Ağustos Ayının ikinci haftasına girdik. Ve ben yaklaşık bir aydır her hafta yazdığım yazılara bir süreliğine ara vermiştim.

Hani bazı köşe yazarlarının ifade ettiği gibi, yıllık iznimin bir bölümünü kullanmak veya çok yoruldum tatile çıkmam gibi bir mazeretlerimde söz konusu değil.

Evet, bir izin söz konusu fakat bu izin gönüllü değil zorunlu bir izindi...

Yazılarıma ara verdiğim zaman diliminde neler olmadı neler...

15 Temmuz Darbe Girişimi ve ardından Darbe Girişimine karşı Tek Adam Diktasının, Başkanlık Girişimi atraksiyonlarını canlı ve kanlı bir şekilde izledik, izlemeye de devam ediyoruz.

Demokrasi Nöbeti adı altında, ücretsiz ulaşım, bol kumanyalı “Devlet eliyle”, tersten Gezi eylemleri sahnelendi. Demokrasi Nöbetçileri’nin profilleri demokrasiden çok “Laiklik” karşıtlığı ile anılmaya başlandı.

İstanbul’da Taksim, Ankara’da Kızılay ve İzmir’de Konak işçilere, emekçilere hak alma eylemlerine kapatılırken, sarıklı, cübbeli, kara çarşaflı Demokrasi(!) Nöbetçilerine devlet eliyle açıldı.

Bu süre de birçok okur, neden 15 Temmuz Darbe Girişimi ile ilgili yazı yazmadığımı sordu. Darbe Girişimi ile ilgili şimdi de yazmayacağım. Çünkü o kadar çok bilgi kirliliği ortada dolaşıyor ki o bilgi kirliliği içinde yazılacak yazıların kirlenmeden yazılamayacağına inanıyorum. Kısacası verileri sunanlar, bizim bilmemizi istedikleri kadarını verdikleri için sağlıklı sonuçlar çıkarmak olanaklı olmadığı için yazmayacağım.

12 Eylül Askeri faşist Darbesini yaşamış birisiyim. Darbe Girişiminin ilk saatlerinde benzer kaygıları yaşadıysam da ilerleyen saatlerde, yerini yeni belirsizliklere bıraktı.

Şimdi yaratılan atmosferin ise darbeden çok farklı olduğu söylenemez.

Düne kadar, bir dönem için  “tek parti” yakınması yapanlar, bugün “tek adam” dönemi ile tüm yönetsel erkleri elinde toplama girişimlerine devam ediyor.

Yani yaşadığımız günler için at izi, iti izine karıştı deyimi en iyi ifade olacağını düşünüyorum.

Işık evleri, abi-abla ilişkisi ile başlayan cemaat örgütlenmesi, devletin en tepesine kadar çöreklenmeye kadar varması ve aldatıldık nakaratına kadar ulaştı. Dün ne söyledilerse, bir gün sonra çark eden, hatta ret eden bu anlayış kısaca ifade etmek gerekirse mücahitlikten, müteahhitliğe ve en sonunda her şeye müsaitliğe kadar vardırmışlardı. Fakat darbeciliğe ve tek adamlığa kadar uzanacağı herhalde hiç kimsenin aklına gelmemişti.

Sistem, kendi bekası için bugünün iktidarına kendini büyüten kollayan babasını boğduruyor.

Bugün bu ülkenin tüm ilericilerine, yurtseverlerine, demokratlarına, sosyalistlerine düşen görev en geniş demokrasi cephesini oluşturmaktan geçmektedir.

Demokrasi Cephesi veya adına ne dersek diyelim, bu birlikteliği oluşturamazsak ne tarih ne de bu topraklarda yaşayanlar sorumluluk sahiplerini affetmeyecektir.