Arsuz çayının yakut yeşiline çalan suları Akdeniz'in turkuaz renkli dalgalarıyla buluşmadan önce son kez nehrin kenarına bağlı küçük balıkçı teknelerini okşayıp geçer. Sarı, mor, eflatun renkli kuşaklarıyla ve her biri bin bir özlemi, umudu anlatan adlarıyla bu balıkçı tekneleri Arsuz Çayı'nın küçük çocukları gibidir.

Çok sık olmasa da bazen kızan, köpüren, etrafına korku saçan Akdeniz'in öfkesinden kaçan tekneler, ana kucağı gibi durgun, sakin, şefkatli olan Arsuz Çayına sığınırlar.

Arsuz çayı da Amanos'ların çocuğudur. Dumanın, sisin, hiç eksik olmadığı yeşilden, dorukların görünmediği o heybetli Amanosların ışık girmez, ses geçirmez derin vadilerinden doğmuştur.

*******

""Sorduğumuz sorulara Arapçaya özgü gırtlak yapısı ve ses vurgulamalarıyla yanıt veren orta yaşı çoktan geçmiş bir Arsuzlu "ben bilmem" dedi. "Biz bu devletin çocuklarıyız. O ne derse o doğrudur". Termik santralle ilgili birşey bilip bilmediğini sormuştuk kendisine.

Gözlerindeki korkuyu, endişeyi görmek çok da şaşırtmadı bizi. Bir gün önce de aynı bakışları termik santralin yapılacağı Amanos Dağı eteklerindeki Kale Köyü muhtarının gözlerinde görmüştük.

"İskenderun'daki iki tanesi bile bizi boğuyor, öldürüyor. Tartışmanın bir gereği yok. Bu iş burada olmaz" diye net konuşan Arsuz Belediye Başkanı Nazım Culha yanımızda termik santral yapılmak istenen köyün muhtarını aradı. Televizyon çekimleri için bizim geleceğimizi bildiren telefonuna, 'buyursun gelsinler Başkanım' diyen muhtar, adeta çiçekler içerisinde kaybolan evine gittiğimizde 'çay içelim ama röportaj yok' dedi. Sebebini söylemedi, "Yeter galan. Başka tv’lere konuştum geçen. Bu kadar yeter" dedi. Israrlar işe yaramayınca muhtarınki önde bizim araç arkada termik santral yapılacak bölgeye gittik kös kös. Hiç değilse gelmişken oranın çekimlerini yapalım diye. İyi ki de gitmişiz.

**********

""Amanoslara doğru adım adım yükselen yeşil bir örtü önümüzde uzayıp gidiyordu. Dumanlı tepelerden dağ gülü, orman çamı, kekik ve yarpuz kokan incecik bir yel denize doğru sokuluyordu. Denizde buğu buğu tüten iyot kokularıyla buluşuyor, kıyı boyu yollarına devam ediyordu.

"Burası" dedi, İskenderun Çevre Derneği yöneticilerinden Mevlüt Bulgur, "Kazdağları’ndan sonra Türkiye'deki oksijenin en bol olduğu yöredir".

Kaz Dağı'nı görmüştük, kaç kez hem de. Altın madeni, termik santraller, tarih yağması, zehir dolu atık havuzları derken "Bin pınarlı İda"nın ve dağın koynunda yaşayan insanın, tavşanın, ayının, domuzun, Bayramiç beyazının, ala geyiklerin öyküsünü anlatmaya çalışırken yolumuzun bir gün Amanoslara düşeceğini ve eteğinde Kaz Dağını yad edeceğimizi bilemezdik elbette.

Yâd etmek hep güzelliklerini anlatıp, öykünmek, övünmekle olmuyor ne yazık ki. Bazen dağların, ovaların, kırların insan soyunun yapıp ettiklerine karşı yaşam savaşını anlatırken benzer acılarla boğuşan başka dağları, ovaları, nehirleri, ormanları sıralarken de düşüyor dilimize. Nedir bu ülkede dağların, kurdun, kuşun, börtü böceğin çektiği elimizden!

************

"""Bizim günahımız ne ki" diyor oysa Arsuz'lu küçük takasında balık ağlarını onaran balıkçı. "Biz ekmek derdindeyiz. Deniz ekmek teknemiz bizim. Evimiz gibi koruruz kollarız. Amanoslar, Arsuz Çayı bize anne kucağı, yar kucağıdır. Tırnağına taş değmesine dayanamayız."

Bahardan coşmuş çiçeklerin arasında kaybolan kovanlarını onaran köylü de kabul etmiyor bu söylediklerimizi; "Biz bu balların arısıyız. Döner dururuz peteğimizi doldurmak için. Bir lokma, bir hırka kazanmaktır derdimiz çoluk çocuğumuzla. Her çiçek özünü bildiğimiz gibi, özümüzde birdir bizim. Birinin yaprağının ezilmesi, tek dalın boynunu bükmesi bizimde boynumuzu büker. Ya nasıl kıyarız doğaya, insana. Arı biziz bal bizdedir bilene" diyor.

""Üç kızı ve hanımıyla küçük bir balık lokantası işleten Ramazan Kiraz da, doğaya karşı işlenen suçlarda sorumluluğu olduğunu reddetti; "Bunun adı jumbo karides. Kuşlara benzerler. Havalar, sular soğudu mu sıcak denizlere göç ederler. Isınınca tekrar gelirler denizimize. Taa Kızıldeniz’den buraya gelene kadar ikisi dışında bütün ayaklarını bırakırlar geçtikleri yerlere. Bir daha dönüş yoktur sıcak denizlere artık. Yaşamlarını burada sonlandırmak için gelirler. Dünyanın en lezzetli karidesi olarak soframızdadırlar bir süre sonra". Kendisini bu karidese benzetiyor Ramazan; "Bizim de son durağımız burası. Gidecek başka yerimiz yok. Vakti zamanı gelince bu denizde bizim de güneşimiz batacak ve Amanos'ların kucağına emanet edeceğiz bedenimizi. Doğduk, büyüdük, yaşadık, sevdik burasını. Çocuklarımıza da bizim anılarımızdaki gibi kalsın, kirlenmesin istiyoruz. Biz bu denizin, bu dağların, bu ormanların parçasıyız. Ona kıyamayız, kıyana da izin vermeyiz".

Diş diş sarımsak, yeşil-kırmızı biber sosuyla ızgaralanmış lagos balığının lezzetini çıkarırken konuşan bir patron tüm bu söylenenlere öfkeleniyor, öfkesini dindirmek için rakısından iri yudumlar alıyordu; "Her şeye karşı çıkıyorlar, her yatırıma, her kalkınma hamlemize. 22 tane termik santral demek 22 bin insana aş iş demek. Bu dağların öte yanı Suriye. Kıtlık kıyamet, can pazarı. Niye ülkemizdeki bu barışı, bu huzuru, istikrarı bozmak isterler ki? Hem dağın öte yanındaki savaş bitince gitsek oraları biz imar etsek, ülkemize döviz girse, kalkınsak kötü mü olur? Ee bunun için de enerji lazım, çimento lazım, demir çelik lazım. Boşuna kurulmuyor bu tesisler. Üstelik tüm önlemler de alınıyor. En modern teknoloji kullanılıyor. Bakmayın 'İskenderun Körfezindeki bazı balıklar artık yok oldu, hiç buraya uğramayan balon balığı gibi zehirlileri türedi' diyenlere. Bunlar yatırımları kötülemek için ortaya atılan yalanlar. Dağların, ormanların kuruması, tarlaların verimsizleşmesi niye biz sanayicilerin üzerine yıkılıyor ki hep. Küresel ısınma diye bir şey var. Gerçi onu da bize buldular ya, neyse. Hepimiz inançlı insanlarız. Allahın takdirini niye akıllarına getirmez bu zındıklar!"

***************

""Amanoslardan kaynayan bulut, dağın doruğuna yükselirken yönünü değiştirdi birden. İkiye bölündü. Bir kısmı Arsuza döndü, öteki yarısı Samandağına. Dağların şifalı otlarının kokusunu, tertemiz oksijenini sıcağın bunalttığı ovalara, maydanoz yeşilindeki tarlalara, sahillere taşıdı.

Amanoslardan tüten bulut can taşıyor henüz, yaşam taşıyor bin yıllık kadim halkların harmanlandığı topraklara. Dağın burma burma tüten bulutu, yarın termik santralin bacasından tüten kara dumanlara karışmasın diyedir Arsuzlunun çabası...