Aylardan aynı gemi, günlerden birlik olma zamanı. Hiç mi bitmez bu zaman, hiç mi eskimez yıllarca.

Acılar bile köz olur, ana babaların yaşı kurur, yoksulluğun kokusu eskir, sıvasız evlerin çaputları solar da her senenin aynı gemide olduğumuz bir ayı, birlik olmak gerekliliğini bağıran bir günü vardır, hiç şaşmaz.

Deprem olur, sel olur, madende göçük olur, adını duymadığın topraklarda kavga olur, bilmezsin neden, bilsen seni duyacak yok, kendinden esirgediğini sıvasız evine tabut içinde getirirler, yırtık ayakkabılarınla ağlayacak halin kalmayana kadar bir sandalyede oturturlar seni; aylardan aynı gemi, günlerden birlik zamanı.

Kimin gemisi bu bilmezsin, gemi mi gördün hayatında, gemiye bindiğini bile bilmezsin, sen aslında gemide bile değilsin, sen geminin makinası, motorusun, sen yakıtısın, sen mahzenlerinin şarabısın, sen sofralarının mezesi, garsonusun.

Bitti mi birlik günü, her yoksul ve yoksun için denizde olabilmek için ödenen diyetsin.

Adın var sanırsın, oyun var sanırsın, sözün var sanırsın, toprağın var sanırsın, emekliliğin var sanırsın, öldüğünde mezar taşın var sanırsın, bu sanrının içinde senin gibi olanlara da sen küfredersin, dümenci senin de başını okşar sanırsın, yanılırsın.

Ama en kötüsü ne bilir misin; unutursun.

Aylardan yine aynı gemideyiz, günlerden birlik zamanı ve her bizim batışımızda, yükseliyor geminin kaptan köşkü.

Aynı geminin içinde olup olmadıkları meçhul ama her birlik gününe ellerinde kalemleri ile beyanname vermek için koşanlar var ki, onların da günahları kendi boynuna.

Sayenizde gemiyi de yanlış gördük denizi de.

Ya sizinki gemi değil ya bizimki.

Mesela, gemi dediğinde özgürlük olur, deniz olur, mavi olur. Gemi batarken onu en son terk edecek bir kaptan olur.

Kaptan, denize atmaz insanları, denizden kurtardıklarının başına kakmaz.

Gemi insan kanı ile, insan teri ile çalışmaz,

Gemi ana gözyaşı, baba feryadı ile temizlenmez.

Gemide insanca yaşanır, insanca ölünür.

Gemileriniz sizin olsun, geri kalanlara deniz yeter.

Başka bir deyişle;

“Bahçesine dek gelen alevleri

Şehrayin sanan aptalın

Canı cehenneme,

camlarında

Parçalanmış cesetler uçarken

Bir iğdiş incelikle çiçekleri sulayanın.

Mutfakla yatak odası arasında

Çarşılarla gövdesi bencillik hırsı

Yılgınlıkla yenilgisi arasında

Dünyayı tüketenin canı cehenneme.”[1]

[1]Şiir, Şükrü Erbaş, Canı Cehenneme, Bütün Şiirleri 2, Kırmızı Kedi Yayınları, İkinci Baskı, 2018