Kafamıza kürekle vuran vurana...

Tam belimizi doğrultacağız, kim vurdu lan bana diyeceğiz, diyemiyoruz.

Yaşadığımız bu dönem ileride yazılırken, kaleme alanlar diyecekler ki acaba bunu da yazarsam kitabıma kurgu diyen çıkar mı?

Öyle absürt, öyle vahşi, öyle akıl almaz.

Pandemi bir yandan her sabah uyandığımızda daha da fakirleşmemiz bir yandan.

Eskiden market kasasında, her zamanki gibi hesap bilmezliğimden cebimdeki ya da kartımdaki para yetmediğinde utanırdım.

Hem kasiyerden hem de sırada bekleyenlerden.

Şimdi zaten her gün anormal artan fiyatlar yüzünden kasada başımıza ne geleceğini bilmemize imkan yok.

Fakat hep beraber gülüyoruz.

Kasiyer, diğer müşteriler...

Korkudan sonra utanma duvarını da aştık.

Zaten biz niye utanacağız?

Eskiden parası yetmediğinde kasada yüzü kızaran insanlar şimdi elini şöyle bir sallayıp "Amaaan koy gözüne, çıkar ablacım peynir de yemeyiverelim" diyor. Sırada bekleyenler gülüyor.

İzahı yok çünkü bu bize reva görülen hayatın... İzahı olmayınca da delirmemek için mizahını yapıyoruz.

Sanki birileri gerçekten bizim akıl sağlığımızla oynuyor.

Sanki birileri bize karşı bitmek bilmez bir kin ve nefretle dolu ve "beter olsun onun bunun çocukları" diyor.

Sizi sömürdük, kanınızı emdik, haklarınızı elinizden aldık, mahkum ettik, sizinle bildiğiniz başak geçtik, diyor sanki birileri...

Sarı dişleri, kırmızı gözleri, bitmek bilmez açlığı, arsızlığı, pişkinliği, yüzsüzlüğüyle...

Hazinesindeki altınların aşağılık kompleksini bir türlü yok edemediği bir masal canavarı gibi...

Sanki...

                                                                    ***

Ama bunu okuyan canım okur sen de benim gibi düşünüyorsun biliyorum.

Bu coğrafyada yaşayan, doğusu, batısı, kuzeyi, güneyi, bu topraklarda büyüyenlerin ayrı bir manyaklığı var. Hiç beklenmedik bir anda birbirimize girip, yine hiç öngörülemeyen bir anda safları sıklaştırabiliriz.

Kurtuluş Savaşında hala tüm dünyanın aklının almadığı yokluk ve bölünmüşlük içinde yaratılan güç birliği gibi mesela...

Boyun eğmek yok...

Yıkılmak var ama asla enkaz haline gelmek yok.

                                                  ***

Yani diyorum ki hani sanki 'sizi helak etmeden gitmeyeceğiz' diyen bir kifayetsiz muhteris orduyla karşı karşıyayız ya...

Çıkacağız bu tünelden...

Tereyağının içindeki "kıllar" değil bizi alt üst eden...

Kolayca çekip çıkaramayacağız.

Yara bere içinde tutunacağız birbirimiz...

Ve artık hiçbirimiz eskisi gibi olmayacağız.

Bölünmeye, parçalanmaya, koyun gibi yönetilmeye yani o köhne zihniyete direnince, birbirimize ayar olsak da aptal olmadığımızı, ne yapabildiğimizi gördük çünkü.

Dünya beklenmedik bir hızla değişti, dönüştü.

Hep mi kötüler kazanacak diyorduk ya, artık kazanmayacak kardeşim.

O 'teröristler', dış güçler, bizi kıskananlar, tam ekonominin kitabını yazarken müdahale edenler... Doymak bilmez aç soytarılar.

Kabusun sonu geldi.

                           ***

Sanki yani...