlu bireyler olmayı öğretir. Bizim akla dayanan, bilime dayanan, estetik kaygıları olan, kendine ve başkasına güvenen, doğru iletişim kanallarını açabilen yurttaşlar yaratmamız lazım. Köylüye diyor ki, ‘bu tarlayı ekmezsen ben sana para vereceğim, sen hayvancılık yapma ben sana para vereyim.’ İnsanları sadakaya alıştırıyorlar. İnsan alın terinin parasını harcayınca ‘bu benim hakkım’ der. Üreten, parasını kazanan insan vergisini verir, devletin bütçesi için ‘benim’ der. Halka rüşvet verilemez. Sosyal yardımları lütuf gibi sunuyorlar. İnsanlara iş bulmak zorundasınız. Üretim yapmak zorundasınız. İnsanların işi olmalıdır, onurlu olarak ücretlerini kazanmalıdırlar, gelir elde etmelidirler ve bunun vergisini vermelidirler. Gerçekten sosyal yardıma ihtiyacı olanlara da sosyal yardımlar yapılmalıdır. Ama siyasal rüşvet yasaktır. Gerçek demokrasilerde bu seçimlerin iptal edilmesini gerektirir. Biz sosyal yardımlarla siyasal rüşvetleri de ayırt etmek durumundayız.”

‘KILIÇDAROĞLU’NUN SÖZÜNE UYGUN DAVRANIYORUM’

“Belediye başkanının da siyasal kimliği var, dolayısıyla bu doğrultuda görüşlerini açıklar ve siyasal çalışma yapar. Ama belediye başkanı başkanlık şapkasıyla kendi oturduğu koltuktan güç alarak dizaynlar yapmamalıdır. Bu, gerçek bir rekabetin önüne geçen, etik olmayan bir davranıştır. Güç aldığınız bir makamı kullanarak siyasal çalışmaya giriyorsanız burada bir haksızlık olur, haksız rekabet olur.  Bu çok zor ve ince bir çizgi… Bunun sadece belediye başkanları için değil, milletvekilleri için de geçerli olduğunu düşünüyorum. ‘Siyasetin kendi doğal mecrası içerisinde siyasal rekabeti haksız rekabete dönüştürmeden yapmanın yolunu bulun’ diyor Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu bize. Ben de ona uygun davranmaya gayret ediyorum.

Editör: Haber Merkezi