Arkadaş insan iki kıza aşık olur mu? Çocukken olur. O kadar saf duygularla düşünürsünüz ki o zaman, ‘Kızlar seni sevecek mi?’ sorusu hiç aklınıza gelmez. Biri mahalleden diğeri sınıftan… Hayat bir insanı sevmekle başlar. İki insanı sevmekle tam bir kaosa dönüşür.

İmece, hatırladınız mı? Ders kitaplarımızda sürekli geçerdi. Şimdi unuttuğumuz bir kelime, anlamı neydi ve bizler artık imece usulü yapılan işleri çok az duyuyoruz. “İmece: Kırsal topluluklarda köyün zorunlu ve isteğe bağlı işlerinin köylülerce eşit şartlarda emek birliğiyle gerçekleştirilmesidir. Birçok kimsenin toplanıp el birliğiyle bir kişinin veya bir topluluğun işini görmesi ve böylece işlerin sıra ile bitirilmesidir”

Kitaplarımızda köylülerin yardımlaşmasını her sene okurduk. Bu artık aklımıza yer etmişti. Doksanlı yıllar değişimin tavan yaptığı zamanlardı. Her şey değişiyordu. Artık insanlar gecekondularını yıkıp yerlerine iki katlı, üç katlı binalar yapıyorlardı. Mehmet amca evini yıkmış düz bir arsaya çevirmişti. Mahallenin çocukları olarak bu arsa bizim için nimetti. Top, çelik çomak, misket/meşe oynayabildiğimiz nadir düz arsalardan biriydi. Çocuk olarak betonlaşma bizi de etkiliyordu. Eskiden bizim için her yer oyun bahçesiydi. Yağmurun çamura çevirdiği ve bizim oyun oynarken çamura batıp çıktığımız, eve gidince dayak yediğimiz toprak artık yok olmaya başlamıştı. Bir sabah Mehmet amcanın arsasına kasaları tepeleme tuğla dolu iki kamyon yanaştı. Hepimiz çok üzüldük. İki üç kişi çalışan, Mehmet amca, eşi Fadime teyze, oğlu Ahmet tuğlaları indiriyorlardı. Biz mahallenin çocukları onları izliyorduk. Yanımıza Mıstık geldi.

“Efe ne yapıyorsunuz?”

“Görmüyor musun arsaya ev yapacaklar tuğla gelmiş…” lafı ağzıma tıkadı.

“Görüyorum. Siz ne yapıyorsunuz?”

“İzliyoruz” orada yaklaşık on veya on beş çocuktuk. Mıstık bize baktı.

“Heykel gibi durmayın. Yürüyün yardıma gidiyoruz” dedi. Belki bir günlük işi yarım günde bittirdik. Ali bana dönüp,

“Köylüler gibi mahalleli olarak imece usulü bu işi hallettik” dedi. Gülüştük.

Edebiyatçılar Derneği İzmir Temsilciliği görevini yaparken tüm edebiyatçılarla imece usulü çok güzel işler yaptık. Yıllar sonra yine imece usulü hazırladığımız ve Biz Yayınları tarafından çıkan “Pasaport’tan Kordon’a” kitabı hep beraber yapılan işlerin bizleri nasıl mutlu ettiğini gördük.

Bu yıl imece usulü hazırladığımız “Vapur Hikâyeleri / Biz Kitap” yakın da okurla buluşacak. Birlikte olmak ve başarmak bir sevince ortak olmak benim için o kadar değerli ki… İzmir’e edebi anlamda iz bırakmak hepimizin hayali değil midir?

Ertesi gün Mehmet amcanın oğlu hepimizi topladı. Yakındaki bir pastaneye götürüp dondurma ve gazoz ısmarladı. İlk defa bir büyüğümüz hepimize teşekkür etti. Çok duygulandık.

Oturmuş kara kara düşünüyordum. ‘Belgin mi, Meltem mi?’ diye. Ayşe yanıma geldi.

“Ne yapıyorsun?” dedi.

“Hiç. Oturuyorum” dedim. Ayşe birden her şeyi değiştiren cümleyi kurdu.

“Seni seviyorum” dedi. Şok olmuş bir şekilde ona hiçbir şey söylemeden olduğum yerden kalktım, eve doğru yürümeye başladım.

“Ayşe beni seviyor. Ayşe beni seviyor. Ayşe beni seviyor. Ayşe beni seviyor” diye mırıldanarak yatağıma yattım saatlerce tavana baktım.

“Ayşe beni seviyor” İşler şimdi daha da karıştı.

Ne güzel bir sözdür. Sevdiğim başka, sevenim başka…