Geçtiğimiz Cumartesi İZ TV’de Özgür Coşkun ve Ümit Kartal’ın DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ile yaptığı sohbeti ilgi ile izledim. Bu program İz Gazete’nin başarı ve yükselme hikâyesinin önemli kilometre taşlarından biri oldu. Emeği geçenleri tebrik ediyorum.

Ali Babacan Ankara’nın Şereflikoçhisar kazasının tanınmış bir ailesinden geliyor. İlçede Babacanlar makul, mantıklı, dürüst insanlar olarak biliniyorlar. Aile bu özeliklerinin yanı sıra ticaret, hesap-kitap, analitik düşünme becerileri ile de tanınıyor. Ali Babacan bu çıtayı daha yukarı çekerek, Türkiye gibi büyük bir ülkenin ekonomi ve dışişleri bakanlığını yürütebilecek becerileri de kazandı. Babacan ile ilgili değerlendirmeye ailesinden başlamam yadırganmış olabilir. Beni buna yönlendiren neden çirkin sözlerin havada uçuştuğu bu günlerde ailenin ve aileden alınan terbiyenin politikada gerçek bir başarı için çok önemli bir faktör olduğunu düşünmeye başlamam.

Babacan ekonomi bakanı olarak, Kemal Derviş ve IMF’nin gözetiminde hazırlanan Mayıs 2001 Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’nın disiplinli bir şekilde sürdürülmesinde, Türkiye ekonomisinin nispi bir istikrara kavuşmasında önemli bir rol oynadı. Görevini sürdürürken de kamuoyuna, piyasalara, dış yatırımcılara diyaloğa açık, ölçülü, makul, mantıklı bir siyasetçi izlenimi verdi. Bu da Türkiye ekonomisine olan güvenin artmasında önemli bir rol oynadı.

Bir süre sonra, AKP içinde kendisi gibi ciddi birikim ve becerilere sahip pek çok önemli siyasetçi gibi, Babacan da AKP’den ayrıldı. Sonra, bir adım daha öteye giderek DEVA Partisi’ni kurdu. DEVA Partisi’nin temkinli, sistemli ve işlevsel bir örgütlenme içinde olduğu görülüyor. Bunda Babacan’ın karakterinin izlerini görebilmek mümkün. Tabii bir parti için bu sistematik işleyişin lideri de aşarak parti tarafından içselleştirilmesi ve kurumsallaştırılması çok önemli.

İktidarın ekonomi politikalarının başarısızlığı ve yarattığı huzursuzluk, bir zamanlar görevdeyken başarılı olduğu izlenimi yaratan eski ekonomi bakanı için büyük bir alan açıyor. Babacan yakın geçmişte Türkiye ekonomisinin nispeten istikrarlı olduğu günleri hatırlayanların aklına ilk gelen birkaç önemli isimden biri.

Babacan 2023 seçimleri yaklaşırken, iktidarı genel kabul görmüş iktisat kurallarından ve uygulamalarından saptığı, Merkez Bankası’nın bağımsızlığını ortadan kaldırdığı ve yetersiz kadrolarla çalıştığı için eleştiriyor. Bu görüşlerini İZ TV’deki programda da tekrarladı. Açıklamalarına ben de dahil kamuoyunun büyük bir kısmı katılıyor ve Babacan’ın ekonomik gelişmelerle ilgili değerlendirmelerine büyük önem vererek, umutlanabiliyor.

Bununla birlikte, geriye dönüp bakıldığında iktidarın bugün yaptığı hataların bazılarının bugünküler kadar ağır olmasa da geçmişte Ali Babacan döneminde de yapıldığı görülüyor. Bunlardan bir tanesi TCMB’nin İstanbul’a taşınması. TCMB’nin İdare Merkezinin İstanbul’a taşınacağı konusu ilk defa 2006 yılının Ağustos ayının ilk günlerinde Babacan tarafından gündeme getirilmişti. TCMB’nin bağımsızlığını savunan bir Bakan olarak Babacan’ın bu öneriyi gündeme getirmesi çok ilginç bir gelişmeydi. TCMB’nin o günlerdeki Başkanı ve Banka’nın bağımsızlığı konusunda oldukça hassas bir duruşu olan Durmuş Yılmaz (İYİ Parti Milletvekili) taşınma önerisini soğuk bir tavırla reddetmişti. Bugünlerde TCMB’nin İstanbul’a taşınması neredeyse tamamlanıyor ve bu taşınma Banka’nın bağımsızlığını olumsuz etkileyen faktörlerden biri. Yılmaz, Banka’nın İstanbul’a taşınmasına karşı çıkmaya devam ederken, CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, "İktidarımızda Merkez Bankası, bulunması gereken yere, yani Ankara'ya geri dönecektir" görüşünü ifade etti.

Diğer yandan Ankara milletvekili olan Babacan’ın Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu, Sermaye Piyasası Kurulu, Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası ve Türkiye Vakıflar Bankasının Genel Merkezlerinin İstanbul’a taşınmasına öncülük etmesi de oldukça dikkat çekiciydi. Normal işleyen bir demokraside bu derece yoğun bir taşınma programına öncelikle o ilin milletvekillerinin karşı çıkması beklenir. Ya da o ilin milletvekillerinin bu değişikliğin yaratacağı olumsuz ekonomik etkilerin telafi edileceğini garanti etmeden böyle bir öneriyi kabul etmeleri mümkün olmaz. Bu kurumların taşınma sürecinin hiçbir itiraz görmeden böyle basite alınarak gerçekleşmesi çok ilginç ve aynı zamanda düşündürücüydü.

Ali Babacan konuşmalarında bakanlık dönemlerinde kendisinin gözetimindeki kurumların liyakatli ve ehil kadrolar tarafından yönetildiğini ifade etmekte. Kendisinin bizzat birilerini kayırdığı, ön plana çıkardığına dair bir şey duyulmadı ama onun döneminde de Bakanlığının gözetimindeki kurumların liyakatli ve ehil kadrolar tarafından yönetildiği hususu oldukça tartışmaya açık bir konu. Babacan’ın, hükümette görev aldığı dönemde yakın çalışma arkadaşlarının liyakatli ve ehil kadroları göreve getireceğine güvenmesi tabiidir ama onları daha yakından kontrol etmesi gerekirdi. En azından, gelecekte yeniden görev alırsa bu alanda çalışma arkadaşları üzerindeki denetimlerini daha yoğun şekilde yapması şart. Hatta devlette kayırmacılığı tamamen yok edecek, liyakati ve ehliyeti garanti edecek düzenlemelere öncülük etmesi veya destek vermesi çok faydalı olur.

Babacan, bugünkü iktidarının ekonomi politikalarını genel kabul görmüş ekonomi teori ve uygulamalarından uzak olduğu için eleştiriyor. Bununla birlikte kendisi ekonomi bakanıyken özellikle 2010 yılından sonra TCMB’nin de olağan dışı, hatta deneysel sayılabilecek para politikaları izlediği görüldü. Hem yurt içinde hem yurt dışında TCMB’nin para politikasının normal çizgisinin dışında karmaşık ve anlaşılmaz olduğu eleştirileri ortaya atıldı. Bu sıra dışı yaklaşımlar bugün yaşanan gelişmelerin yolunu açmış olabilir. Türkiye ekonomisi üzerinde deney yapma dönemi artık kapanmalı.

Evet, bu hatalar (en azından benim gözümde) yapıldı ama Babacan’ın çok genç yaşta çok önemli sorumluluklar aldığı ve bu sorumluluklarını büyük ölçüde yerine getirdiğine dair kamuoyunun ikna olduğu da göz önünde tutulmalı. Babacan zaman geçtikçe, deneyim kazandıkça daha başarılı ve faydalı olabilecek, toplumun daha geniş kesimlerinin onayını alabilecek bir siyasetçi olabilir. Aynı zamanda, kendisine yönelik bir eleştiri yazısına kızıp, söylenmekten ziyade “Arkadaşlar, şu yazıyı not alın, bir ara istişare edelim. Arkadaş ne demek istiyor, salim kafayla okuyalım” diyebilecek özgüvenli bir kişiliğe sahip. Babacan’ın, siyaset hayatını böyle demokratik bir anlayışla sürdüreceği izlenimi vermesi halkın ona bir kredi daha vermesi olasılığını yükseltiyor.