Paris’te Montmartre’daki eski bir evin çatı katında yaşayan dört arkadaş düşünün. Şair Rodolfo, ressam Marcello, filozof Coline ve müzisyen Schaunard (Sonar). Tıpkı bugün olduğu gibi yoksulluk diz boyu. 1840’lı yıllarda Paris’te çok büyük bir ekonomik sıkıntı yaşanmaktadır. Halkın büyük bir kısmı açlık sınırında hayatta kalmaya çalışıyor. Bir Noel akşamı, soğuktan donan kafadarlar evlerindeki eski bir sandalyeyi kırıp yakarak ısınmaya çalışırken müzisyen Schaunard para kazanmayı başarmıştır. Dört arkadaş Noeli Cafe Momus’ta kutlamaya karar verirler. Üç arkadaş evden çıkarken, Şair Rodolfo dergiye yazacağı yazıyı bitirmek üzere evde kalır ve komşuları Mimi kapıyı çalar. Rodolfo ve Mimi birbirlerine aşık olacak yoksulluk içinde başlayan aşk Mimi’nin kaybıyla sonuçlanacaktır. Yoksulluk, yoksunluk ve ekonomik krizin gezegenimizi kasıp kavurduğu bir dönemde, milyonlarca insan hayatın kıyısında yaşıyor. Eskiden sadece yazarlara ve sanatçılara atfedilen “günü birlik yaşamlar” artık zorunlu olarak çok sayıda insanın hayat biçimi oldu. Bundan tam 153 yıl önce Henri Murger’in kaleme aldığı ve Paris’teki bohem hayatı anlattığı “Bohem Hayattan Sahneler” romanı opera sahnesine taşındığında büyük bir başarı kazandı. Librettosu Giuseppe Giacosa ve Luigi Illica tarafından yazılan La Boheme Operası, İzmir Devlet Opera ve Balesi tarafından tekrar sahneye konuyor. Evin Atik’in yönettiği operada, göz kamaştıran sahne tasarımı Çağda Çitkaya’ya, kostüm tasarımı Sevtaç Demirer’e ve ışık tasarımı Müfit Özbek’e ait. Koro şefliğini Orhan Öner Özcan’ın ve Çocuk Korosu Şefliğini Başar Ünal’ın üstlendiği eserde İzmir Devlet Opera ve Balesi Orkestrasını şef Tulio Gagliardo yönetiyor. Eserde baş rolleri Birgül Su Ariç, Derya Kırcalı Gürlük, Burcu Sayın, Oğuz Çimen, Burak Dabakoğlu, Bülent Külekçi, Muzaffer Soydan, Nejad Beğde, Murat Duyan, İnanç Makinel, Cengiz Sayın, Beril El, Filiz Güneş, Ayşe Şenoğul, Ayşe Tek, Doğukan Özkan, Teyfik Rodos, Soner Yıldırım, Burak Karaoğlanoğlu, Cihan Özmen, Volkan Şen, Enis Kızılgül, Başar Ünal, Barış Yener  Lorenzo Mok Arranz, Christopher Gagliardo, Deren Eladağ, Barış Veral, Burak Bardakçılar, Mehmet Büyükkeskin, Mehmet Burhaniye ve Hasan Taş paylaşıyorlar.  “La Boheme Operası” sahnelendiği dönemde neden bu kadar büyük bir başarı kazandı diye sorduğumuzda operanın yönetmeni Evin Atik olayı “gerçekçilik akımına” bağlıyor. 1840’lı yıllarda gerçekçilik akımı moda oluyor. Halkın sahnede gündelik hayattan alınan kesitler görmesi, gerçek hayatta yaşanan olayların sahneye yansıması adına çok önemli oluyor. O dönemde Fransa’da işçiler, köylü sınıfı, burjuvalar, sanatçılar, öğrenciler, parasız ve yoksul insanlar seçilemiyorlar. Seçilme hakları yoktu. Ancak burjuvalar, soylular ve zenginler seçilebiliyordu. Köylüler, işçiler, öğrenciler, sanatçılar monarşiden memnun değiller. 1815’de Viyana’da monarşiyi koruma kararı alınıyor. Bunun için burjuvayı taşeron olarak kullanıyorlar. 1789 Fransız Devrimiyle birlikte özgürlük akımı Avrupa’da yayılmaya başlıyor. Monarşi bu durumdan çok rahatsız ve korkmaya başlıyor. Kendilerini korumak için burjuvayı kullanıyor. O dönemde, burjuva monarşiye ve soylulara daha yakın duruyor. 1830’da burjuvalar Cumhuriyet’in kurulmasını engelliyor. İnsan hakları ve düşünce özgürlüğü giderek sınırlandırılıyor, baskılanıyor. İlk defa Louis Philippe’in adı Fransızların Kralı olarak geçmeye başlıyor. “1840’lı yıllarda halkın önceden kazandığı bütün haklar geri alınıyor ve çıkarılan anayasanın bir anlamı kalmıyor. Oyunda 1.perdede oyunculardan biri “Örtüsüz masada mı yemek yiyeceğiz” diye sorunca, Rodolfo cebinden bir gazete çıkarıyor. Bu gazete aslında Anayasa’nın basıldığı gazetedir. Arkadaşları “Gazeteyi ser, zaten bir önemi kalmadı” deyip masanın üzerine Anayasa’nın basılı olduğu gazeteyi seriyorlar. Marcello cebinden bir bozuk para çıkartıp havaya fırlatıyor. Yere düşen paraya “Selamlarım ben, kralım ayağıma kadar gelmiş” diyerek gülüyor ve siyasi gündeme bir gönderme yapıyor. O dönemde, Nicolas Jean de Dieu Soult Fransa Kralı 1. Louis Phillippe’nin Başbakanı. Librettisler bu gibi tarihi gerçeklerle eseri birbirine yedirerek librettoyu yazıyorlar. İşte böyle bir zamanda La Bohem Operası halkın kalbini kazanıyor ve yakaladığı başarı günümüzde de sürüyor” “Günü birlik yaşayan”, hayata kıyısından tutunanların operası halen sevilerek izleniyor.