Geçtiğimiz günlerde Facebook’ta aslında sosyal medya için uzunca sayılacak bir yazı halinde Eurostat’ın spor yapma alışkanlığı üzerine yayınladığı araştırmayı paylaşmıştım. Bunun bir yazı konusu olduğunu paylaşımın altında Nihat Demirkol üstadımızdan okuyunca “Yazayım” demiştim.

Yazı öncesinde ülkemizdeki obezite oranının %22,3 olduğunu ve OECD ülkelerinin ortalamasının %19,5 olduğunu da öğrenmiş olmam, iki verinin üst üste binmesi, birbirini doğrulaması konunun kapsamlı bir yazıya dönüşmesine de yardımcı oldu.

Avrupa İstatistik Ofisi ya da kısaca Eurostat, Avrupa Komisyonu'nun bünyesinde yer alan ve merkezi Lüksemburg'da bulunan bir genel müdürlüktür. Bizdeki TÜİK’in yaptığı işi yapar ve 1953 yılında kurulmuştur. Periyodik olarak çeşitli araştırma ve istatistikler yayınlamakta.

Eurostat'ın yayınladığı bültene göre 18 yaş ve üzerindeki Avrupa nüfusunun %49,8’i hiç spor yapmazken, nüfusun üçte biri (%29,9) haftada en az iki buçuk saatlik boş vaktini spor yaparak geçiriyor. Çoğunlukla ulaşım amaçlı olmakla birlikte bisiklet sürme aktivitesi de bu grupta yer alıyor. Bülten, erkeklerin %34,5’inin, kadınların ise %25,6’sının haftada iki buçuk saat ve üzerinden spor yapan grupta yer aldığını belirtiyor. Düzenli olarak spor yapan nüfus içinde yaş arttıkça spora ayrılan zamanın azaldığı ve eğitim seviyesi yüksek olan kişilerin diğerlerine oranla spora daha fazla zaman ayırdığı bilgisi de bültende yer alıyor.

Türkiye Nüfusunun %88,2’si Hiç Spor Yapmıyor, İki Buçuk Saat Üzerinde Spor Yapan Nüfus %4,7

Avrupa Birliği üye ülkeleri arasında spora en çok vakit ayıranlar kuzey ülkeleri oluyor. Finlandiyalıların %54,1’i, Danimarkalıların %53,4’ü, İsveçlilerin ise %53,1’i haftada en az iki buçuk saatini spor aktivitelerine ayırıyor. AB’de nüfusu en az aktif olan iki ülke ise Romanya ve Bulgaristan. Bu iki ülkede sırasıyla nüfusun sadece %7,5’i ve %9,0’ı haftada iki buçuk saatten fazla spor yapıyor. Eğer Türkiye AB üyesi olsaydı %4,7 oranıyla Romanya ve Bulgaristan’ın da gerisinde kalacaktı. Ne yazık ki Türkiye nüfusunun %88,2’si spora hiç vakit ayırmıyor.

Ancak yeterince hareketli olmayan yaşam tarzının hiç de geçiştirilemeyecek bedelleri var.

“Dünya Sağlık Örgütü (WHO), yetersiz fiziksel aktivite ile kendini gösteren sağlık sorunlarının dünyada ölüm sebepleri arasında ilk 10’da yer aldığını belirtiyor. Yeteri kadar aktif olmayan bünyeler kanserden diyabete kadar birçok bulaşıcı olmayan hastalığa yakalanma konusunda aktif olan insanlara göre daha riskli bir grupta yer alıyor. Bu nedenle Dünya Sağlık Örgütü, yetişkin bir insanın haftada en az iki buçuk saat orta yoğunluklu fiziksel aktivite (yürüyüş, bisiklet ya da diğer spor aktiviteleri gibi) yapmasını tavsiye ediyor.”

Konu ile ilgili biraz araştırma yapınca daha ilginç ve çarpıcı araştırmalara da denk geldim.

Bunlardan birisi Amerika'da yayınlanan Lancet Psychiatry Journal adlı dergide kaleme alınmış bir araştırma. Araştırma sonrasında haftada üç ila beş kez yapılan 45 dakikalık egzersizin akıl sağlığına faydalı olduğu sonucuna varılmış. Bir ay boyunca egzersiz yapanlar, yapmayanlara göre 1,5 daha az "kötü gün" geçirdiklerini belirtti. En olumlu etkiyi ise takım sporları, bisiklet ve aerobiğin yaptığı görüldü. Çalışmaya göre, insanların yaşı ve cinsiyeti ne olursa olsun ev işleri ya da çocuk bakımı da dahil tüm fiziksel aktiviteler akıl sağılığını geliştiriyor.

Beynin fiziksel aktivite sayesinde büyüdüğünü, nöron ağlarının egzersiz sayesinde çoğaldığını söyleyen araştırmalar da oldukça fazla.

Şehirlerde yaşayan ve genelde beyaz yakalı sınıf içerisinde yani masa başında çalışanlarımızın çoğunun içinde bulunduğu hareketsiz yaşam tarzı hem yakınılan hem de çare için pek de bir şey yapılmayan realitelerden birisi. Hareketsizlikten şikayetçi olan birçok kişi, aynı zamanda spor ve egzersiz için vakitsizlik ve motivasyonsuzluk gerekçesi ile dert yandıkları, bu kalitesiz yaşam tarzına devam ediyor.

Hareketsizlik ve vakitsizlik denildiğinde sizin aklınıza çare olarak ne geliyor bilmiyorum ama benim aklıma “bisiklet” geliyor.

Bisiklet bugün artık çağdaş batı ülkelerinde ulaşımın önemli bir parçası aynı zamanda sizi bir yerden bir yere taşırken ihtiyacınız olan gündelik spor ihtiyacınızı da karşılayabileceğiniz bir araç. Bu ülkelerde güvenli bisikletli ulaşım altyapısına yapılan yatırımlar gün geçtikçe artıyor ve bu artış sayesinde bisiklete binen, ulaşımını bisikletle sağlayan insan sayısı yıldan yıla çoğalıyor. Bisiklete binen insan sayısı arttıkça bunun çevreye ve toplum sağlığına somut katkıları ölçülebiliyor. Avrupa Bisiklet Federasyonu’nun (ECF) yayınladığı raporlar bu faydaların tahmin edebildiğinizin çok üstünde rakamlarda olduğunu gösteriyor. Söz konusu rakamlar yüz milyon Eurolar seviyesinde.

Toplumlar bisiklete binerek hem fosil yakıtların çevreye verdiği zararı azaltıyor, enerji sarfiyatını ve harcamalarını düşürüyor hem de aktif yaşam tarzı sayesinde sağlıklarını kazandıkları için sağlık harcamalarında da önemli tasarrufları elde ediyorlar.

Bisiklet kullanmak zor mu?

Aktif bisiklet kullanıcıları olarak bisiklet sürme mesafelerimizin bisiklete binmeyen insanlar üzerinde bazen olumsuz etki yaptığını hissetmeye başladım son zamanlarda. Bir yandan da bu olumsuz etki belki de bisikleti hiç denememiş olmaktan kaynaklanıyor olabilir.

Bir Cumartesi günü geze geze, bakına bakına, bazen durup bir ağacı, çiçeği seyredip, bazen yoldaki kedi köpeği sevip yaptığımız sürüşün 55 km olduğunu, benim için “kısa” olduğunu söyleyince hafiften bir itiraz almadım değil.

Aslında itiraz edenler o gün bizimle birlikte olsaydı o kadar mesafeyi çok da yorulmadan nasıl yaptıklarına şaşırırlardı. Konu aslında otomobilin icadından sonra insanların zaman, hız ve mesafe algısındaki kaymadan kaynaklanıyor. (Bu da başka bir yazı konusu)

Bisiklet kullanmak sandığınız gibi zor ve yorucu bir şey değil. Üstelik teknoloji ilerlerken malzeme ve mühendislik teknolojileri ile bisikleti de kapsamına aldı. Bisikletler artık çocukluğumuzda sürdüğümüz bisikletler gibi ağır değil. Ayrıca güncel vites teknolojisi de gerekli hızlanma ve eğimli sürüşlerin daha kolay üstesinden gelmenizi sağlıyor.

Mesele kendinize bir şans tanımanız ile alakalı aslında. “Denedim ama yoruldum, dizlerim, belim,... çok ağrıdı” diyenler vardır mutlaka. Bisiklet diz ağrısı yapmaz. Muhtemelen yanlış sele yüksekliği, yanlış bisiklet seçimidir söz konusu olan.

Kendinize bir şans verin. Yürüyün ve bisiklete binin. Sağlık elden gitti mi dönüşü yok.