AKP ve temsilcileri son zamanlarda gerek anket sonuçları gerek ekonomideki kötü gidişat nedeniyle açıklamalarını sertleştirdiler. Sertleşme hafif kalıyor hatta. Bir fark var ancak bu üslupta. Şöyle ki: Şimdiye kadar genellikle kişi veya kurumları hedef alan bu açıklamalar ve uygulamalar artık doz aşımına uğradı ve kitleleri, meslek gruplarını hedefe koyan ve hatta düşmanlaştıran sözlere uğradı.

Düşmanlaştırılan gruplardan biri avukatlar. Baroları istediği gibi yönetemediklerinden olsa gerek yapısını değiştirip bu işi kökten çözmeye karar verdiler. Barolar Birliği Başkanı Feyzioğlu’ndan istediği performansı göremeyince -ki burada hakkını teslim edelim, Feyzioğlu hükümetin istediği tüm adımları atsa da kurum içindeki itibarsızlığı ve baroların yapısı gereğince istenilen sonuç alınamadı- yapıyı kökten değiştirmeye karar verdi Saray.

Çoklu Baro sisteminin yaratacağı idari sıkıntılara girmeyeceğim. Standart sağlayamama, çok başlılık, uygulamalardaki farklılıklar gibi konular zaten yapısal sorunları beraberinde getirecek. Öte yandan siyaseten oluşturacağı aksaklıklar da ortada. Artık, hangi avukatın ülkücü, milliyetçi, Atatürkçü, sosyalist vs. olduğunu müvekkil de bilecek davasına bakan hakim ve savcı da bilecek. Yani, bir meslek grubu toptan bir vaziyette bölünecek ve ayrışacak. Kendisiyle aynı görüşte olanlar kayrılabilecekken, ters görüşte bir avukat ve onun müvekkilinin hakları zarar görmüş olabilecek.

Yapısı kabaca şöyle oluyor baroların. Çarpıcı iki il örneğini verdi Özgür Özel. 48 üyesi olan Ardahan Barosu ve 4600 üyesi olan Antalya Barosu. Her iki baronun da 4’er delegesi olacak. TBMM’den düşünelim aynı durumu. Ardahan’ın 600 milletvekili içinde 2 milletvekili var iken Antalya TBMM’de 16 sandalye ile temsil ediliyor. Ama aynı durum barolar için geçerli olmayacak ve her iki baro da 4 kişi ile temsil edilecek.

Özel, temsiliyetteki adaletsizliği şöyle özetliyor aslında: 150’nin üzerindeki İstanbul delegesinin sayısını 13’e indirmek. İstanbul, Ankara ve İzmir avukatların yüzde 55’ine sahip ancak bu kanun gerçekleştiği takdirde delegenin yüzde 7’sine sahip olacaklar. Yani avukatın yüzde 55’i delegenin yüzde 7’sini geri kalan yüzde 45 delegenin yüzde 93’ünü elinde bulunduracak.

2010 yılındaki referandum ile de o zamana kadar kıramadığı Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun gücünü, kurumun yapısını değiştirerek yapmaya çalışmıştı bu iktidar. Ancak tüm uyarılara rağmen, barışçıl bir toplumsal düzende bireysel hak ve özgürlüklerin olması gerektiği şekilde korunabilmesi için yasama ve yürütme organları karşısında kurumsal bağımsızlığa sahip yargı organlarının varlığı göz ardı edilmişti.

Aynı dönemde kendilerine karşı yapılan uyarılar şimdi de Çoklu Baro sistemine geçiş ile ilgili yapılıyor. Yaratılan tam bağımlı ve güdümlü yargı sistemi, hükümetin her seferinde yapısal değişikliklerle bu hale geldi. Şimdi aynı şeyi avukatlar yani savunma tarafı için yapmaya çalışıyor. Yönetemediği yeri değiştirmekte hiçbir sakınca görmüyor. Ciddiyetini yitirmiş olan hükümet, kendini daha güvende hissetme refleksiyle ülkenin bir kurumunu daha dipten/kökten değiştiriveriyor. 

HSYK değişikliği “hukuksuzlukları, yolsuzlukları örtme çabası” olarak değerlendirilmişti hatırlarsanız. Şimdi süreç de bu hukuksuzluklara karşı oluşan savunma hakkını etkisizleştirmek olarak yorumlanabilir. Bir başka deyişle, yargının tepesini dileği gibi yönetenler bu sistemde müdahale edemedikleri yer olan baroları değiştirerek avukatların mesleki örgütlenme hakkını elinden almayı planlamaktadır.

Korkarım ki benzer uygulamalara TMMOB ve Tabip Odaları ile de devam edecekler. Baş edemediği her kurumu ‘dize getirme’ arzusunu her fırsatta ortaya koyuyor iktidar. Üstelik Anayasal kurumlar üzerinde bu kadar kolay oynayabilme yeteneği sisteminin altından geçen fay hatlarında ciddi kırılmalar yaratıyor.

Kuvvetler ayrılığı ilkesinden vazgeçtiğimizin resmidir bu son düzenleme. Bağımsız yargı denen kavramda bağımsız kalan tek kurum kalmış olan Baroları da istediği kıvama getirmeyi hedeflese de bunun dolaylı ve direkt etkileri ile er ya da geç onlar da karşılaşacak.

Unutmayın, savunma, anayasal bir haktır. Ve o hak bir gün size de lazım olacak.