13 Nisan Salı akşamı acı bir haber oturdu yüreğimize. AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sözcüsü İbrahim Kalın “Hiç Oldum” adlı bir beste yapmış. Geçmişinde müziği şeytan işi olarak sayan bir zihniyetin bugünkü ardıllarının beste yapıyor hatta klip çekip yayınlıyor olması tarih adına iyi bir gelişme. Yüreğimize oturan acı haber ise Erkan Oğur’un şarkının aranjörlüğünü yapması ve kopuz, perdesiz gitar ile ebow enstrümanlarını çalmış olmasıydı.

Evvela söylemek lazım: Erkan Oğur’un Türkiye müzik tarihine kattıkları, müzik yaşamına verdiği yön asla küçümsenebilir, göz ardı edilebilir şeyler değildir. Mucidi olduğu enstrümanlar ve bu enstrümanlarla icra ettiği müzik bugün bizim toprakların müziğinin dünyanın birçok yerinde seslendirilmesine olanak sağlamıştır. Ha keza bir yandan Elazığ yöresinin kuytu köşede kalmış halk şarkılarını bizlerle buluştururken diğer yandan da memlekette jazz müziğin yerelleşmesine verdiği çabadan bahsedilmezse kendisi ile söylenmiş hemen her şey eksik söylenmiş olacaktır.

Politik çevrelerce pek kabul görmez ama sanat camiası olarak yıllardır sanatçı kişinin söylediği söz, kelam ile ürettiği sanat eserinin ayrı mecralarda eleştirilmesi gerektiğini ısrar edip duruyoruz. Hala da böyle olması gerektiğini düşünüyorum. Zaten en başından bakıldığında mefhumlar arasında kategorik de bir fark var. Ben de bu ayrım ışığında Erkan Oğur’un bugüne kadar ürettiği eserlere, icat ettiği sazlara girmeden konuyu ele alacağım.

Önce çok sarih bir şekilde düşünmek lazım: Erkan Oğur’un aranjörlüğünü üstlendiği İbrahim Kalın’ın sözcülüğünü yaptığı Cumhurbaşkanlığının icraatları nelerdir? Bunu düşünürken öyle 2002’ye kadar gitmeye de gerek yok üstelik. Son beş yılı ele almak yeterli olacaktır. Hadi bir başlayalım:

“Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildiriye imza atan Türkiye’nin yüzlerce nitelikli akademisyenini ihraç etmek, KHK’larla on binlerce kamu çalışanını ihraç edip açlığa mahkum etmek, 6 milyon seçmenin oyunu almış bir partinin Eş Genel Başkanlarını, milletvekillerini tutuklamak ve defalarca gelen AİHM uyarılarına rağmen hala hapiste tutmak, kendi yandaşları yönetimi ele alamıyor diye MESAM’a kayyum atamak, Grup Yorum üyelerini asılsız iddialar ve hayali gizli tanıklar sebebiyle hapse atmak ve iki Grup Yorum üyesinin ölümünden bizzat sorumlu olmak, kadınların, LGBTİ+ların bu ülkedeki can yeleği olan İstanbul Sözleşmesi’nden bir gece yarısı KHK’sı ile çekilmek, dolar kurunu dengelemek adına devlet kasasından 128 Milyar Doları hiç etmek ve bu paranın nereye gittiğini soran ana muhalefet partisinin pankartlarını özel harekat polisleri ile sökmek…

Gördünüz değil mi, üç beş maddede bile nefes alamaz olduk. Peki İbrahim Kalın tüm bu zulmü gerçekleştiren yönetim mekanizması içinde herhangi biri midir? Elbette hayır. Ya Erkan Oğur memlekette yaşanmış bu kadar zulümden bihaber olabilecek biri midir? Yine hayır. O zaman geriye bir tek soru kalıyor: Bu yan yana geliş nasıl gerçekleşti?

Bu konuda Erkan Oğur tüm sessizliğini korurken ortada kendisine yakın isimlerden “Bodrum Gümüşlük’te açtığı Müzik Okulu arazisini İbrahim Kalın sayesinde alabildiği; karşılığında da Kalın’a müzikal anlamda destek olduğu” yönünde söylentiler var. Öyle ki bunlar Twitter’da bir hışımla yazılıp itiraf edildiği fark edilince silinen tweetler. Durum böyle açıklanınca da bu sefer şu soruyu sormadan edemiyoruz:

Bildiğim kadarıyla Gümüşlük’te açılan Erkan Oğur Müzik Okulu öyle yoksul halk çocuklarını müzikle buluşturmak üzere açılmış bir hayır kurumu değil. Sanatsal olduğu gerçeğinin yanı sıra bir o kadar da ticari bir misyon ve vizyon ile işleyişini sürdüren bir kurum. Madem kendi ticari çıkarlarımız için sanat veya bir başka şeyi sebep gösterip muktedir olanla çıkar ilişkisi kurabiliyoruz o zaman Cengiz ya da Limak gibi holding sahiplerinin ticaret adına yaptıkları tüm usulsüzlükler mübah mıydı?

Görüş ve Öneri İçin: [email protected]