İyi şairler, yaşadıkları çağlarının çağdaşıdırlar. Onları “iyi şair” yapan özelliklerden biri de bu olmalı… Kuşkusuz, bu tespitim bütün dünya için de böyledir; dünyanın iyi şairlerinin bütünü çağının çağdaşı ve geçtikleri zamanın gönülden tanıkları ve bazen de sanıklarıdır! Ve bu gerçek, tarihin bütün zamanları için de böyledir. Kendi çağının tanığı şairler, çoğu zaman sanık ve mahkûmdurlar da! Çünkü şairi şiire götüren vicdan, bu zailimler dünyasında onu her an sanık da yapabiliyor.

Vicdan, yeni yüzyılımızda içi öylesine boşaltılmış ve vicdansızlar tarafından öylesine kirletilmiş bir kavram ki artık, vicdanlı olmaya çalışmak bile erdem sayılıyor. Oysa vicdan her şeydir; iyiliktir, merhamettir, hissetmektir, varoluştur. Sonuçta adalet ve özgürlük kavramlarını da vicdan üretmiştir. Vicdan; altı doldurulmamış bir duygusallık ya da hümanizm değildir, adaleti ve özgürlüğü yeniden kurmak için bir eylemlilik çağrısıdır aynı zamanda.

Bu hafta, bu satırları yazmamın özel bir anlamı var; Ahmet Telli’nin İzmir’e gelişi… Ve Ahmet Telli şiir dinamiklerinin başında vicdanın öncü bir yıldız gibi parıldaması...

Hatırlayanlarınız olacaktır, bir süre önce Hacettepe Üniversitesi’nde gerici bir güruhun saldırısına uğramıştı. Kitap kulübünün davetiyle gittiği salon, bir gurup iktidar yanlısı tarafından basılmış ve sözlü saldırıya maruz kalmıştı. Yine de o güruhun arasından cesaretle, gurubu yararak ayrılmış ve oradaki bir öğrencinin vicdana ilişkin sorusuna; “toplumların vicdanı yoktur linç kültürleri vardır, vicdan bireyseldir…” demişti. İşte Ahmet Telli’deki bireysel vicdan, onu ülke sorunlarının ve mücadelesinin tam da merkezinde, çağının çağdaşı ve tanığı bir şair yapıyor…

İlk şiirini 1961’de on beş yaşındayken yayımlamasına karşın, ilk kitabı “Yangın Yılları” tam da toplumsal bir yangının ortasında; 1979’da çıkagelir. Aynı yıl çıkagelen bir diğer kitap; “Hüznün İsyan Olur” Yangın yıllarından farklı olarak, dönemin çok sert politik ortamından sıyrılıp, yolculuğunu şiire doğru yapan şiirlerden oluşuyordu. Geleneksel olanı en diplerde anlayıp, en coşkulu ve oldukça özgün bir dille yansıtan bu kitaptaki şiirler, tazeliğini 40 yıl aradan sonra bile, ilk günkü gibi koruyor hâlâ… Çünkü bu şiirler yazılırken de Ahmet Telli, geleneksel olanın yeniden kavranması ve önüştürülmesinin, bir vicdan meselesi olduğunu biliyordu. “Hüznün İsyan Olur”daki “Dörtlükler” ve “Bedreddin Üstüne Dörtlükler” adlı şiirler bu gerçeğin kanıtları gibidir… Kuşkusuz bu tutumunu son kitabı “Nidâ”ya kadar sürdürdü.

Ahmet Telli’deki bu tarihsel vicdan her zaman ışıltılı bir biçimde şiirlerine ve yaşamına yansıdı. Belki bu gerçekten ötürü onu her zaman toplumsal mücadelenin merkezinde görüyoruz. Sokakta iki karınca haksızlığa karşı bir eylem hazırlığında olsa, üçüncü karınca olarak Ahmet Telli’yi yanlarında görmemiz belki de bundan. Çünkü o, şiirini her zaman, haksızlığa karşı duruşun denek taşında sınıyor…

Şu noktada onun için yapacağım her yorum biraz eksik kalır... Ahmet Telli'nin kurduğu her dizenin bir arka plan okuması ve metinler arası göndermelere açık bir yapısı vardır. Geleneksel başkaldırı şiirimizi doğru bir yerden anlayıp dönüştürmesi; 80 sonrası cuntacılarca yaralanmış ve parçalanmış gibi duran insan imgesinin de yeniden hayatın içinde, mücadelenin içinde canlanmasına yardımcı olmuştur. Bu yapı ve tutum doğal ki Ahmet Telli şiirini güçlü bir tarihsel bilinçten besliyor. O bilinç, kuşkusuz geleceği kuracak olan insanlığın vazgeçilmez tarihsel duruşu; sosyalizmdir. Ahmet Telli bir vicdan olarak ve hayatın bütün renklerini sahiplenmek adına, şiirini, o vicdan deltasından, insanlığın sınandığı yangınlar ocağından uzağa düşürmüyor hiçbir zaman.

Söylediğim gibi, Ahmet Telli şiiri ve yaşamı kuşkusuz bu köşe yazısına sığmayacak kadar engindir. Bu yazıdan amaç, İzmir’e gelişini ve 27 Şubat 2020 saat 19’da Buca Pembe Köşk’te ve 28 Şubat 2020 günü yine saat 19’da Çiğli Akvaryum Kafe’de benim yönlendiriciliğimde okurlarıyla buluşacak olması… Bu sayfayı okuyan dostlarımı ve şiir sevdalılarını o akşamlarda birlikte olmaya davet ediyorum. Bu buluşmaya vesile olan Buca ve Çiğli’nin sevgili Belediye Başkanları; Erhan Kılıç ve Utku Gümrükçü’ye teşekkürü de borç bilirim.