8-9 yaşlarımdayım. Bahar gelmiş, temizliği de başlamıştı apartmandaki tüm evlerde. Oturduğumuz binanın girişinde bir alan var, sırayla tüm evlerin halıları orada yıkanıyor. Annem öğretmen olduğu için biz ancak hafta sonu yıkayabilecektik. Anneme ev işlerinde yardım etmeye kardeşime hamile kaldığında başlamıştım. Evdeki rutin işlerde benim de rutin görevlerim vardı. Hatta kendime ait bir leğen ve bezim bile vardı.

Hafta sonu gelmiş çatmıştı ve sıra bizdeydi.Cumartesi öğleden sonra halıları yıkayacaktık. O sabah on buçuk, on bir gibi zilimiz çaldı. Kapıyı açtığımda bir arkadaşım öğleden sonra saat ikide mahalle maçımız olduğunu söyledi. Hem de en büyük rakibimiz ile…

Ezeli rakibimiz ile haftada en az 2 kez mahalle maçı yapıyorduk. Bulunduğumuz muhitin derbisi adeta. Maçlarımızı izlemeye gelenler bile oluyordu. 8-10 yaş grubu çocuklar için bu tarifi zor bir duygu. Profesyonel futbolcu gibi görüyorduk kendimizi.

Annemden izin istedim. Halı yıkama sırasının bizde olduğunu hatırlattı ve izin vermedi. Ağlayışlar, çırpınışlar; tabi ki fayda etmedi. Takım kaptanı değilim ama takımın en iyilerinden biriyim, övünmek gibi olmasın…Arkadaşlarım benim sahada olmamı istiyor. Zaten toplamda 7 kişiyiz.Gidemezsem, 1 kişi eksik oynayacaklar. Büyük handikap…

İzin alamayınca hayal kırıklığına uğradım. Yüzüm turşu satarken, takım kaptanımız; “Daha maça 4 saat var hep beraber yıkarsak yetiştirebiliriz.” dedi. Anneme sordum, şaşırdı ve kabul etti.

7 kişiyiz ve biz bir takımız. Birimizin derdi hepimizin derdi olurdu.Beraber güler, beraber ağlardık. Okula birlikte gider, gelir,meyve ağaçlarına dalar, kavgalarda bile ayrılmazdık. Birimiz aşık olursa, aşık olduğu kişinin evinin yakınlarında oynardık. Görebilsin ya da görebileyim diye.

Hemen iş bölümü yaptık. Toz deterjanı kim dökecek, halıları kim köpürtecek, kim durulayacak, kim elindeki dümdüz ve yaklaşık 60 santimetrelik tahta parçası ile halıyı sudan arındıracak, belirledik. 4’ü büyük, 2’si nispeten daha küçük toplam 6 halıyı 3 saatte yıkadık. Hem bize antrenman oldu, hem annem yorulmadı, hem de takımdaşlık duygumuz iyice gelişti.

***

Hayat kolektif bir mücadeleyi barındırır içerisinde. Senin gibi olanlara, senin gibi düşünenlere, yürüyenlere, yiyenlere, içenlereihtiyaç duyarsın yanında. Hatta seni o var eder, sen de onu... Kurduğun bu kolektif hayatta her bir bireyin ayrı rolü vardır. Bunu da süreç belirler.

Bunları düşünerek hareket ettiğinde rol çalamazsın. Çalsan ve kendince kısa bir süre başardığını düşünsen bile kazanan değil kaybeden olursun.

Kimisi çok kötü futbol oynasa da en güzel top onda ise mahalle maçında forvet oynayabilir.Ama aradan 10 yıllar geçer, topun sahibini değil de mahalledeki diğer çocukları anarsın. Onlarla buluşma hevesi olur içinde. Topun sabinin adını bile hatırlamayabilirsin.

Bu yaşanmış tatlı hikâye, bana ilk gençlik yıllarımda kolektivizmi öğreten hikâyelerden biriydi.

Siyaset, sanat, kültür, spor, sosyal hayat…  Her yerde kendisine anlatılacak bir an bulabilecek bir hikâye…

Benim için öyle…

***

Mahalle maçı mı? Tabi ki biz kazandık…

Böyle bir takımı kim yenebilirdi ki?