YAĞIZ BARUT-İZ GAZETE

Efes Selçuk’u kadın, tarım ve turizm kenti olarak tanımlıyorsunuz. ‘Kadın kenti’ olmak ne demek ve nasıl bir vizyonla ilerliyorsunuz? Ayrıca ‘kadın kenti’ olmanın turizm ile tarım kentine katkısı nedir, bu üç tanım arasında nasıl bir bütünleşmeyi düşlüyorsunuz?

‘Kadın Kenti Efes Selçuk’ derken aslında kentimizin kadim tarihiyle başlayan ve bugünden geleceğe uzanan, yaşayan bir hikayeden bahsediyoruz. Kybele’den Amazonlar’a, Artemis’ten Meryem Ana’ya özgün kadın figürlerle başlayan bu hikaye, bugün kent yaşamına katılarak hayatı aydınlatan her renkten Efes Selçuklu kadınlarla devam ediyor. Kentimizin her köşesinde, hayatın her alanında güçlü ve özgür kadınların izlerini görebilirsiniz. Efes Selçuk, kadınların ürettiği, kadınların aydınlattığı ve kadınların yönettiği bir kent; işte bu yüzden de bir kadın kenti.


İZ DERGİ'NİN 8 MART ÖZEL SAYISINA ULAŞMAK İÇİN LİNKE TIKLAYINIZ

izdergi-mart2021-dusuk-mb.pdf


Kentimizin tarihi ve kültürel zenginliği, tüm dünyanın ilgiyle takip ettiği çok özgün bir konuma sahip ve kadın figürler bu konumun odağında yer alıyor. Diğer yandan geleneksel aile tarımından yerel ürünlerimizin festivallerine, dünya ölçeğinde yoğun talep gören çeşitli tarım ürünlerimizden ülkemizin tarım alanındaki köklü sorunlarına uygulanabilir çözümler üreten bütünlüklü tarım yaklaşımımıza kadar farklı yüzleriyle Tarım Kenti Efes Selçuk’un temelini de yine kadınlar oluşturuyor.

Sorunuzun cevabı burada ortaya çıkıyor; Efes Selçuk’un tarım, turizm ve kadın kenti özelliklerini bizim yapay olarak yan yana getirmemiz gerekmiyor ki zaten hiçbir alanda yapay olmak bizim anlayışımızla uyuşmuyor. Biz, zaten var olan değerler bütününü geleceğe taşımak için yurttaşlarımızı güçlendiriyoruz, onların hayatını kolaylaştırıyoruz ve her fırsatta onları desteklemenin yeni yolarını arıyoruz.

‘SOFRADA İZ BIRAKIYORLAR’

Kentimizin kadim kadın figürlerinin yaşayan temsilcileri olan güçlü ve özgür kadınlar, kent yaşamının her alanında olduğu gibi tarımda da öncü bir rol üstleniyor; geleneksel değerlere yaslanan çözüm projelerini planlıyor, hayata geçiriyor ve zenginleştiriyor. Belediyemizle dayanışma içerisinde kurulan kooperatif aracılığıyla kendi üretimlerini tüm Türkiye’ye ulaştıran üretici kadınlar; tarladan sofraya bir kadın köprüsünü de inşa ediyorlar. Efes Bakkalı aracılığıyla, yurttaşlarımıza ürünlerini sunuyor, onların sofralarında iz bırakıyorlar. Sanırım Efes Selçuk’un tarım, turizm ve kadın kenti özelliklerinin yaşamın ritminde nasıl bütünleşmiş olduğu bu örnekle daha net anlaşılır hale geliyor.

‘YARATICILIĞIM GELİŞİYOR’

Efes Selçuk’ta tarımsal kalkınma adına kadınlarla birlikte yol yürüyorsunuz. Toprağın bereketinden Efes Tarlası Halk Bakkalı’na kadar uzanan bir hikâye yazıyorsunuz ve bu hikâyenin içinde kadın istihdamı da var, sağlıklı gıdaya erişim hakkı da… Bu anlamda sizi, ‘toprağın kıymetini bilen başkan’ olarak tanımlasak ne dersiniz? Yazdığınız bu hikâyenin sonunda kadınları ve tüm Efes Selçukluları ne bekliyor?

Kadınlarla birlikte üretmek, birlikte karar alma sürecinde yer almak yaratıcılığımı geliştiriyor diye düşünüyorum. Yıllardır birlikte çalışıyorum kadınlarla. Kadınların var olma savaşlarında onlara destek olmak; ekonomik olarak, siyasi olarak, sosyal yaşamda özgürleşmelerini sağlamak ve bu konuda çaba sarf etmek her şeyden önce geliyor benim için. Bu işin ön koşulu da ekonomik olarak özgürlüğe kavuşturmaktan geçiyor kanımca. Belediye Başkanı olur olmaz yaptığım ilk iş; Selçuk Efes Tarımsal Kalkınma Kooperatifi’ni kurmak oldu. Kadına net pozitif ayrımcılık sağlayan bir kooperatif. Erkek egemen zihniyetinden ayrı; hayatının her evresinde üretim yapan kadınların ürettiklerinin ekonomik döngüsünü sağlamaya çalışan bir sistem kurduk. Evinde reçelini, tarhanasını, eriştesini üreten kadınlardan aldığımız ürünleri kurduğumuz Efes Tarlası Bakkalı’nda satışa sunduk. Türkiye’nin her yerine ulaştırmaya başladık bu ürünleri ve kadınlarımız artık ürettiklerini değerlendirebiliyorlar. Yine Efes Tarlası Bakkalında Türkiye’nin her yerindeki kadın kooperatifleri başta olmak üzere ürünler alıyoruz ve bu şekilde de her yere destek oluyoruz. Amaç kadın haklarını savunmak ise; sözler artık tek başına yeterli olmuyor, eyleme geçirmek lazım sözleri ve kadınların var olma mücadelelerini desteklemek için somut adımlar atmak lazım.

Burada hazırlıklarını tamamlamak üzere olduğumuz ve açılışına çok az bir süre kalan Toprak Okulu, Tohum Merkezi, Üretici Pazarı ve Tarım Müzesi’ne de değinmek gerekiyor. Hayata geçirmekte olduğumuz somut adımların en güzel örneklerinin başında gelen bu projeler, başta kadınlar olmak üzere toplumun her kesiminin kendine yer bulabileceği, kapsamlı ve kalıcı hizmetler olarak gerçekten çok kıymetli. Tarımın her aşamasını karşılayarak Efes Selçuk’un ‘tarım kenti’ özelliğini geliştiriyor, iddialarımızın altını dolduruyoruz.

‘TOPRAĞIN KIYMETİ…’

Efes Selçuk’un bir tarım kenti olmasının öne çıkan göstergelerinden birisi de toprağın kıymetini bilen insanların yurdu olmasıdır herhalde. Efes Selçuk ve civarına yerleşen insanların geçmişten devraldıkları bir yurt ve toprak bilinci var, o yüzden de yurdun ve toprağın kıymetini bilen insanların kenti burası. Ben bu konuyu çok önemsiyorum, çünkü biliyorum ki toprağın ve yurdun kıymetini bilen bir toplum, her şeyi başarabilir; önü açıldığında emeğiyle, umuduyla ve birliğiyle aydınlık bir gelecek kurabilir. Benim yaptığım da bu aslında; başta güçlü ve özgür kadınlar olmak üzere Efes Selçuk halkının önünü açmak, onlarla kol kola sorunlara çözümler üretmek, ihtiyaçlara uygun yenilikçi ve kalıcı projeler üretmek. Göreve gelmeden önce söz verdiğimiz gibi; Halk için halkla birlikte…

‘HİKAYENİN SONU YOK’

Bu hikayenin bir sonu yok, çünkü insanın aklının ve başarabileceklerinin bir sınırı yok. Zaten yaşama geçirdiğiniz hikayeye bir son tahayyül ederseniz bu kişisel bir hedef olur. Bizim yaptığımız; bireyleri aşan, kentimizin geçmişini geleceğe bağlayan, refah içerisinde bir Efes Selçuk için hikayeyi başlatmak oldu. Türkiye’nin ve dünyanın karşı karşıya bırakıldığı ciddi sorunlar var ve biz Efes Selçukluların da derinden hissettiği sorunlara karşı bu hikayede, kendi ölçeğimizde ama herkese ilham verebilecek nitelikte çözümler üretiyoruz.

‘ARTEMİS HER AN BİZİMLE’

Artemis’i çok önemsiyorsunuz, hatta ilçenizde Artemis heykeli açılışı yaptınız ve ziyaret ettiğiniz kurumlara/kişilere de Artemis heykelciği hediye ediyorsunuz… “Türkiye, kendisini düzlüğe çıkaracak ‘üretim ilhamını’ Efes Artemisi’nden almalı” diyebilir miyiz? Ayrıca, Artemis’ten ve Hristiyanların en güçlü kadın figürü Meryem Ana’dan yola çıkarak soruyorum; kadının üretme ve var etme gücünü yok sayan bir anlayışın, ‘kalkınma’ (ekonomik, sosyolojik, kültürel vs.) sağlaması mümkün mü?

Antik Efes’in Artemis’i güçlü ve üreten kadını simgeliyor, biliyorsunuz ki insanlık tarihinde simgeler yani anlam ve varoluş temsili hep çok önemli olmuştur. Bizim için de Artemis çok önemli ve bir değerler bütününü temsil ediyor. Ama burada çok dikkat etmemiz gereken bir şey var, Artemis artık geçmişte kalmış bir antik hikayeyi temsil etmiyor; bizimle birlikte, kentimizin her yerinde izlerine rastladığınız Efes Selçuk’un güçlü ve özgür kadınlarını simgeliyor, temsil ediyor. İşte bu yüzden her fırsatta kadim geçmişi geleceğe taşımamızdan dem vuruyoruz, çünkü biz bunu yaşıyoruz. Bugünkü çıkarlarını kurtarmak adına tüm toplumun ortak tarihini tahrip edenlerden farklıyız, yurt edindiğimiz toprakların kadim tarihinden başlayarak tüm değerlere sahip çıkan, günümüz yaşam koşullarına uyumlu halde hayata geçiren bir anlayışımız var. Kısacası, Artemis’in hayaleti Efes Selçuk sokaklarında günün her saatinde dolaşıyor, yaşamın ritmine biricik rengiyle güç katıyor…

‘TERCİH YAPMALIYIZ…’

Sorunuzun yanıtı Türkiye’ye bakan herkesin açıkça bildiği bir malum aslında; mümkün değil ve olmuyor da zaten… Ülkemizin pek çok problemi var ve bunların ya ortaya çıkmamasının ya da çözülememesinin temel sebebi, kadının bırakın gücünü adını bile yok sayan “tek adamcı” zihniyet ve onun iktidarı. Halbuki biz kadına hakkını ve toplumsal konumunu teslim eden bir anlayışın temsilcileriyiz ve güçlü kadınların önünü açan bir ülkenin neleri başarabileceğini tarihimizden çok net biliyoruz. Ben Türkiye’de siyasetçilerin ve genel olarak yurttaşlarımızın temel bir tercihte bulunması gerektiğini düşünüyorum… Ya kadını yok sayan “tek adamcı” zihniyetin elinde ülkemizin çözümsüzlüklerle çöküşünü izleyecekler ya da çöken imparatorluktan yeni bir ülke, bir Cumhuriyet kurma başarısını gösteren, güçlü kadınlarla omuz omuza karanlığa karşı mücadele eden Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ufkuyla hep birlikte geleceğe yürüyeceğiz.

‘BÜYÜK BİR ŞANS’

Bu anlamda ne mutlu ki ön açıcı bir liderimiz var; Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun hiçbir siyasi çıkar ve hesap gözetmeksizin hem Partimizde hem de Türkiye siyasetinde kadınların gücüne ve varlığına alan açan, destekleyen uygulamalarının Türkiye için büyük bir şans olduğunu düşünüyorum.

‘SORU ÇOK BASİT…’

Hem çocuk eğitimi hem de istihdama katkı işlevi gören Masal Evi Projesi’ni Deppo Efes’te başlatmıştınız. Bu projeniz için ne dersiniz?

Masal Evi bir ihtiyaçtan doğdu aslında. Çok temel ama bir türlü karşılanamayan bir ihtiyaçtan. Soru basit aslında; “kadınlar çalışırken çocuklarına kim bakacak?”. Yanıtı ise toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve kadın emeğine nasıl baktığınıza göre değişiyor. Genellikle “kadın çalışıyorsa çocuğu birine bıraksın” ya da “çocuğu varsa çalışmasın” gibi yanıtlar veriliyor ve çalışan kadınların ihtiyaçları karşılanamıyor. Hem çalışan kadınların hem de çocukların toplumdaki dezavantajlı konumları devam ediyor… Ancak Efes Selçuk’taki Deppo Efes’te yer alan Masal Evi daha önce hiç yapılmayan bir şekilde ortaya çıktı. Öyle ki; hiçbir sigortası olmayan, ancak para kazanmak zorunda olan, gün ağarmadan tarlaya çalışmaya giden, Deppo Efes’te çeşitli firmaların paketlemelerini yapan; yani tarım işçisi kadınların çocukları için kuruldu. Sabahın 6.00’sında tarlaya giden kadın çocuğunu bırakacak yer bulamıyor. Ancak Deppo Efes’teki masal evine bırakabilir ve rahatlıkla işini yapıp para kazanırken; çocuklarımızda bize emanet şekilde sabahın ayazını yemeden Masal evinde bakılabiliyor. Tarım işçisi kadınların durumu gerçekten çok güç. Bir nebze katkımız olabiliyorsa; ne mutlu bize…

‘BÜYÜKŞEHİR BİZİM İÇİN BİR ŞANS’

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in bir manda besiciliği ve İzmir mozzarellası isteği vardı ve o mozzarellayı ilk kez Efes Selçuklu kadınlar üretti. O hikâyeyi de biraz anlatır mısınız? Öte yandan Büyükşehirle birlikte nasıl bir süreç yürütüyorsunuz, ilişkileriniz nasıl?

Tunç Başkan, gerçekten “başka bir tarım mümkün” derken içini doldurarak, vizyon katarak ve üretimi her noktada destekleyip, teşvik ederek cümle içinde kullanıyor. Belediye başkanı olduktan kısa bir süre sonra Efes Selçuk’a ziyaretimize geldiğinde; Efes Selçuk’un simgelerinden biri olan leylekleri göstermiştik kendisine ve popülasyonlarının artmasını istediğimizi, Efes Selçuk’un önemli simgesi olduğunu ve Ege Üniversitesi’yle iş birliğimiz dahilinde takipte tuttuğumuzdan bahsetmiştik. Kendisi leylekleri görür görmez; “Küçük Menderes’e bağlı olarak burada çok sulak alan vardır -ki doğruydu bu söylem- ve araştırın kesinlikle burada yıllar öncesinde manda yetiştiriciliği yapılmış olma ihtimali yüksektir” dedi. Çünkü mandaların sulak alanlardaki sazlıkları vs. açmasıyla leylek popülasyonun ya da kuş popülasyonun artma ihtimali olduğunu ifade etmişti. Gerçekten bir araştırdık, meğer bundan 50-55 yıl öncesinde manda yetiştiriciliği varmış. Belevi Gölü çevresinde bilhassa… Sonrasında Prof. Dr. Ali Kemal Ayan’ı çağırdık Samsun’dan ve keşfe çıktık. Kendisi de bu savı doğruladı ve Efes Selçuk’un mandacılık için elverişli olduğunu ifade etti. Bu hikaye üzerine Tunç Başkan 9 kadın için Muş’tan mandalarımızı getirdi. Kooperatifimiz kuruldu. Belediyemiz de destekledi. Ve şu anda mandacılık Efes Selçuk’ta başladığı gibi hem kooperatif hem de mandacılık dahlinde kadınlarımız para kazanmaya başladı. Evet, İzmir’in mandacılık konusundaki ilk pilot bölgesi böylece Efes Selçuk oldu ve İzmir’in ilk mozerellası da Efes Selçuk’taki manda sütlerimizden yapıldı. Şimdi sıra mandıra kurulumu ve seri imalatta. Bu bahsettiğimiz örnek bile Büyükşehir ile ilişkilerimizin nasıl olduğunun kanıtıdır esasen. İş birliği, güç birliği ve aynı bakış açısıyla yol alma ve iktidarın eksikliklerini, görmezden geldiklerini yerel yönetimler üzerinden giderme çabası dahlinde. Aynı dünya görüşüne sahip olduğumuz Büyükşehir bizim için bir şans…

‘İSTİHDAM İÇİN KALICI ÇÖZÜMLER ÜRETİYORUZ’

Kadın istihdamının arttırılması konusu gündeme geldiğinde, politika yapıcıların aklına meslek edindirme kursları geliyor. Bu kötü değil ama yeterli de değil. Bu kursların çok büyük bir bölümü de sadece el emeği kurslarından oluşuyor. Kurs sonrası sertifika verdikten sonra kadınları yalnız bırakmadan iş desteği sunan, kooperatif kuran, hibe desteği sağlayan belediyeler de var. Sizin bu konuda bakış açınız ve eylem planınız nasıl?

2009 yılında aktif olarak siyasette bir rol üstlenerek meclis üyesi oldum. Hemen akabinde 2010 yılında Selçuk Kadın Eğitim Gelişim Merkezi ile ortak protokol yürütmek adına Sürekli Eğitimi ve Gelişimi Destekleme Derneği’ni (Segem-Der) kurdum. İşte o zamandan beri Efes Selçuk’taki kadınları ekonomiye ve sosyal yaşantıya dahil etmek için çaba sarf ediyorum. Bunun için o yıldan itibaren istihdam garantili sertifika programları hazırlamaya özen gösterdik. Bir proje sonucu ortaya çıkan Selçuk Kadın Eğitim ve Gelişim Merkezinde öncelikli olarak kat görevlisi sertifikası verip sonrasında da otellere yerleştirmiştik. İleri zamanlar içinde çeşitli sertifika programları hazırladık, mesela büro yönetimi gibi, hasta bakıcı vs. gibi. Birçoğu da iş garantiliydi.

Dediğiniz gibi bir eğitimin sonunda ya da bir hedef göstermenin yanında ne kadar tez geri dönüşü olabilirse o kadar faydalı oluyoruz. Bizde tüm çabamızı buna yöneltiyoruz.

Bu sebeple öncelikli olarak yaptığımız, kadınların güçlerini ve potansiyellerini ortaya çıkarmak için eğitim ve kurslar elbette tartışmasız bir öneme sahip ancak tek başına bu asla yeterli değil. Kadın istihdamının artırılması konusu, kadınlar arasındaki deneyim aktarımından kadın dayanışmasına ve kadınların üretimlerini gelire dönüştürebilmeleri için her aşamadan desteklenmesine kadar çok yönlü bir süreç. Ve iyi yönetilmesi gerekiyor… Ben, gerek belediye faaliyetleri ve olanakları anlamında gerekse kentimizin toplumsal alandaki kadın kapasitesinin bu sürece içerilmesinde çok kıymetli adımlar attığımızı düşünüyorum. Elbette pandemi dolayısıyla ciddi oranda zorlaşan ekonomik durum bizi zorladı, belki tüm dünyada olduğu gibi bizde de gecikmelere sebep oldu ama toplumsal sağlık ve ekonomi koşulları el verdiğince bu süreci ilerletmek ve güçlendirmek için tüm hazırlıklarımızı tamamlıyoruz. Her alanda olduğu gibi kadın istihdamı alanında da kalıcı çözümler üreten bir anlayışı temsil ediyoruz; buna göre çalışıyor, hazırlanıyoruz…

‘KADIN DEĞİL CİNSİYET KOTASI’

Siyasette ‘kadın kotası’ ve ‘kadın kolları’ konusuna nasıl bakıyorsunuz? Kadın kollarının varlığı, siyasette temel yapının erkeklerden oluştuğuna işaret değil midir?

Açıkçası kota, ‘kadın kotası’ değil; ‘cinsiyet kotası’… Ama herkes kadın kotası diyor. Sanırım bunu cinsiyet kotası olarak kullanmaya başladığımız zaman biz kadınlar için ‘kadının adı artık var’ denebilecek. J Eşitlik, gerçekten eşitlik derdimiz… 21’inci yüzyılda hala kadın-erkek ayrımı üzerine uzun uzadıya tartışmalara girilmesi kabul edilebilir değil. Ne zaman ki tam anlamıyla cinsiyetsiz bakılacak her alanda, işte o zaman kota ‘cinsiyet kotası’ olarak dile gelecek ve anlaşılacak.

Kadın kollarının olması anormal değil; anormal olan kadın kollarının bütçesinin olması ve ana kademeye bağlı olması. Kadın kolları sadece temel yapının erkeklerden yana olmasından değil; siyasette erkekler mevkii sahibi olur ama şu gerçek var ki; oyu kadınlar getirir. Kadınlar kullanılmak istemiyor ya da sadece kadın oldukları için seçilmek değil, tüm değerlerimizle cinsiyetsiz bir bakış açısıyla bakılmak istiyoruz. Kadın ya da erkek değil siyasette mevzuu; mevzuu insanda. Ve insani değerler, yetenekler, eğitim ve düşünsel anlamda fark yaratmakta.

‘KOCA YÜREKLİ BİR EŞİM VAR’

Toplumsal ve kültürel unsurlar; kadınların, aile yaşamına ilişkin birincil ‘görevlerini’ yerine getirdikten sonra, ‘zaman bulabildikleri’ ölçüde kamusal alana katılmalarına izin veriyor. Siz bu süreci kendi aile yaşamınızda nasıl yürütüyorsunuz? Uygun görürseniz eğer, eşiniz ve çocuğunuzla olan iletişiminizden de bahsedebilir misiniz? Kadın Başkan olmanın bu anlamda zorluğunu yaşıyor musunuz?

Hiçbir erkeğe sorulamayacak bir sorudur bu. “Erkek Başkan” olarak zorluklarınız nedir? diye. Neden? Çünkü kadına toplum birçok görev yüklemiştir. Doğuştan; annelik, eşlik, kız evlat, gelin vs. vs. Yuvaları yapan dişi kuş. Başka hayatların yaşam kaynağı…

Bizim ev diye başlayabilirim söze. Çok demokrat, dünyaya çoğu zaman başka bakan, toplumsal söylentilere değil hakikate önem veren ve bana da birçok bakış açısını kazandıran koca yürekli bir eşim var. Eşinin başkan olmasından, siyasette yol almasından, öne çıkmasından gocunmayan; gururlanan. Sanırım en büyük şansım bu. Dolayısıyla çok fazlasıyla yüreklendirdiği gibi o toplumun kadına yüklediği misyonları da üzerine alabilecek kadar kadın hakları savunucusu.

‘KADINLARI YÜREKLENDİRMELİ’

Ve ailem, annem ve yine bir kadın hakları savunucusu olduğunu düşündüğüm babam. Kızımın sorumluluğunu üzerine alan ve “sen yürü kızım da, senden kadın olarak beklenilenler de bize” diyen bir ailem var. Babam mesela hiç tereddüt etmeden, kızımın okulundan yemeğine kadar hatta kuaförde kızımı bekleyecek kadar sahip çıkıyor benim rollerime. İşte kendi ailem ve eşim toplumun o çoğunluk bakış açısına dair görevlerimi üzerlerine aldılar ve bu anlamda doğrusu şu ya hiç zorlanmıyorum. Çünkü kızım da bu olgunluğa haiz olarak yetişiyor. Beni yetiştirenler; onu da yetiştirirken şunu yapıyorlar “sen istedikten sonra her işin üstesinden gelebilirsin”.

Sanırım kadınları yüreklendirmek lazım; daha çocukluktan itibaren. Ancak bu şekilde toplumsal baskılardan, biçilen görevlerden arındırabilir; insan olarak neler yapabileceğini ve açıkçası sınırlarının olmadığını algılatabiliriz.

Editör: Haber Merkezi