Vatanımız için savaştık. Öldük ama bağımsızlığımızı kazandık. Türklerin Kurtuluş Savaşı dışarıdan böyle görüldü. Kadın, erkek, çoluk çocuk demeden çıplak ayakla, delik potinle savaştılar. Yaz sıcağı demeden, kış soğuğu demeden savaştılar. On binlerce kişi karda dondu öldü, yüzbinler de Çanakkale’yi geçilmez kılmak için öldü… Hepsi şehit.

Oysa Kızılderililer de aynı savaşı verdiler, on binlercesi öldü ama sonuçta hepsi tutsak oldu. Amerikan İç Savaşını kuzeyliler kazanmaya doğru giderken Abraham Lincoln söz verdiği şekilde kölelere özgürlük haklarını verdi, 15 Nisan 1965’te öldürüldü ama o yıl iç savaş bitmiş oldu. Kızılderililer ise tanımlanan sınırlı özgürlük alanında Afrika kökenli kölelerden çok farklı olmayan biçimde eşit olmayan vatandaşlık haklarıyla yaşamlarına devam etti…

Bu kıyaslamadan ne çıkar? Kendi savaşını kazanamıyorsan özgür olamazsın. Savaş ise bir başka teknik konu. Paran yoksa kendin savaşmak durumundasın. Savaşçı ulus isen kazanma şansın var. Eğer paran varsa başkasını savaştırırsın, Atinalıların kentlerini korumak için parayla savaşçı tuttukları gibi. 

Başkası için savaşmak yeni bir olgu değil. Milattan önce 500’lü yıllardan bu yana para için savaşan askerler var. Bazı dönemlerde haçlılar gibi din için savaşanlar da var, ideoloji için de savaşanlar var. Ancak savaşçılık genelde gelir temin etmek için yapılan bireysel bir seçim.

Savaşçı yetiştirmenin farklı bir metodunu Osmanlılar uyguladı. Buna devşirme usulü diyoruz. Osmanlılar savaştıkları bölgelerden getirdikleri gençleri ve çocukları eğitirken din unsuru ile Osmanlı ruhunu onların içlerine işlediler. Kanımca Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan 60 yıl sonra ortaya çıkan terör örgütü planlayıcılarının kanımca dikkate aldığı bir yöntem de bu oldu. Bir yandan Marksist- Leninist çizgiye yatkın olan bazı gençleri örgüte kazandırırken, herhangi bir ideolojiyle ilgisi olmayanları da küçük yaşlarda kaçırarak “beyin yıkayarak devşirme” yöntemiyle aralarına aldılar. İletişim teknolojilerindeki hızlı gelişme bu çabaları 2000’li yıllarda etkisiz kıldı sanırım.

Dünya genelinde, kendi toplumlarında mutsuz olan psikopat ve cani ruhlu kişileri paralı asker olarak, bir sanal ideoloji etrafında toplamak, bu kişileri yine paralı asker statüsündeki liderler eliyle eğitmek, örgütlemek, geliştirmek ve verilen talimatlardaki eylemleri gerçekleştirmek amacıyla kurulan terör örgütleri de var. El Kaide, Taliban, Ortadoğu’daki bazı etnik kökenli gruplar ve son olarak da İŞİD.  Var olanların etkisi azaldıkça, bir kısmının işlevini yitirince yeni örgüt üretimi devam edecek. Dünyanın sistemi bu, savaş kitleleri kontrol edebilmek ve silah satışı için gerekli.

Paralı askerler 1960’lı yıllardan sonra bağımsızlığını kazanan Körfez ülkelerinin güvenlikleri için ordu teşkilatında kullanıldı. Hala devam ediyor. O dönemde Katar’ın polis şefi bir İngiliz’di, Bahreyn’in gizli polis teşkilatının başında da bir İngiliz bulunuyordu. Suudi Arabistan’da hava kuvvetlerinin oluşumunda Pakistan asıllı askerler görevlendirilmişti.

Arap Baharına gelirsek, Kaddafi’nin kiralık ve paralı Nijerli askerleri rejim adına vahşetin her türlüsünü Libyalılara yaşattı. IŞİD ise Ortadoğu’nun kâbusu oldu. Acımasız “dinsel kökenli terör” grubu olan İŞİD için, bölgeye yük taşıyan bir şoför bana şöyle söyledi: Çok sert adamlardı, bir kısmının boynunda haç kolye vardı. Yani senaryo ne olursa olsun, parayı verince gereken askeri bulursun! Boynuna haç kolye asan Avrupalı, din adına Suriyeli yaşlı imamları öldürür.

1968’lerin paralı askerleri, devletten para alan maaşlı kışkırtıcı ajanlardı. 2000’lerin paralı askerleri de para için her tülü katliamı yapacak donanıma sahip insanlar. Hiçbirinin acıması yok, para için çalışırlar. Kimileri Suriye’de, kimileri Libya’da, kimileri orada burada şurada… Paralı askerlik bir meslek ve bu mesleğe ihtiyacı olan devlet sayısı da çok.

Barış isteniyorsa, yönetimler, yöneticiler barışçıl olmalı. Savaşçı görünümle siyasal kazanç elde etmek isteyenler uluslararası senaryolarla başa çıkmakta zorlanırlar.  Zira parayı veren terör örgütlerini, paralı askerleri proje bazında kiralıyor.

Bu sistemi anlayamayanlar var. Üstelik yanlış anlayıp, paralı askerleri başka ülkeye yollayıp, kendi askerine para ile bedel biçenler var. Ağlayan sadece analar…