Kimisi Ege Bamyası dermiş onun için, kimisi Kınalı Bamya ama esas bilinen adıyla Bornova bamyasıymış ismi. Boyu küçükmüş epeyce. Zaten Ege’de bamyanın küçüğü makbul olmuş hep. Görünce güneşi yeşil rengi kızıl renge bürünürmüş, sanki kınalanmış gibi. İki güne topladıysan iyi, yoksa büyük kocaman olurmuş. İzmirli sevmez Bornova bamyasının büyüğünü, sevmezmiş daha doğrusu.

80 sonrası nesil pek bilmiyor hikayesini. Oysa 1980 yılında daha Bornova’nın üçte ikisinin bamya dahil bir ton zevatın yetiştirildiği tarladır. 1920’ye kadar gidersek Bayraklı’nın nüfusu sadece 425’tir. Önce Demokrat Parti gelir, tarımı modernleştirmeye ama çiftçiye toprak dağıtmamaya karar verir. Köylü artık milletin efendisi değildir. Ekmek bulamaz, üç paraya çalışmak için köyünü, kasabasını yurdunu terk edip şehre yerleşmeye karar verir.  Bu sırada iki derenin birden suladığı, deniz suyuna ve limana yakın olan, yani sermaye sahiplerinin hiç zahmet etmeden çok para kazanabilecekleri Bayraklı’da birer birer fabrikalar açılır. Turan-Alsancak arasındaki bölgede, o fabrikalarda çalışacak işçiler evlerini yaparlar. Altındağ’dan Manavkuyu arasına İzmir’in taşrasından minik bir bahçe içine yapılan şirin evler dolar. Bereketli Bornova ovasında evlerden gelen televizyon seslerine tanıklık eder o minik bahçelerdeki ayva, erik, mandalina ağaçları.

Daha sonra 12 Eylül darbesi gelir. Darbe ile birlikte Özal ve ekibi gelir. Büyükşehir Belediyesi’nin başına Burhan Özfatura, Bornova Belediyesi’nin başına da Cengiz Bulut hasıl olur. Bu sırada 24 Ocak kararları neticesinde Cumhuriyet’in taşraya kurduğu fabrikalar verimsizleşir ve iş üretemez olur. En nihayetinde bu kez Anadolu şehirlerinde yaşayan insanların daha büyük şehirlere gitmeleri gerekir. Uşak’tan, Konya’dan, Afyon’dan insanlar akın akın gelir Bornova’ya. Bunca insanı yerleştirecek yerler gerekirken, seksenlerin sonunda dönemin belediye başkanı Burhan Özfatura, Evka gibi Egekent gibi hamlelerle bu insanları olması gerektiği gibi şehrin sağlam yerlerine, şehri bir kale gibi çevreleyen tepelere yerleştirir. Bornova’daki 1960-1980 arasında yapılan bahçeli şirin tek katlı evler Turgut Özal’ın “imar affı” ile birlikte kat üstüne kat çıkılarak yok edilir. İmar affı yetmez, 1989 yılında, yerel seçimler 26 Mart’ta yapılacaktır. Ne olduysa, nasıl olduysa döneminde İzmir’in tepelerini, sağlam yerlerine bu gelen nüfusu karşılayacak toplu konutlara ayıran Burhan Özfatura, seçimden sadece 9 gün öncesinde 17.03.1989 tarihinde Bayraklı imar planını geçirir.

90’lar Özal’ın imar yasası ve Burhan Özfatura’nın son dakikadaki “imar planı” dönemidir. Bir zamanlar kınalı bamyaların yetiştiği yerlerde, olabildiği kadar ucuza, olabildiği kadar çok katlı binalar yapılır. Hatta yeri gelir deniz kumu kullanılır. Ya denetlenmez, ya çok az denetlenir. Sonraki başkanlar geçmişte yapılan hataları görmezden gelirler.

Herkesin iktidar olmak için, yönetici olmak için birbirini ezdiği ama kimsenin sorumluluk istemediği bir iklimde 115 kişinin ölümünün sorumlusunu bulmak bizim neslimizin boynunun borcu. Sorumlusunu bulup zindanlara atmalıyız ki, çocuklarımıza ölüm bırakmayalım. Biz şayet, bunun hesabını sormazsak, biz şayet bunun sorumlularına en ağır cezayı vermezsek, biz şayet güzelim Bayraklı ovasını yine Bornova Bamyasının ekilip biçildiği yere çevirmezsek, çocuklarımız ölecek, çocuklarımız gözyaşları dökecek bu şehirde. Buna razı mısınız?