Bugün edebiyattan bahsetmek isterdim sadece edebiyat, şairlerden şiirlerden ve hikâyelerden…  Geçen hafta yazımı gönderdiğim zaman kimse virüsten bahsetmiyor. Sadece Dünyada olan haberleri takip ediyordu. Bir hafta da çok şey oldu. Gündem tamamen değişti. Virüs ile yatıp kalkıyoruz. Sosyal medya da virüse savaş açan ülkeler de yaşayan Türkler video paylaşıp durumun ciddiyetini anlatmaya çalışıyor. Kimileri bunları dikkate alıp paylaşıyor.  Aynı videoları eleştirenler, dalga geçenler, marketlere koşup ne var ne yok stok yapanlar. Kolonya kuyruğuna girenler, dezenfektan için dükkânları dolaşanlar, toptancıların kapısını aşındıranlar. Bunları eleştirmek için yazmıyorum, kimse iki gün sonra ne olacağını bilmiyor. Peki, tüm bu tedbirleri ve stoklarımızı aldıktan sonra kaç kişi edebiyatın, resmin, müziğin, huzur veren kollarına sığınacak.

Kendimizi Suphi Taşhan’ın şiirindeki gibi “Sen akşamın serin saatlerinde/ Yakanda gül, elinde Gorki” yatağa uzanmış gözlerin kapanmak üzereyken kitap elinden ha düştü ha düşecek gibi mi göreceğiz. Yoksa bir elimizde telefon, bir elimizde kumanda karşımızda televizyon, bir yandan twitter ve facebook’da gezerken kulağımız televizyonda mı olacak.

Tedbiri elden bırakmadan, sürekli sosyal medyada gezen yap yapma listesini kafamızdan geçirirken komplo teorilerini kafamızdan geçirip büyük güçlerin oyunu mu bu diyerek Suat Taşer’in şu şiirini mi aklımızdan geçireceğiz. “Karanlıkta egemen tanrılar aç / barışçı insan soyuna düşman”

Her şey yasak, birbirimize dokunmak, yakın olmak virüsü kapan insanlar akrabalarıyla görüşemiyor. Yalnız ölüyorlar. Oysa ne kadar çok ihtiyacımız var birbirimize,  Arkadaş Z. Özger’in dizeleri ne güzel anlatır bunu  “Başını omzuma yasla / göğsümde taşıyayım seni / gövden gövdeme can olsun”  Tokalaşmak yasak, insan kucaklaşmak istiyor.

Öpüşmek yasak,  Cemal Süreya boşuna mı demiş “Soluğundan öptüm seni” diye… Hepimizin kafasında sorular, yaşlılar sokağa çıkmaya korkuyor. Gençler tedirgin eve acaba virüs getirir miyiz düşüncesiyle, İnsanoğlu Nevzat Üstün’ün dizelerindeki gibi “Acı çekiyor belli / çağdaş insanın ayağı eli” Sözün bittiği yer. Çünkü elinizde olmayan sizden bağımsız gelişen olayların ortasındasınız. Sürekli başka ülkelerden gelen ölü sayıları, rakamlar rakamlar rakamlar bugünlerde tüm akıl sistemimizi rahatsız ediyor. Biz de çoğalan virüse yakalanan insan sayısına şimdi bu yazıyı yazarken bir vefat eden eklendi. Üç, beş, yedi derken yirmi, kırk, doksan sekiz oldu. Halim Şefik “Kan oturmuş yüreğime / sevgili vatanım halkım / ne desem boş ne desem” 

Ümitsizlik en kötüsü, hep bir ümit olmalı, kocaman bir liste var. “Yapma, Tedbirle Yap ve Yap” işte bu yap en sevdiğim. Yürüyüşe çık, Bahçeyle uğraş, kitap oku, müzik dinle uzayıp gidiyor. Ne demiş Nâzım usta,

Bugün pazar

Beni bugün ilk defa güneşe çıkardılar.

Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün

Bu kadar benden uzak

Bu kadar mavi

Bu kadar geniş olduğuna şaşarak

Kımıldamadan durdum.

Sonra saygıyla toprağa oturdum,

Dayadım sırtımı duvara

Bu anda ne düşmek dalgalara,

Bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.

Toprak, güneş ve ben…

Bahtiyarım…

İyi okumalar.