Balkan yolculuğumuz sonbaharın tüm renkleriyle sürüyor. Dağlarda ağaçların kuruyan yapraklarının verdiği değişik renk tonları gözünüzün önüne tablo gibi seriliyor.. Kentler ve kasabalarda çiçekler bu tabloya ayrı bir renk katıyor.

Bu güzel renk çeşitliliğinin eklenen bir renk daha var; insan renkleri. Turumuz Filibe, Sofya, Belgrat, Saraybosna, Dubrovnik, Kotor, Budva, İşkodra, Pirizren üzerinden sürerken insanların renklerini fark edebiliyorsunuz. Balkanların ayrı bir havası var, giyim, kuşam, davranış yönüyle benzerliği olan alanlar tabii ki var. Birbirinden farklı giyimleri, süslenmeleri fark edebiliyorsunuz, ancak varlık düzeyi ne olursa olsun kişilerin keneşlerine gösterdikleri özeni fark edebiliyorsunuz.

Söz gelimi Arnavutluk diğer Balkan ülkelerine göre gelir düzeyi daha düşük bir ülke. Gözünüze çarpan ilk gerçek Mercedes arabaların sayısının çokluğu. Bisiklet sayısı da fazla. Sanki Mercedes alamayan bisiklet almış gibi bir ironi var ortada. Bisikletin üstünde işe giden kadınlar erkekler trafikte önemli yer tutuyor. Kadınların hepsinin muhtemelen kendisinin boyadığı saçı boyalı özenle taranmış.

Bulgaristan ve Arnavutluk yerleşik düzeni olan ülkeler. Eski Yugoslavya’dan dört ülke çıkardılar, beş, altı derken bugün yedi ülke oldu.

Diyeceksiniz ki yedi ülke oldu da ne oldu? Yedi farklı yönetimle yedi farklı başkent ve düzen kuruldu. İnsanlar değişti mi? Ortodoksu, Katoliği, Müslümanı, Yahudisi yine aynı konumda yaşıyor. Tabii Sırpların 1992-1995 arasında yapmaya çalıştığı etnik saldırıları bir yana bırakırsak.

gezdiğimiz “insanlığa karşı işlenen suçlar ve soykırım” müzesini gezerken insanın iççi burkuluyor. Yirminci yüzyılın sonunda, Avrupa Birliğinin herkese umut saçtığı ortamda “eski Yugoslavya” devletlerinde 120bin kişinin ölmesi, öldürülmesi, 2 milyon kişinin yurdundan olması nasıl açıklanabilir?

Sonuçta, ortada yedi ülke var ama bir kasabada cami minareleri dikkatinizi çekiyor, hemen yanı başındaki kasabada da kiliseler olağan zarafetiyle size bakıyor… Saraybosna’nın içinde camiler, Katolik ve Ortodoks kiliseleri birkaç adım uzaklıkta. O zaman bu şiddet niye? Saraybosna şehitliğinde yan yana yatan gençler, yaşlılar, her kasabada, köyde savaşta yaşamını yitirenlerle bir bütün oluşturunca, bugün Bosna-Hersek federasyonunda yaşayanlara özgürlük sağlamak için öldüler diye anlamalı.

Bosna-Hersek federasyonunda başlıca 4 kanton var; Tuzla, Zenica-Doboj, Bosna Podrinje ve Saraybosna. Birinin hududundan diğerine geçerken polis ve askerler kanton sınırında görevde, neden? Bu acılar zamanla unutulacak ama yüreklerdeki yara ve sızı sürecek gibi gözüküyor.

Her kasabada görülecek yer mutlaka var, kiminde taş binalar, kiminde köprüler, kiminde halk pazarları, evinin önünde bir şeyler satan köylüler. Bu mevsimde portakal, mandalina kokuları her yerdeydi. Balkabakları, cennet elmaları, lahanalar pazarların gözdesi.

Geçen gün deprem yaşayan Makedonya’nın başkenti Üsküp’e değineyim. Üsküp 26 Temmuz 1963'te bir deprem geçirmiş, 70 bin kişi ölmüş. Avrupa Birliği yardımlarıyla Üsküp’ü ayağa kaldırmaya çalışmış. Başarmış da.

1991’de gelen bağımsızlıkla bu kez biraz tarihi ve siyasi adımlar atılmış. Makedonya Büyük İskender’e sahiplenmeye çalışıyor. İzmir’de bile Büyük İskender gelmemesine rağmen komutanı geldi, onun talimatı ile Kadifekale’yi inşa etti, şuraya buraya yol yaptı demiyor muyuz?

Ohrid, Manastır, Selanik, İpsala… Rota böyle oldu.

Özel bir yer Balkanlar. Romalılardan, Hristiyanlığa, Osmanlıya kadar derin izler taşıyor. Öğrenilecek çok şey var oralardan…