Uzun zaman önceydi aslında ama aklıma takılıverdi işte geçen gece. Lise başlarında bir imeze kız gelmişti sınıfımıza. Ama nasıl biliyor musun? Böyle işine gelmeyen bir bakış at ağlıyor ve hocaya gidiyor hemen. Hoca dediğim o dönemin müdür yardımcısı Süleyman. Bak aslında hazır aklıma gelmişken onu da anlatayım size bir sonraki anımda. Bu öykünün başrolünde imeze Şebnem var çünkü. Hülasa; bu okula ilk geldiği günden beri sevmediği kim varsa ‘yaramazlar’ listesine ekleyerek bizim bıyığı müdür yardımcısı olduktan sonra çıkmış hocaya iletiyor. O da durur mu onun söylediği kim varsa türlü disiplin cezası veriyor. Çocuğun yaramaz olmaması çok önemli değil, tek kriter bunlarla anlaşıp anlaşamaması. Hatta bir gün sınıftan bir kız arkadaşımızın anlattığına göre bu bizim imeze tuvalet kağıtlarına o ‘yaramaz çocuklar’ hakkında yazılar yazıyormuş. Sormuşlar yahu sen ne yapıyorsun böyle diye. Gazeteci olacağım ben, ilk denemelerimi yapıyorum demiş. Yazık sınıftaki kızlar da bunla kötü olup tuvalet kağıdını isimlerini görmek istemediklerinden “aa ne güzel sen devam et böyle, istersen diğer tuvalet kağıtlarını da verelim” filan demişler.

                Biz Nuri’yle bir kez bunu takip ettik. Aa bir baktık Nurilerin mahallesinde oturuyor. O mahalle genelde Bursalıların oturduğu mahalle. Nuri’de de Bursa deyince akan sular duruyor. “Yahu sen bu kadar çok sevdiğin kentin takımını niye tutmuyorsun o zaman” diyorum, “O başka” diyor. “İnsanımız muazzam ama kalbim bir takım tutar gibi değil bir sevgiliye âşık gibi bağlı ona.” Enteresan çocuk şu Nuri. “Bu imeze Bursalı olmasın?” diyorum, “Saçmalama be ne alakası var” diye kızarak evine gidiyor.

                Ertesi gün Nuri biraz geç geliyor sınıfa. Elektrik kesintileri oluyor o zaman sık sık. Nuri de akşam ödevini yapamamış ve beklemiş elektriği. Elektrik gelince de uyku tutmamış babasıyla Atletik Bilbao’nun Uefa maçını seyretmiş. Bilbao, Lazio’yu elemiş o akşam. Teneffüste sınıfa anlattı bunu saf Nuri. Bu Şebnem de gözlerini kısmış arka sırada öyle yalnız başına tuvalet kağıtlarına bir şeyler yazarken çaktırmadan da dinliyor. Sonraki ders Mussolini hayranı Süleyman’ın dersi. İmeze durur mu hiç; tuvalet kağıdına koca harflerle vatan haini yazıp Nuri’nin ve babasının Bilbao’yu tutmasının ne demeye geldiğini sormuş. Lazio’yu uzaktan seven hocanın gözleri ağlayan bebek tablosu gibi yürüdü Nuri’nin üstüne. Nuri ne dese boş. Muz cumhuriyetinde başbakan olsa, kararname çıkartıp Nuri’nin okumasını yasaklayacak o derece yani.  Neyse aldı bunu müdür yardımcısı, arkasında şeytani gülümsemeyle o imeze kız çıktılar sınıftan. Ders zili çaldı. Nuri geldiğinde yüzünün bir kısmı kırmızı. “Kardeşim ne oldu sana” diyoruz cevap yok. O gün akşama kadar kimseyle konuşmadı Nuri.

                Ertesi gün Din dersindeyiz. Bak bu da başka bir karikatür hoca buna bir parantez açalım. Nerede büyüdü bilmiyoruz ama öyle bir Amerikan sevdalısı anlatamam. Tek isteği Colorado topraklarında yaşayabilmek. Tam adını şimdi hatırlamıyorum ama kısaca Fatoş diyorduk biz ona. Bu hoca da imezenin en sevdiği hocalardan. Dizinin dibinden ayrılmıyor desek yeri. Dediğim gibi bu da bir başka yazımızın konusu olacak yine. Ders bitimi bizim kız yine tuvalet kağıtlarını kucaklamış müdür yardımcısının yanına koşuyor.

                Nuri ilk kez konuştu o çıkınca, “Bursalı değildir o”. Bütün sınıf güldük hep bir ağızdan. Böyle bir gülümsemeyi bir kez de Beşiktaş maçında görmüştüm. Kapalı tribünle kale arkası tribün siyah, beyaz, şampiyon, Beşiktaş tezahüratı yapıyordu ki son şampiyondan sonra kapalı tribün Fenerbahçe dedi. 20 bin kişi hep bir ağızdan güldük. O gün anladım Nuri, sevgiliye âşık gibi derken ne demek istemişti.