Yalnız bir adam Aksentiy İvanoviç Poprişçin. Çok yalnız, dışlanmış, ezik, utangaç ve içten içe bu duruma fena halde içerleyen bir adam ama sesini çıkarıp itiraz edemiyor. Mesela, sürekli kendisini ezen daire şefine karşı gelemiyor. Yer St. Petersburg. Çarlık Rusya’sının son zamanları. 9. dereceden memur Poprişçin’in evindeyiz. Koyu bir yalnızlığa ek olarak parasızlığın, yoksulluğun çaresiz bıraktığı bir adam. Konuşacağı hiç kimse yok. Ne bir ailesi, ne bir arkadaşı. Hayatta yapayalnızdır. Sahnede Genco Erkal, Nikolay Gogol’un ölümsüz eseri “Bir Delinin Hatıra Defteri” oyununda Aksentiy İvanoviç Poprişçin karakterine üçüncü kez hayat veriyor. İlk defa bundan 50 yıl önce, 1965 yılında Ankara Sanat Tiyatrosu’nda canlandırdığı karakteri şimdi beşinci nesil seyirciler için yeniden oynuyor. Yılların getirdiği birikim ve zenginlikle yarattığı karakteri olgunlaştırarak sahneye yansıtıyor. İzmir Bostanlı Suat Taşer Tiyatrosundayız. Genco Erkal muazzam bir oyunculuğuyla çalıştığı bakanlıktaki müdürünü, büyük bir tutkuyla sevdiği müdürün kızını, nefret ettiği şefi, kızdığı muhasebeciyi, eleştirdiği diğer memurları hatta müdürün kızının kedisi Meçiyi ve hizmetçisi Mavra’yı gerçek haline getiriyor. Günümüze yaptığı ince göndermelerle zenginleşen oyunu Coşkun Tunçtan dilimize kazandırmış. Oyunda sahne tasarımı Duygu Sağıroğlu’nun imzasını taşıyor. Poprişçinin ruh halini, karmaşık hayal dünyasını başarıyla yansıtan dekor duygusal gelgitlerinin bir aynası gibi duruyor. Dönem kostümleri Özlem Kaya’ya, oyunun müzikleri ise Mete Sakpınar’a ait.

Poprişçin’in akıl sağlığını gün be gün nasıl kaybettiğini tarih düşerek yazdığı hatıra defterindeki olayları izleyerek görürüz. An gelir, kafasında kurduğu hayalleri gerçek zannetmeye başlar, gerçekler hayaller birbirine karışır. Sonra film tamamen kopar. Poprişçin artık tamamen farklı bir evrende İspanya Krallına dönüşür. Çarlık Rusya’sının son günlerinin günümüzden pek farkı yoktur. Poprişçin hediye adı altında rüşvet alan memurların nasıl zengin olduklarından, “saray” gibi yazlıklarda nasıl refah içinde yaşadıklarından dem vurur. Poprişçin’in hayatı “yoksunluk” ve “yoksulluk” arasında sıkışıp kalmalardan bir de gerçek zannettiği halüsinasyonlardan ibarettir. Arada küçük dedikodular yapar. O ayki maaşından avans çekmek istediğinde ret edildiği için muhasebeciye kızgındır. “Kart moruk, evde hizmetçisinden dayak yiyormuş” deyip kahkahayı basar. Kendi kendine konuşan yalnız yaşayan insanlara mükemmel bir örnektir. Duygudan duyguya çok hızlı bir biçimde geçer. Bir an muhasebeciye sövüp sayarken, ardından onun hakkındaki bir olaya çok güler. Bütün insani duygular yelpazesini hızlı bir biçimde tarar. Kızgınlık, sevgi, utanma, umut, kahkahalar ve acı. Hepsi bir biri içine geçerek damaklarda kekremsi bir tat bırakır. Poprişçin bakanlıkta çalışan diğer memurların ne kadar kaba olduklarından bahseder. Sanattan ve tiyatrodan ne kadar uzakta olduklarını anlatır. Bedava tiyatroya davetiyesi olmadan tiyatroya adımını atmayan yüksek dereceli memurlardan dem vurur. Yoksul olmasına rağmen o mutlaka maaşından bir miktar ayırarak tiyatro bileti alıp tiyatroya gitmiştir. Bunu gururla anlatır.

“Bir Delinin Hatıra Defteri” sadece yazıldığı dönemin değil tüm zamanlarda bütün toplumlar için keskin bir sistem eleştirisidir. Rüşvetçi memurlardan, tiyatroya ve sanata düşman, cahil, avantacı, vatandaşın kanını sülük gibi emen yöneticilere ve din adına her türlü namussuzluğu yapan üç kağıtçı din adamlarına kadar herkes bu eleştirilerden nasibini alır. Olaylara Poprişçi’nin gözünden bakınca katıla katıla güleriz ama sürekli olarak içimizde, derinlerde bir yerler kırılır. “Bir Delinin Hatıra Defteri” yankısını bütün zamanlarda, bütün toplumlarda, kamunun ve insanlığın vicdanında duyacağımız çok güçlü ve çok haklı bir itiraz. Bu haklı itiraza katılmamak mümkün değil. Çünkü sahnede izlediğimiz Poprişçi’nin aslında ta kendisi  olduğumuzu biliriz.