Ölümün her türlüsü insana acı verir ve ölenin seveni, tanıyanı, ailesi için zordur, sabır ister.

İnsanın hayatında bazen aldığı ölüm haberleri sıklaşmaya başlar. Bu hafta da sanırım benim için öyle oldu. Aldığım bir kaç ölüm haberine en son iki gün önce bir bisikletçi arkadaşımızın haberi eklendi.

Onur Gözel  İzmir'de bisikleti ulaşım aracı olarak kullanan binlerce bisikletliden birisiydi. Ölüm haberini aldığımızda belki de farkına vardığımız kesişimler vardı hayatımızda. Birlikte bir barda içip eğlenmişiz, fotoğraf çekilmişiz ve birden fazla bisiklet turunda aynı grup içinde, aynı yöne aynı rotaya bisiklet sürmüşüz. Kalabalık fotoğraflarda bulduk Onur'u, bizdendi, bizimleydi...

Bir bisikletçi ölünce bisikletiyle, en çok diğer bisikletçilerin içi acır, titrer... Tanımasanız bile olur bu. Çünkü Türkiye'de bisikleti bir ulaşım aracı olarak kullanan herkesin hayatı bir gün Onur gibi olabilir. Bisikletçinin ölüm ihtimali hanesinde büyük bir yer kaplar otomobil, kamyon ya da motorlu herhangi bir araç tarafından öldürülmek. Bisiklete her binişimde bunu hisseden ve bilen biriyim. Her biniş son biniş gibidir.

Otomobiller tarafından teslim alınan, aslında ellerimizle teslim ettiğimiz sokaklarımızda, yollarımızda, kentimizde, bisikletlinin, motosikletlinin veya yayanın otomobil altında kalıp ölme ihtimali, sokakta yaşayan hayvanlardan belki biraz daha düşüktür. O aradaki az bir fark da insanın akıl ve öngörü payı olsun. Oysa vicdan ve saygı kentte yaşayan hayvan ile insanın bir otomobil altında kalma ihtimallerini karşılaştırmaya gerek kalmayacak kadar birbirinden insanlığa yakışır şekilde ayırabilirdi.

Onur Kemaplaşa'da bir fabrikada çalışıyordu. Bornova Özkanlar'daki evine bisikleti ile gidip geliyordu. Bölge Trafik Müdürlüğü'ni biraz geçtikten sonra Ankara Asfaltı yan yolunda bir kamyonun altında kalarak yaşamını yitirdi. Peki, nedir bir insanı bunu yapmaya iten sebepler? Nereden gelir bu tutku? İnsan neden bisiklete biner? Ölmenin işten bile olmadığı şehirlerimizde bunu nasıl göze alır?

Örneğin az parası olabilir insanın. Kazandığı para ile geçinebilmek için ulaşım masrafını azaltmak istemiş olabilir. Tasarruf ediyor, oradan edeceği tasarruf ile belki bir hayalini gerçekleştirmek istiyor olabilir. İşten eve, evden okula gidebileceği mesafe bisiklet için uygun ise “neden olmasın?” deyip atlayıp bisikletine pedala basmış ve bir daha da vazgeçememiş olabilir. 

Sağlıklı yaşamak için egzersiz yapması gerektiğini düşünebilir bir insan ki bu gereklidir. Bir bisiklet alıp sağlığını kazanmak için çıkmış olabilir yola. Bindikçe iyi hissetmiş, kilo vermiş, belki sigarayı bırakmış, sağlığını geri kazanmaya başladığını görüp mutlu olmuş olabilir. Olmalı da...

Çevreci ve doğaya dair hassasiyetleri olabilir insanın. Olmazsa insan olamaz çünkü. Yaşadığı hayat içinde bu hassasiyet üstünde ilerliyor olabilir ve ulaşımını sağlarken de çevreye zarar vermemek istiyordur. Karbon ayak izi nedir, hava kirliği nelere sebep oluyor, küresel ısınma gibi şeylerden haberi vardır. Okuyordur, biliyordur, düşünüyordur. “Çare bisiklet!” deyip bisiklete binmeye başlamış ve doğaya verdiği zararı azaltmış olmanın iç huzuruyla sürüyor olabilir bisikletini.

Büyümüştür ve çocukluğu burnunda tütüyor olabilir insanın. Çocukluğunda hissettiği o özgür ve kafasına estiği gibi gezdiği zamanlardaki o duyguyu unutması mümkün değildir. Bir gün yine bir bisiklet almış ve pedal çevrimeye başladığı anda o hissi yeniden duymuş olabilir. “İşte bu!” deyip bisikletin üstüne atlamış, pedal çevirmeye başlamış olabilir. O çocuktur artık bisikletinin üstünde ve artık inmesi mümkün değildir.

Bahanesi çoktur bisiklete binmenin, aynı binememenin olduğu gibi.

Peki, tüm bu niyetlere sahip olan insan bu uğurda ölmeyi hak eder mi? Bu niyetlerin, bu isteklerin sonu ölüm olabilir mi? Yaşama ve yaşatma üzerine olan tüm bu niyetlerin içinde ölüme yürür birçok bisikletçi.

Öldürme, katletme, yok etme, tahrip etme, hiçe sayma niyeti ile hayatlarını sürdüren niceleri çevremizi sarmış iken, yaşama ve yaşatma adına bisiklet üstünde olan herkesin içi acır bir bisikletli ölünce. Yazık olan hayatlara bir yenisi daha eklenir.

Otomobilleri kutsadığımız sürece kaderimiz değişmeyecek. Hâlbuki evimizde kullandığımız bir çamaşır makinesi, buzdolabı gibi bir makineden farkı yok iken ona taptığımız, şehirlerimizde, hayatımızda en çok ona yer açtığımız sürece otomobillerin sebep olduğu ölüm ne sondur ne de bize uzaktır.