Turgut Özakman, 1988’de sahnelenen Deliler Kabaresini yazarken karikatürünü çizdiği tiplemeleri büyük bir ihtimalle gerçek hayattan almıştır. Ama gerçek hayatın bu kadar gerçek olduğunu, otuz kırk yıl boyunca bu kadar gerçek kalabileceğini varsaymamıştır herhalde.

Deliler’i veya başkaca birçok oyunu izleyen kuşakların, karşılaştığı absürtlüklere ilk tepkisi bu geçmiş ezberlerinden gelir. Anlam veremedikleri her yöneten eylemi, geçmişten bir çağrışım yapar, her arsızlık, her hadsizlik, her haddini bildirme, her zekice yanıt Zeki’nin, Metin’in, Selim Naşit’in, Nevra Serezli’nin canlandırdığı bir tipleme ile örtüşür, biraz tebessüm yaratır; politik hicvin altında yatan halkın farkındalığı güzel bir esinti gibi gelir, başkalarının yerine utanmanın kızarıklığını alır insanın suratından.    

Yöneteni hicvetmek en doğal hakkıdır yönetilenin ve yapı harcıdır yönetmek-yönetilmek halinin, galiba.

Ne demek galiba? Bi şey ya vardır ya yoktur. Demokrasi mi bu?”[1]

Yöneten, yönetme iddiasında olan, yönetileni hicvedemez demokrasilerde, eğer ederse demokrasiden bahsetmek mümkün olmaz.

Demokrasilerde yönetenler uyacakları kurallar için yemin ederler.

Sadece yönetenler yemin etmez elbette, bazı meslek gruplarının da yeminleri, antları vardır. Mesleklerinin insanla olan bağından gelir, mesleğin evrenselliğinden, tarihinden gelir. Cümleleri kafiyeli olacak şekilde, aynı notanın üstüne sürekli basar gibi ardı ardına sıralamaya da benzemez; günlük politikanın dilinde yozlaştırılamaz, dile pelesenk edilmez bir duruşları vardır, bir melodisi, bir kimliği, bir anlamı, bir yükümlülüğü vardır, bir geleneği vardır; işine gelmeyince değiştirilemez, bir saygınlığı vardır; hatırda kalır.

Mesela; yaşamlarını insanlığın hizmetine adayacaklarına, insan yaşamına en üst düzeyde saygı göstereceklerine, tehdit ediliyor olsalar bile tıbbi bilgilerini insan haklarını ve bireysel özgürlükleri çiğnemek için kullanmayacaklarına kararlıkla, özgürce ve onurları üzerine ant içer hekimler.

Yeminine uygun yaşamaya çalışır hekim, savaşta da çalışır, barışta da çalışır, salgında da çalışır, zorunlu görevde çalışır, çocuğunu, annesini, babasını, eşini, dostunu riske atarak da çalışır, kendini bilmez birinin fiziki saldırısından sakınarak işini yapmaya da çalışır, dışlanmaya rağmen de çalışır, hakkını korumak için tek dayanağı meslek odasının kapatılacağını duyarak da çalışır, çalışır hekim. Yemini ve mesleği hayatının temel felsefesi olmuştur. Ama yemin etmeseydi de çalışırdı hekim.

Olanı biteni söylemek zorundadır hekim, söylememenin sorumluluğunun sonuçlarını bilir, bir halkın sağlığını tehdit eden her şeyle her şekilde savaşmak için yemin etmiştir. Yemin etmeseydi de söylerdi hekim.

Yönetenler de, hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik cumhuriyete, toplumun huzur ve refahına, Anayasa’ya sadakatten ayrılınmayacağına da namus ve şeref üzerine ant içerler, yönetmenin getirdiği bir hafıza kaybı da söz konusu olabilir elbette, yönetmenin en derin yan etkilerinden biri unutkanlık veya unutma eyleminin dayanılmaz hafifliği.

Yemin etmese de hayatını insan için yaşayacak bir hekim hicvin tiplemesi olamaz da, yemin etse bile yeminini unutan bir yöneten hicvin sadece bir tiplemesi değil ta kendisi olur.

Ne de olsa ‘biraz muhafazakar, biraz demokrat, biraz milliyetçi, biraz liberal[2]dir.  

Elbette o yöneten de bilir, sağlığı bozulduğunda, o hekimin kendisine söylediklerine bakmaksızın, o yöneteni tedavi edeceğini. Ama Fizan’a sürülse de doğruyu açıklamaktan vazgeçmeyeceğini de bilir, ‘ecdadından’ bilir.

Ecdadından referans takıntısı olanlar için bir dipnot gerekirse;

Olmaya halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi

Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi

Bir durum tespiti gerekirse;

Saltanat didükleri ancak cihân gavgasıdur

Olmaya baht ü saâdet dünyada vahdet gibi

Bir öneri istenirse;

Ger huzur itmek dilersen ey Muhibbî fâriğ ol

Olmaya vahdet makamı kûşe-i uzlet gibi[3]

 

[1] Deliler, Alo Galaksi Taksi

[2] Deliler, 18 Sene Sonra

[3] Muhibbi (Kanuni Sultan Süleyman)