25 yaşında aramızdan ayrılan Arkadaş Zekai Özger, Selanik göçmeni işçi bir ailenin çocuğudur. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın ve Yayın Yüksek Okulu’ndan mezun olduktan sonra TRT'nin Ankara bürosunda kurgucu olarak çalışmıştır. Şiirleri Soyut, Forum, Papirüs, Yordam, Dost ve Yansıma Dergileri ile Ulus Gazetesinde yayınlanmıştır. Onu bütün sınırların ötesinde evrensel bir şair yapan, kinden, nefretten arınmış bütün insanlığı sevgiyle kucaklayan devrimci anlayışı ve özgür ruhudur. Belki de ölümünde 48 yıl sonra, onu her seferinde yeniden keşfeden genç nesiller tarafından büyük bir heyecanla okunmasını özgür ruhunu incelikle yansıttığı şiirlerine borçludur.

Dünyanın bütün zamanlarını, şimdiki zaman yapabilmiş koca yürekli şair “Sevdadır” şiirinde şöyle der. “Göğü kucaklayıp getirdim sana / kokla / açılırsın / solmuşsun /benzin sararmış / yorgun bir işçinin yüzüne benziyor yüzün /öyle bükük bakma bana / çam kolonyası getirdim sana / kentli dağlıların haklı sevdasını / bolu ormanlarından çarpan bir koku / sanki Köroğlu’nun ter kokusu /aman kokusu, billah kokusu / canlarım, canım benim / üzme kendini bu kadar / sana umudu öğretemeyenlerin suçu mu var / bak yeryüzü ne kadar geniş / ne kadar dar / dur / akıtma gönlüm yaşını / gözünden öpecek bir yer bırak /oy bana en yakın / bana en uzak / sevgili yar / hasretine vur beni / giyecek çamaşır getirdim sana / adettir diye değil, sevdim diyedir / bağışla, eski biraz / bedenim uygundur diye bedenine / elimle yıkadım, ütüledim / elma ağacında kuruttum / günler sarmal bir yay gibi / bunu unutma / bahar annemizin yemenisindeki solgun çiçektir / bunu unutma / seni ben her yerinden öperim / beni unutma / kadere inansaydım / sana inanırdım / düşürmem sigaramın ucundaki külü ben /
öyle kırık bakma bana / caddeler nasıl da genişliyor / sana bunu söyleyecektim / bileyli bir makas vardı yanımda / sana bunu söyleyecektim / hadi kes büyüyen tırnaklarındaki kiri
sana bunu / oyyy nasıl söyleyebilirim / deliren sevdamızın kısrak huyunu / elimi tut /
tuttururlar, o kadarına izin verirler / kahreden bir ayrılığın çılgınlığı değil bu / bir isyanın kelepçeleşmiş resmidir parmaklarımız / sen içerde / ben dışarda./ oyyy mahpusluk mahpusluk”

Arkadaş, “Pencere” şiirinde ise şöyle seslenir yüreklerimizin pencerelerine. “Pencereyi kapama / gök dolabilir içeri / sen neyi görebilirsin / ıslak bir bulutun ağışını mı / pencereyi kapama / kuş dolabilir içeri / sen neyi taşıyabilirsin / kırık bir dalın yükünü mü / pencereyi aç / soluğun çıksın dışarı / sen büyütmedin mi ciğerinde onu / kokusu hayatı yıkasın diye / pencereyi aç / sesin sarsın dünyayı / duyulur elbet ta ötelerden / yürek kendini tanır” Sahi biz bu kadar nefessiz mi kaldık, bu kadar sağır mı olduk mavi göklere karşı. Bu nedenledir ki, gökyüzünü hediye etmek tehlikelidir, tutsak ruhlar kıymetini bilemeyebilir.

Bazı faniler kapatmıyorlar pencerelerini, sen göğü kucakladın diye, bütün karanlık zamanlara ve bütün karanlık adamlara inat, hala kapatmıyoruz yüreğimizin pencerelerini, bir ihtimal sen dolabilirsin diye içeri, gökyüzünü koklatabilirsin belki, mesela çam kolonyası da dolabilir içeri, dünyanın çöplerinden kararmış ruhlara iyi gelebilir, koklar biraz açılabiliriz bir nefes, bir ihtimal, işte bundandır gün ışığına hasret bundandır, pamuk helva tadında bulutlara bu kadar aşık olmamız sendendir arkadaş,. “Şimdi senin uzanıp yattığın otlarda / yarın yeni bir yeşillik büyüyecek” demiştin ya o yeşillikler hatırına pencereyi kapamıyoruz, belki gök dolabilir içeri. Çirkinlerimizi öpecek, bize gökyüzünü getirip koklatacak, ferahlamamız için bu daracık karanlıklarda sıkışan yüreklerimize bir şair lazım, bizlere arkadaş! “Biz hepimiz önce küçük birer çocuktuk” diyor Arkadaş Zekai Özger. 5 Mayıs 1973’de Ankara’da kaybettiğimiz Arkadaş, yüreklerimizde hep küçük bir çocuk saflığında kalacak. Arkadaş Zekai Özger’i seviniz!