Yeni-Nesil Belediyeleri Yeniden Belediyeleştirme Zamanı

Neoliberal ideoloji, 1970 lerden bu yana, özelleştirme, ticarileştirme ve devletin/kamunun küçültülmesi anlayışının borazanlığını yapmaktaydı. Dünyaya dayatılan bu anlayışın önemli bir uygulama alanı da yerel yönetimler, belediyelerdi.

Biraz yerel yönetim geleneği, biraz halk muhalefeti olan ülkelerde, ortaya çıkabilecek dirençleri aşmak için Neoliberalizm “Reform Paketleri” adı altında piyasaya sürüldü.

Örneğin; Yunanistan 1980’lerde AB üyesi olduktan sonra iki reform kabul etmeye zorlandı; Kapodistrias (1997) ve Kalikratis  (2011), yani “iyi yönetişim” reformları!

İyi-yönetişim nasıl bir şey ise; 5775’i aşan Dimarkion ve Koinotita yani Kent ve Kır Belediyesi, önce 1034’e, sonra da 325’e düşürüldü. Yaklaşık yirmi belediyenin on dokuzu kapatılarak kendi kendini yönetebilmek ve siyasi erk sahibi olmak imkânı ellerinden alındı. Demokrasi tabana yayıldı(!) İdarenin “yükü” küçültülüverdi(!)

Adı “reform” olunca, Avrupa’da bile Avrupa Yerel Özerklik Şartı Uluslararası Sözleşmesi atlatılabiliyor.

Bizde de 1980'den bu yana belediyeler, iki önemli reform(!) süreci geçirdiler.

Birincisi, 1984’te başlatılan kademeli büyükşehir belediye örgütlenmesi ve belediyelerin kentsel rantın yeniden dağıtım aracı olan imar düzenlemeleri yapmakla yetkilendirilmeleri, Türkiye Elektrik Kurumu özelleştirmesi üzerinden belediyelerin elektrik dağıtımından dışlanması gibi adımlarla gelen neoliberal belediyecilik!

İkinci “Reform” maruziyeti ise özetle;

Büyükşehir Belediye sayısı 3’den 30’a çıkartılarak, BŞB sınırları, önce yarı çaplar, sonra da İl sınırlarına çakıştırılarak belirlendi. Büyükşehirlerde İl özel idareleri kaldırıldı. Belde belediyeleri ve köyler, mahalleye dönüştürüldü. 1999’da 3227 olan Belediye sayısı 1397’ye indirildi.

Bu iki “Reform” döneminde belediyeler, neoliberal ideolojinin yanı sıra; kanun, kaynak ve kadro kısıtlamaları ile kuşatılarak, ticari işletme mantığıyla yönetilmeye zorlandılar.

Belediyeler; kamusal görev ve sorumluluklarını “hizmet satın alma esasına göre yürüten”, “özel sektörün yaratıcı gücünden yararlanan(!)”, “yap-işlet-devret mucizevi(!) yöntemi ile kasasından harcama yapmadan(!), hak ve imtiyazlarını özel sektöre kullandırarak iş gören, “yeni-nesil” belediye “sürümleri” olarak ortaya çıkarıldılar. Sonuçta; toplumsal ve siyasal kimliklerini hatırlayan kalmadı.

Böylece de halkı müşteri bilip, karlı işletilmediklerinde elden çıkarılabilir hale getirildiler. 
 

2020 “Reformu” adım adım inşa ediliyor.
 

Muhalefet belediyelerine atanan kayyumlar, yargısız, hukuksuz görevden uzaklaştırmalar, istenmeyen yandaşları yıldırma ile istifaya zorlamalar, tüm bunlar belediye başkanlarının hatta meclis üyelerinin seçilmişlik güvencesini buharlaştırmış bulunuyor.

Siyasal Partiler ve Seçim Sisteminin malum yapısı da adayların belirlenme sürecini etkileyerek belediye yöneticilerinin siyasal temsil misyonunu zayıflatıyor.

Belediyeler merkezi yönetimin kusurlarından da sorumlu tutulmaktan kurtulamıyor. Eleştirmek bir yana onları suçlamak, sudan ucuz.

Ülke yönetimindeki radikal merkezileşme ve Başkanlık Rejimine geçiş süreci, belediye kurumunun suyunu kolaylıkla ısıtıyor!

Belediyeleri, merkezi yönetimin yerel uzantılarına dönüştürme yönelişi, geliyorum diyor!

Ara not: 2007-2009 Küresel Finans Krizi neoliberalizme küme düşürttü.
 

Oysa Belediye Bizim.
 

Bu kadar karalanmasına, yıpratılmasına rağmen belediye, yaşanan her büyük sıkıntıda hala akla ilk gelen oluyor! İşte bu yüzden koflaştırılmış yeni-nesil belediyeleri, belediyeleştirmenin tam zamanı.

Gelmekte olan zor günleri yaşanabilir kılmak için!