Barınamıyorum! Barınamıyoruz! Barınamıyor! Barınamıyorlar! Barınsın, Barınsınlar, Barınmasın, Barınamasınlar…

Kim bunlar? Gençliğin geleceği için haklı talepleri karşısında insanlar neden ayrışıyorlar? Evi, malı mülkü, serveti, parası, tuzu kuru olan azınlık çoğunluk yoksulluğa duyarlılık göstermiyorlar. Kendi kredilerini, vergi borçlarını devlete sildirirken, devlet mallarını talan ederken, gençlerin, parasız özerk bilimsel eğitim taleplerine karşı sosyal devlet inşası yerine kendi varlıklarını sürdürmek için direniyorlar.

Metropol üniversite şehirlerinden yükselen öğrenci gençliğin çığlıklarını kimileri duyuyor, kimileri duymazdan geliyor, kimileri kulak tıkıyor. Gençlik gelecek, gelecek özerk bilimsel eğitim, bilim, teknik… Bütün bunları var edecek, hayata geçirecek olan sosyal devlet sorumluluğudur. Bundan gayri lem cüm etmek devlet yöneticiliğinin kullanacağı sözler olamaz, olmamalı. İstanbul, Ankara, İzmir, Eskişehir… Yükselen sesler gençliğin ortak sorunları, ortak taleplerine birlikte çözüm üretme çağırılarıdır. Gençliğin masumane haklı taleplerini; üçgen, beşgen, altıgen yaparak kimse kendi çapına göre ayarlamaya çalışmasın.

ÖĞRENCİLER NEDEN PARKTALAR?

Hacı Mahmut, karısı Hacer’in zorlaması ile köye yakın yedi dönüm tarlasını oğlu Cemal’i üniversitede okutmak için sattı. “Hızır yoldaşın olsun” diyerek ismini bile telaffuz edemediği İstanbul’da üniversiteye gönderdi.

Hacı Mahmut, Trakya’nın küçük bir köyünde yaşıyor. Cemal, Hacı Mahmut’un biri kız üç erkek, dört çocuğunun üçüncüsü olarak bu yıl liseyi bitirdi. Diğer çocuklarını okutamadı. Hacer Ana çeltik tarlasında iki büklüm çalışırken aniden doğruldu. Dim dik durup kaşlarını çattı. Önce uzun uzadıya yayılan çeltik tarlalarına baktı. Başını gökyüzüne kaldırarak üzerinde dönen bulutları seyretti. Sonra televizyonlarda gösterilen Bodrum, Çeşme, Alaçatı, Ayvalık tatil beldelerindeki çılgın yaşamları beleğinde canlandırdı. Atatürk’ün Kocatepe’de duruşu pozisyonunda elini çenesine götürüp düşündü. Az ileride çalışan oğlu Cemal’i yanına çağırdı. Keskin bakışları ile oğlunun gözlerinin içine baktı. Cemal anasının ne diyeceğini merakla bekledi.

Hacer Ana: (sağ elini yumruk yaparak memelerine götürdü.) Bak oğul, gidip yüksek mektep okumazsan bu memeden içtiğin kan, bu memeden içtiğin irin olsun. Sütümü sana helal etmem. Okuyup bu eziyetten kurtulacaksın. Cemal o gün okumaya karar verdiği için bugün İzmir’de. Üniversitesinin Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü öğrencisi.

Hacı Mahmut, “Bir tarla parasını oğlumun cebine koyarak İstanbul’a yüksek mektebe gönderdim.” diye söylenerek köy kahvesine girip köşe masada oyun oynayan arkadaşlarının yanına oturdu.

Komünist Cafer: Hacı Mahmut, devlet kendi çocuklarını okutamıyor mu? Devlet bu kadar mı yoksullaştı? Çocuğunu okutmak için seni tarlanı satmaya mecbur ediyor. Senin, benim, tüm ahalinin vergileri nereye gidiyor? Devleti yönetenlerin görevi, gençlerin parasız sağlık hizmeti, bilimsel eğitim, barınma, beslenme ihtiyaçlarını karşılamak değil mi? Sosyal devlet sorumluluğu hani nerede?

İdamlık Kerim: Moskof! Her ağzını açtığında devleti kötülemeye başlama. Hacı Mahmut, kendi çocuğunu okutamıyorsa devletin ne suçu var mı? Çocuk yapmasını bilen karnını doyurmasını da bilmeli.

Selametçi Selim: İdamlık, o öyle değil. Seni aklın fikrin hala 80’li yıllardaki ayrımcılıkta. Allah verdiği kulunun ekmeğini de verir. Yeter ki, kul tanrıya şükür etmesini bilsin.

Komünist Cafer: Kerim, devlete hizmet ettiğini sanarak, verilen görevleri sorgulamadan yerine getirdiği için idam cezası aldı. Bugün aklını tutamaman oradan kaldı. 40 yıldır hala annenin emekli parasını yemeye devam ediyorsun. Hacı Mahmut amcaya laf ediyorsun. Devletten beklentin yok öyle mi?

Ya sen! Selametçi Selim, Fakir insanlara dini ayetleri, sureleri, hadisleri yorumlayarak, dini vecibelere uygun hale getirerek yaptığın tefecilik ile civar köylerde almadığın, fakir ahı, edinmediğin servet kalmadı. Madem, Allah verdiği canın rızkını da veriyorsa, senin aç gözün hala neden doymuyor?

Televizyonda haberleri izleyen kahveci yüksek sesle bağırdığında kahvede sessizlik oldu.

Kahveci: Hacı Mahmut Ağam, senin tarla parasını cebine koyduğun oğlu Cemal gençler ile birlikte İzmir’de Hasanağa Parkı’nda oturuyorlar. Allah korusun oralarda anarşiye karışmış olmasın. Senin tarla paranı Cemal İzmir’e varmadan bitmiş. Çocuk parkta yatıyor.

Hacı Mahmut: Benim gücüm bu kadara yetti. Bu benim utancım değil devletin utancı olmalı. Benim evimde yaşarken çocuğumu aç, açıkta bırakmadım. Şimdi, bilgisini, becerisini kullansın. Devletin okuluna göndererek, ocağına teslim ettim. Gayri devlet kendine yakışanı yapar.

(Cemal, babasının tarla satıp verdiği para ile kışı geçireceği giysi, okul için kitap, defter, okul harcı… Yatırdığında elinde sadece bir yıl geçineceği iki bin lira kaldı. İki bin lira İzmir’de tek odanın bir aylık kiralarına yetmiyor.

Cemal Bugün parkta yattı.

Cemal yarın ne olacak?

Cemal nerede barınacak?

Cemal nerede beslenecek?

Cemal nasıl okuyacak?

Cemal nasıl okuyacak?

Hadi hayırlısı…