Yaşadığımız tüm bu günlerin, zamanların, karmaşanın bir sonu var mı?

Hepimize çok küçük gelebilecek bir sorunun varlığında, boş ver be bunu da düşünmesek olur derken tebessüm etme şansımız olacak mı?

Neresinden tutsan elinde kalacak bir gündemimiz olmadan, bu kadar da olmaz diyerek akıl ve duyudan yoksun bir yaklaşıma, lafa, söze dert anlatma zorakiliği üzerimize sinmeden bir gün?

Aptallığın, köylü kurnazlığının, çıkarcılığın, yalakalığın beynimizde, burnumuzda kokmadığı bir gün?

Bir çok niteleme yapılabilir, isimler konabilir, nitelemeler, benzetmeler, şakalar resmî geçidi yapılabilir de birçok kuşağın kaybolan zamanlarına ne ad verilebilir ki?

-Hukuk, için bir sürü beylik laf edebiliriz, günü gelir herkese lazım olur, hava gibidir, su gibidir, ama ettiğimiz tüm lafların gerçek olduğu bir tarihsel an vardır; eski egemenin yerine geçmiş olan yeni egemenin ikili temsiliyetinin karşısında, eski egemen döneminde de toplum düşmanı olduğu ilan edilmiş, siyah kumaşın üstünü kırmızının yakasını yeşilin süslediği iliksiz cübbesiyle birisinin, hukuka uygun davranmaya davet etme nidasının çınladığı andır bu an. Ve her yeni egemenin, hukukun bu çığlığa da, bu çığlığı atanı da, dokuz köyden kovmak gibi bir alışkanlığı vardır.

***

Ülkenin son günlerindeki en önemli konularından biri avukatlık kanununda yapılacak olan değişikliklerdir, bu değişikliler ile baroların yapısında onulmaz bir yapısal değişiklik öngörülmektedir.

Çünkü, barolar avukatların bir meslek örgütü değildir, yargının kurucu unsuru olan savunmanın örgütlü birliğidir.

Savunmanın örgütlü birliği olmak demek, yürütmenin, yargının veya herhangi bir şekilde hükmetme gücünü kullanan bireyin denetimini doğrudan veya dolaylı olarak sağlamak demektir.

Topal da olsa yürüyen bir adalet sistemi, düzeltilebilir, değiştirilebilir, daha iyi hale getirilebilir bir adalet sistemine sahip olmak demektir.

Barodaki sistemin değişmesi demek, barolar arasında bağımsızlığı ve tarafsızlığı etkileyecek bir yapı oluşması demektir; on bin kişinin de 1 kişi ile bir kişinin de 1 kişi ile temsil edilmesine olanak sağlamak demektir, ücretsiz adli yardım ihtiyacı olana değil yakın olana var demektir,  kadının yanında duran baro yok demektir, adaletsizliğe karşı birlikte ses yok demektir.

Bu sadece avukatların sorunu değildir.

Bu sadece meslek odalarının sorunu değildir.

Bu sadece haktan, hukuktan dem vuranların sorunu değildir.

Bu ülkede olan her şey senin ilgi alanın olmak zorundadır, tüm olanlar eni sonu seni bulacaktır.  

Vatandaş, vatandaş olan olmayan, ülkedeki tüm kişiler, tüzel ve gerçek kişiler, siyasi partiler, muhalifler, muhalif olmayanlar, ülkenin insanları;

Barolarda yapılacak olan değişiklik en çok senin sorunundur.

***

Ülkenin bu haftaki diğer önemli gündemi de evinde oturmakta iken üniversite giriş sınavında kendisinin hiç haberi olmaksızın hakkında soru sorulup, sonra da hakkında soru sorulmasının ülkemizin manevi yönlerine zarar verdiği belirtilen, Mabel Matiz’di.

Birilerinin çıkıp şu soruları sorması lazım;

Mabel Matiz, hangi milli hassasiyetlerimize zarar vermiştir?

Bahsedilen konular ne zaman milli hassasiyetlerimiz olmuştur?

Bahsedilen konuların milli hassasiyetlerimiz olduğu konusunda hukuksal bir mutabakat olmadığına göre -anayasada yer almamış, kanunlarda yasaklanmamış- bir kişi hakkında hangi amaçla milli hassasiyetlerimiz konusunda devlet erkini kullanabilen bir idari organ hangi hak ve amaçla açıklama yapabilmektedir?

Bir sanatçının hangisinin milli hassasiyetlere zararlı, hangisinin yararlı olduğu konusunda karar verici organ kimdir? Yetkisini nereden almaktadır?

Anayasadaki haklar nelerdir, herkes kavramı size neyi ifade etmektedir?

Bu soruları bir hukukçu sormalı elbette.

Polis barikatları arasına sıkıştırılmış, kendi başkentlerine ve kendi meclislerine girmeye çalışan baro başkanlarının savunacağı, hukuk adına önüne siper olacağı bir hukukçu sormalı.

Hukuk için, adalet için;

Baroma dokunma!