Merhaba Oruç Abi,

Hasan Hüseyin’in; Nâzım ve Orhan Kemal için “Haziranda ölmek zor...” seslenişinin ardına düşen bir mektubun başına geçmişken geldi, Mavisel Yener’in, senin, “Bir şairin gözleri kapanınca görülecek şeyler azalır...” dizelerine eklediği iletisi: “Ah! Yeni mektubunuz Oruç Aruoba’ya olacak!

Fotoğraf: Zafer Yalçınpınar

Bir anda o fotoğraf karesinin karşısında buldum kendimi. Önplanda İsmail (Mert Başat) abiyle koyu bir sohbete dalmışsınız, Demir Özlü ve Muzaffer Kale derin bir saygıyla sizi izliyor. İzmir’in unutulmaz şiir buluşmalarından birinden bir andı o... Sonra yine aynı salon, Selahattin Akçiçek Kültür Merkezi... Omuzlarında yılların yorgunluğu, biri felsefeye öbürü şiire çıkan adımlarla kürsüye varışın... Pek de hoşlanmamıştın yapılan işten; bir şeyler, anlamı-derinliği eksik, donup kalmış gibiydi...

Sevgili Oruç Hocam,

Bir anda alıp başımı, dalıp gidiyorum sözü alabildiğince arındıran, gürültü patırtıdan uzak yolculuğuna...

Sayısız pencere açıp üzerinde düşünmeye çağırdığın “yaşamın anlamı” konulu arayışına, “Garip ya: yaşamının anlamını arayıp arayıp bulamadığın konumlarda, an olur, mutlanırsın:-” diye başlıyorsun. Derken o “geriye çekilip bakma” sökün ediyor.

Kişinin, yaşamının anlamı, geriye çekilip baktığı birşeydir:” diyor ve sözü açıyorsun: “nasıl bölük-pörçük, nasıl kesintili-süreksiz, nasıl amaçsız-gelişigüzel - nasıl da yabancı birşey diye, bakar, çekilip geriye, anlamına, yaşamının, kişi...

Prof. Dr. Örsan K. Öymen, “Assos’ta Felsefe Sempozyumu bundan böyle eksik kalacak!” derken haksız değil.

Kişiye yaşam ‘verilir’ken, anlamı da birlikte, kendiliğinden verilmez.” tümceni yazınca aklımın defterine öyleyse diyorum kendime, giz; “Issız bir tarladan gece vakti geçmek”te ya da doksan yılı aşkın yaşamı, “Dönüp geriye bakınca bir pencere açıldı, kapandı”yla özetlemekte ya da o güzelim Karadeniz türküsünün “Bu dünya bir pencere/ Her gelen bakar gider...” dizelerinde saklanıp durduğunu bilmektir anlamın.

Sevgili Oruç Abi,

“Kitap Adası”nın kırkıncısını epeyce kolaylamışken acıktığımı fark ettim. Ee, gün ikindiye koşuyor. Yemekte, portakallı kereviz var. Sonra günün, kırk yıl hatır vaat eden ikinci “sade”si.

Yaylada hava serinledi, uslu bir yağmur eşlik ediyor tatlı esen rüzgâra... kuzine kömür istiyor. Bahçıvan seslenince verandaya çıktım. Sokak aydınlatmalarının işi uzunmuş, bir süre daha katlanacağız gecenin katran karasına... Sevgili Osman’ı (Akbaşak) aradım, birkaç fotoğrafa ihtiyacım var... Senin fotoğrafın yokmuş onda. Edebiyat sanat emekçileri için defalarca deklanşöre bastığını bildiğim Kadir İncesu geldi aklıma. O da “Abi, yazık ki hiç rast gelemedim Oruç abiyle, bağışla...” dedi her zamanki inceliğiyle.

Yirmi yıl ötelerden öğrencim Hansa Çiftlikli aradı. Bir yanda yıllar yılı anlam kattığı gülümsemesi bir yanda -hep gözümün önünde duran- altıncı, yedinci sınıf sıralarındaki öğrenme aşkı... “Kahvemi aldım, balkona çıktım, yemyeşil doğayla iç içe, tam sırası dedim, sizi aramanın. Özledim hocam...” Geçim derdi, sağlık sorunları, uzak düşmelerimiz, dayanışma derken on dakikayı geride bırakmışız. Tası tarağı toplayıp İzmir’in yolunu tuttuk geç olmadan. Bütün kitapların... her şey İzmir’de.

Seksen dakika sürdü yol. Çantamı, bilgisayarımı koltuğa bırakıp kütüphanede aldım soluğu. “Yürüme”ye durmuştum ki 11. İstanbul Kitap Fuarının davetiyesi gülümsedi kitabın arasından. Tarih: 7-15 Kasım 1992. O yıl yayımlanan “Yürüme”yi orada edinmiştim. “Nasıl da hep değişen/ ama hiç de değişmeyen bir şey/ şu kişi” deyişinde, “Anılarımızı da unuturuz biz zaten”de ve daha birçok yerde durmuşum. Sonra “Yakın”a baktım: “En son, en kalın odunu yakarsın.” diye başladığın “Ateş Yakana Kılavuz”u okudum, yeniden. “İnsanı insan yapan ölümdür.” üzerine düşününce aklıma, dipten söyleyip derinden anlaşılmasını uman Anadolu insanı düştü. Bir de “Ötekini oku, derinde/ Dipte olanı...” diyen Gülten Akın.

Gezi’nin can yakan sıcaklığında, 2013’te, “muktedir”e yazdığın mektubu okudum bir daha, bir daha... Yedi yıl öteden -başta Birleşik Devletler- günümüz dünyasına “selam yollayan” Gezi direnişi birilerini hâlâ korkutuyor olmalı ki o güzelim park yine abluka altındaydı, bilesin.

Senin, “Felsefe yapmak, kişinin, gelmeyeceğini bildiği birisini beklemesine benzetilebilir.” sözünden esinle “Felsefe yapmanın sırasıdır...” demek geliyor içimden Oruç Abi!

........................

Oruç Aruoba (şair, yazar, çevirmen, düşünür/ 14 Temmuz 1948-31 Mayıs 2020)

Olmayalı”, Oruç Aruoba, deneme, Eylül 2003, Metis Yayınları, İstanbul, s.68

Ercan Kesal

Yürüme”, Oruç Aruoba, deneme, Kasım 1992, Metis Yayınları, İstanbul

Yakın”, Oruç Aruoba, deneme, Temmuz 1997, Metis Yayınları, İstanbul

De ki İşte”, Oruç Aruoba, deneme, Aralık 1990, Metis Yayınları, İstanbul