Geçtiğimiz günlerde İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ile İz Gazete’nin köşe yazarları ve emekçileri bir yemekte buluşup keyifli bir sohbet gerçekleştirmiştik. Geceye dair bu sayfalarda çokta özel haber ve köşe yazısı okuma fırsatını buldu gazetemizin okuyucuları. Bendeniz de bu konuda biraz kalem oynatmak istedim, Tunç Bey’in o akşamki vurgularından birisiyle: Arka sıradakiler…

Önceki toplantılarında ve seçim döneminde de rastladığım bir tamlamaydı bu. Konuyu örneklendirirken Gültepe, Kadifekale, Güzeltepe, Gürçeşme gibi semtleri de sıraladığı olmuştu Başkanın daha önce. Buradan yola çıkarak, orta-alt sosyo-ekonomik düzey insanların yaşadığı semtlerden bahsettiği anlaşılabilir ilk etapta. Kabaca, bu semtlerde yaşayan, kente çeperden tutunmuş bu metropol insanlarının da diğer İzmirli yurttaşlar gibi eşit hizmetler alabilmesi üzerine kurgulu bir felsefeyi ifade etmeye çalıştı bize o akşam. Sosyal demokrat belediyecilik anlayışının, halkçı bir bakışın çok güzel bir özeti ve tanımlaması aynı zamanda bu söz tamlaması. Arka sıradakiler

Bu semtlerde yaşayan, kimisi Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan gelmiş, kimisi Ege’nin görece küçük kasabalarından buraya yerleşmiş, daha kalabalık ailelerden oluşan, akrabalık ve hemşehrilik ilişkileri ile nüfus yapısı oluşmuş bu yerlere de eşit hizmet götürmenin altını çizdi bizlerle yaptığı görüşmede. Sadece altyapı ve ulaşım gibi kentsel hizmetler değil; kültürel, sosyal, sanatsal alanlarda da bir takım işlere buralarda imza atmak isteği çok net seziliyordu. Kırsal kalkınma konusunda bulunduğu girişimlere bir de kentin içindeki ‘kırsal’da da bazı hamleler ekleyeceğini anlamak bana iyi geldi.

...

Arka sıradakiler, bana sadece düşük sosyo-ekonomik şartları değil, bireylerin dahil oldukları kimliklere dair ‘dezavantajlar’ı _daha genel bir tanımla dezavantajlı grupları_ çağrıştırıyor daha çok. Yani, kadın, çocuk, yaşlı, engelli ve gençler ile (dinsel, ırksal ve cinsel kimlik farklılıkları nedeniyle) azınlık, mülteci ve LGBTİ+lar.

Sosyal belediyecilik anlayışının dezavantajlı grupların bir kısmını kapsadığına memnuniyetle tanıklık ediyoruz. Kadın müdürlükleri, çocuk meclisleri, gençlik konseyleri, emekliler evi, engelsiz kent projeleri ile CHP’li belediyelerin yıllardır yüz akı projelerini görüyor, duyuyoruz. İzmir de bu anlamda öncü belediyelere hep sahipti. İzmir Büyükşehir Belediyesi de bu konulardaki iyi projeleri geliştirmeyi, yapılmamış olan projeleri de hayata geçirmeyi sağlamak suretiyle örnek olmaya devam edecek.

Ve bu dezavantajlı gruplar diye tanımladığım arka sıradaki komşuların, pek kimse tarafından ‘görülmeyen’ diğer alt kümesine baktığımızda; Tunç Soyer vizyonunun, azınlık, mülteci, göçmen ve LGBTİ+larla ilgili bir takım çalışmaları daha etkin bir biçimde hayata geçirmesini beklemek hiç de hayal değil. 4.5 milyon insanın yaşadığı Türkiye’nin batıya dönük yüzü İzmir’i Avrupa ile daha da yakınlaştıracak bu uygulamalara dair iyi niyetli çabaların ve bireysel girişimlerin, kurumsal hamlelerle donatılacağını düşünmek her şeyden önce İzmir’de yaşayan biri olarak beni mutlu eder. Bunun kişisel bir dilek ve temenniden ibaret kalmamasını tüm aklım ve vicdanımla diliyorum.

...

Kişisel olarak ilçe belediyelerinin de ‘Arka sıradakiler’ sözünden ne anladığını sorgulayacağım bundan sonraki dönemde. Yapılan uygulamaları, iyi örnekleri, cesaretlendirici adımları mümkün oldukça bu satırlara taşıyacağım. Sadece sosyal belediyecilik gereği olarak değil, 21. Yüzyıla daha yaraşır bir İzmir inşa etmek için, bu bir görevden ziyade sorumluluktur. Ötekilerin hukukunu önceleyen bir anlayış, İzmir’in aradaki çıtayı yükseltmesine vesile olacaktır.

Her türlü ırkçılık ve ayrımcılıktan arınmış, toplumsal cinsiyet eşitliğine saygılı, görece kırılgan toplulukların ihtiyaçlarının daha iyi analiz edildiği bir İzmir; Türkiye’nin en ‘modern’ kenti unvanını bir kez daha hak edecektir.