İnsan garip bir mahlukat, kendi ile de dünya ile uğraştığı kadar uğraşabilir. Nafile çabalar olsa da bu uğraşıların büyük bir kısmı, uğraşmak da bir uğraş sonuçta denilip iç ferahlatılır.

Zaman geçtikçe daha kolay verilebilir özeleştiriler. Muhataplar ortadan kalkmışsa ki, artık bir özeleştiri değil de bir iç çekişten bahsedilebilir. Tarih ne kadar kolay eleştirilebilir bir geçmiştir ve insan her gün yeni bir tarih yazmaktadır.

Eski lafların ünlemleri daha bir tatlı gelir yıllara ve aniden hoşa gider “beşer şaşar” diyebilmek.

İnsan garip bir mahlukat, sadece kendi kapısının önü değil, tüm kapıların önüne gider bazen süpürmek bazen süpürtmek bazen ise öylesine bir kulp bulmak için.

Ne güzeldir bir ev ötedekinin kapısının önünde bir çöp bulmak ve ne güzeldir bir ev ötedekinin de kapısının önünde bir çöp bulmak.

Ve ne güzeldir bir ev ötedekinin kapısının önünde haklı olmak.

Bir ömür böyle geçer derler ama inanma.

Geçen bir ömür olmayabilir, bir insan ömrü olmayabilir…

Dünya haritasının bize göre batısının şöyle kuzeyinde yer alan özgürlükler ülkesi, büyük dünya devi durur.

Bugünlerde o dünya hakiminin Minnesota eyaletinde, bir polisin hepimizin gözünün içine bakarak boğazına basarak öldürdüğü George Floyd için halkın ayaklandığını duyuyoruz.

Devletin bizim adımıza kullandığını iddia ettiği, George Floyd’un boğazındaki gücünü izliyoruz televizyonlardan ve devletin gücü karşısındaki çaresizliğini.

George Floyd, kim bilir hangi Afrika ülkesinden kaçırılan kölenin kaçıncı kuşak torunudur, kim bilir kaç üst soyu kırbaç yemiştir, kim bilir kaçı özgürlük savaşında ölmüştür, kim bilir kaç yaşında açlıkla, geleceksizlikle tanışmıştır?

George Floyd daha önce kaç defa ölmüştür?

Büyük insanlık,

gemide güverte yolcusu

                                   tirende üçüncü mevki

                                        şosede yayan

                                        büyük insanlık.

Halk sokakta, devlet gücünün kullanılması sonucu öldürülen bir kişi için eylem yapıyor.

Amerika’nın en yetkili ağzı sosyal medyayı yasaklamaktan, askerleri olayları yatıştırması için olay bölgesine göndermekten bahsediyor, “özgür basın” canlı yayında gözaltına alınıyor.

Hepimiz, bir iki istisna hariç, hepimiz hayretle bakıyoruz, kınıyoruz, itiraz edenlere hak veriyoruz.

Gerçekten mi?

Gerçekten büyük bir çoğunluğumuz, George Floyd’un devletin güç kullanma yetkisinin kötüye kullanılarak devlet eli ile işlenmiş bir cinayetin kurbanı olduğunu mu düşünüyor?

Sorumlularının yargılanmasını ve adil bir yargılama sonucunda eylemlerine karşılık gereken cezaya çarptırılmaları gerektiğini mi düşünüyoruz? 

Bu türden sonuçlarının ortadan kaldırılması için, güç kullanma tekel ve yetkisinin yeniden değerlendirmesi gerektiğini mi?

Irkçılığa, insan düşmanlığına karşı olunması gerektiğini mi?

Baskıya, ayrımcılığa, ırkçılığa karşı çıkılması gerektiği mi?

Eğer ciddi bir çoğunluk, dünya üzerindeki ciddi bir çoğunluk böyle düşünüyorsa, niye kimsenin evinin önü pek temiz değil?

Belki de büyük “insanlığın” büyük bir kısmı gerçekten de “öyle” düşünmüyordur, olabilir mi?

Mesela, münferit dediğimiz konulardan olabilir mi?

Mesela, 25 yıl boyunca çocuklarının dirisini veya ölüsünü arayan annelere atılan tekmelerin bir gerekçesi arandığı için olabilir mi?

Mesela, 13 yaşında çocukların, 19 yaşında gençlerin sokak aralarında kurşunlara, tekmelere maruz kalmasını görmezden gelindiği için?

Mesela, mesela,milyon mesela… yazdıkça yazası gelmiyor insanın, yazmak istemiyor.

Büyük insanlık sekizinde işe gider

                                        yirmisinde evlenir

                                        kırkında ölür

                                        büyük insanlık.

İnsanlık ne kadar büyük? İnsanlığımız?

ama umudu var büyük insanlığın

                                        umutsuz yaşanmıyor.[1]

 

[1] Nazım Hikmet, Büyük İnsanlık