Güven duygusunu tanımlamak sanırım zor bir iş. Tanımı zor olsa da güven duygusunun önemi bu duygumuzu yitirdiğimizde daha belirgin hale geliyor. Son on yılda en çok zarar gören duygumuz güven duygumuz oldu sanırım. Kendimize, inandığımız değerlere, yakınlarımıza, içinde bulunduğumuz gruplara olan güvenimizi yitirdik. Buna bağlı olarak etrafımızdaki kişilere, kurumlara, kuruluşlara, ülkeyi yönetenlere olan güven duygumuzu da kaybettik. Şimdi sağlığımızın ve hatta hayatımızın söz konusu olduğu günlerde güvenecek kimsemizin kalmamasının acısını yaşıyor, nasıl davranacağımızı bilemiyoruz.

Korona virüs aşılarının önümüzdeki günlerde geniş halk kitlelerine uygulanması bekleniyor. Türkiye, Çin’de üretilen aşıdan 50 milyon doz sipariş verdiğini ve Aralık ayının ortalarında aşı uygulamasına başlayacağını duyurdu. Sağlık Bakanlığı’nın bu açıklaması sonrasında bilinen sorular gündeme geldi. Çin’de üretilen aşıyı yaptıralım mı? Aşı güvenli ve etkili mi?

Hayatımızın her alanını kaplayan virüse karşı geliştirilen aşının tartışılması, endişe ve umuda yol açması kaçınılmaz elbette. Ama ülkemiz bakımından üzücü olan yapılan tartışmaların neredeyse tamamının bilimden ve bilgiden uzak yapılıyor olması. Ve daha da kötüsü aşı konusunda güvenecek kimsemizin bulunmaması. Nasıl olsun ki?

Salgın sürecinde açıkladığı hiçbir bilginin doğru olmadığını zaman içerisinde kendisi de açıklamak zorunda kalan Sağlık Bakanı’na mı güveneceğiz?

Gerekli önlemlerin alınmamasına, vaka sayılarının gerçeğe uygun şekilde açıklanmamasına, tedavi konusunda doğru yöntemlerin uygulanmamasına ses çıkar(a)mayan bilim(!) kuruluna mı güveneceğiz?

Rektöründen ana bilim dalı başkanlıklarına, hizmetlisinden araştırma görevlisine kadar neredeyse her biriminin ataması siyasi tercihlerle yönetilen, bilim yuvası olmaktan çıkmış, akrabalara ve yandaşlara iş kapısı haline gelmiş sözde üniversitelere mi güveneceğiz?

Halkın sağlığını değil, sermayenin çıkarlarını önceleyen, tedbirleri almadan önce “bu tedbir işe yarar mı” diye değil “bu tedbir turizmi etkiler mi” diye düşünen siyasi iktidara mı güveneceğiz?

Hepimizin sağlığı, kendimizin ve sevdiklerimizin hayatı söz konusu olduğunda dahi ülkeyi yönetenlere güvenemeyeceksek toplum olarak varlığımızı nasıl sürdüreceğiz?

Ülkenin bütün kurumlarını itibarsızlaştıran, liyakati değil sadakati önceleyen yönetim anlayışı bizi buraya getirdi. Şimdi kurumlarımızın açıkladığı bilgiler ne kadar doğru olursa olsun onlara inanmıyor veya inanmakta tereddüt ediyoruz.

Halkı sahiden bilgilendirmeye ve işini iyi yapmaya çalışan bilim insanları var ise de halka erişimleri oldukça kısıtlı. TTB çatısı altında örgütlü hekimler dahi seslerini topluma duyurmakta zorlanmakta.

Sanırım iş sonunda gelip Cumhurbaşkanının bizzat aşı olmasına kalacak ve o aşı olmadan kimse aşı olmaya yeterince ikna olmayacak. Gerçi o takdirde de kendisine vurulan aşının hangi aşı olduğu, sahiden aşı olup olmadığı konusundaki tartışmalar, komplo teorileri sürüp gidecek. Anlaşılan o ki sağlığımızdan önce güven ve güvenlik duygumuzu kaybettik. Üstelik güven kaybı virüsü bulaşmış kişi sayısı nüfusumuzun sayısı kadar ve bunun aşısı yok.