Anıtkabir, anıt mezar, mozole, türbe… Aralarında fark değil, ortak nokta ararsak “mezar” kavramında birleşilir. Mezarda da yas ve saygının getirdiği sessizlik egemendir.

Atatürk’ün naaşı 10 Kasım 1953’te Etnoğrafya Müzesinden Anıtkabir’e taşındı. O tarihten beri Anıtkabir Türkiye Cumhuriyetine saygı duyanların, Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e saygı göstermelerine ev sahipliği yapar.

Dünya liderleri, bilim adamları, ülkelerin heyetleri, turistler gelip bu özel yapıyı ve Atatürk’ü ziyaret ederler. Atatürk’ün satır satır okuyup işaretlediği yabancı dilde yazılmış eserleri, Ata’nın geniş yelpazedeki giysilerini, kullandığı aksesuarlarını görür, 1900’lerin başında bu denli güzel giyimli, eğitimli bir devrimciye hayranlık duyarlar. Bu gezilerde ve yapılan gözlemler sırasında duyduğunuz sadece sessizliği sesidir.

Bu yıl 29 Ekimde devlet erkanı Ata’yı ziyaret etti, her şey normal. Vatandaşlar da kim olursa olsun, saygı gösterir, nitekim de öyle oldu. !0 Kasım ise tam bir felaket, Türkiye için tam bir kara leke. Halk Anıtkabir alanına alınmazken, bir grup genç oraya sokulmuş, bir parti liderinin adını tempoyla söyleyerek slogan atıyor… 29 Ekimde Cumhuriyet sevgisinin oraya gönüllü topladığı halk, 10 Kasım’da ise slogan atmakta çırpınan, kendini yıpratırcasına zıplayan bir avuç genç. Bu gençler yas ve saygı alanı olması gereken yerde terbiyesizliğin doruğundalar.

Euronews’un haberine göre, Mehmet Avcı isimli bir vatandaş video çekiyor, dava açıyor, başvurusundaki nedenleri anlatıyor ve Erdoğan taraftarlarının özellikle bu iş için alana alındığını ve başka kimsenin alana sokulmadığını ileri sürüyor ve ekliyor:

"Anıtkabir yönetmeliğinin 12. maddesine göre orada slogan atmak yasak olduğu halde görevini yapmayanlar, görevini kötüye kullananlar ve o sloganları atanlar hakkında ve ayrıca halk kin ve nefrete sürüklendiğinden dolayı Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulundum. Delilleriyle beraber gerekeni yaptım. "

Olayı takip edeceğiz. Peki, bu gençler oraya nasıl özellikle yerleştirildi. Vatandaşı almayan askeri komutan bunları nasıl içeri soktu, ellerinde bayraklar. Kendini asker sanan sivillerin o şanlı bayrağı tören alanında tutmasına kim izin verdi? Slogan atan gençlere bu talimatı kim verdi, hangi sivri akıllı verdi?

Sadece saygı ve sessizliğin egemen olacağı bir yerde yılların sevgi ve saygısını bir yana itip birisine slogan atmak o mekâna değil, o mekânda sizin önünüzden yürüyenlere kaybettirir. Yürürken arkasından gelen sloganları duyduğu zaman biri gururlanıyorsa, yanlış yere gelmiştir.

Durup durup Osmanlı daha iyiydi diyenlere de bir notum olacak. !0 Kasımı gölgede bırakmak için 11.11^de 11 milyon ağaç diyenlere de… UNESCO, 1981 yılının Atatürk yılı olarak kabul edilmesine ilişkin kararını 27 Kasım 1978’de 20inci Genel Kurulunda, Paris’te alırken şu değerlendirmeyi yaptı:

“Atatürk kimdir? Atatürk uluslararası anlayış, işbirliği ve barış yolunda kendini adamış olağanüstü bir insan, olağanüstü reformları gerçekleştirmiş bir devrimci, emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı savaşan ilk önder. İnsan haklarına saygılı, dünya barışının öncüsü, bütün yaşamı boyunca hiçbir zaman insanlar arasında renk, dil, din veya ırk ayırımı göstermeyen, eşi olmayan devlet adamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu.”

Kendini halife ilan ettirmeye çalışanlar, peygamber sıfatını kendine uygun görenlere göz kırpanlar şunu bilsin:

Bir gün siz de torak olacaksınız, ama Türkiye Cumhuriyeti sonsuz dek yaşayacaktır, Mustafa Kemal’in meşalesiyle…