Merhaba Ahmet Abi,

Sevdiğin yağmurlu kentler arasında şimdi (dün, bugün, yarın) İzmir. Bursa, Balıkesir de öyle... Neredeyse bütün Anadolu ıslak bu günlerde. Usul usul, çisil çisil, arada hoyrat bir tutkuyla ses veriyor; göğün hırçınlığı alıp götürüyor gecelerimizi, yaşamınla inceden “işaretlediğin şiir coğrafyan”a, İda’nın bağrına yatırıyor.

Sinop’tan Mersin’e, Artvin’den İda’ya... sevgiliden emanet “sisli şehirler”ini bir “zalim karanlık yaktı” (yakmakta) ki çıkıp gelsen bir gün ansızın ne der ne anlatırız, bir yığın utançtan öte! Kısacası o güzelim İda da mahzundur, kederlidir... Tıpkı yanıp yakıldığın Madımak, “siyanür buğusu üflendi/ zeytinime pamuğuma/ gümüşle kör edildim” dediğin Bergama gibi...

Türküsüz geçmede -mart, nisan gibi- mayıs günleri de... “Koronavirüs” nam bir salgın-kıran tuttu dünyanın bütün köprübaşlarını; utandı Deli Dumrul, gelene bulaşır gidene ulaşır!

Gece gündüz İda’yı bekleyen, hoyrat açgözlülüğe direnen insanımız ceza alırken sokağa çıkma kısıtlamasına uymamaktan, kamu düzenini bozmaktan; yıkıcının “yakın kumandalı” iş makineleri yorulmaz dikili ağacımızı yıkmaktan.

Yapmadığını, hazıra konduğunu yıkmak/ söküp atmak daha mı kolay gelir insana Ahmet Abi?

Ne zaman sen düşsen aklıma/ senin o dünyaya ilk göz kırpmaların (doğum günün) düşse, alır başımı Paris’e varırım.

Dostlardan bir dost, çok oluyor anlatalı, o günlerden birinde tanık olunca top atışlarına, meraklanıp sormuş birine Parislinin:

“Bizde İstanbul’un fethidir, sizde niye?”

Hüzünlü bir sevinçle yanıtlamış Parisli, bu şaşkınlığı:

“Paris’in son işgalden kurtulduğu gündür 29 Mayıs, unutulmasın isteriz.”

O günden beri daha çok sorarım; niye İstanbul’un kurtuluşu, 6 Ekim daha önemsizdir 29 Mayıstan? Niye birileri İzmir için de bir fetih masalı ardında nefes tüketir ki 9 Eylül dururken? El koymayı, yapmaktan üstün tutmaların ardında yatan, altı yüz yılın, daha da fazlasının içimize işlemişliği midir? Oysa “yaralı insanın ardında bıraktığı iz”e, şiirimize kulak versek örneğin senin, Nedret Gürcan’ın “Şairler Yaprağı”nda başladığın, “yaşananlara, insan sıcağına yakın bir kanaldan akan” şiirine, şiirli yolculuğunun kilometre taşlarına baksak, oralarda derin soluklar alsak daha çok tutulmaz mıyız İda’ya; daha çok sevmez miyiz Ayvalık’ı, Altınoluk’u, Bergama’yı, Küçükkuyu’yu, İzmir’i... ülkemizi/ yaşamayı? “Altınoluk” dedim ya burnumun direği sızladı. Hıfzı (Aksoy) abiyi de çok özledim, bilesin.

***

Sevgili Ahmet Abi,

1970’li yılların ortalarında yayımladığın “Çocuklara Öykü” dergisine arkadaş, çocuklar için yazılmış yüz yirmiyi aşkın kitabının bir bölümünü, az değil, otuz iki tanesini, Top Yayıncılık etiketiyle yayımladığımız günlere uzandım da bir koşu, o ivecenliğin, senden önce gelip oturdu çalışma masama. “Hele bir soluklan, uzak yerden geldin!” isteğimizi duymamış, kahvenden aldığın ilk yudumla dosyalar üstüne diyeceklerimize kulak kesilmiştin. Tertemiz çalışılmış dosyalardı sekizer kitaplık “Şiirce Masallar”, “Çil Horoz”, “Bilgi Perisi”, “Şakacı Şakir” dizileri...

Şimdi sen yazları, güzleri sorar “Sonsuz ve Uzak” yakın dostlardan haber de istersin!

Bu ara deneme kitapları sökün eden Ahmet Günbaş’ın deyişiyle “Ahmet Abi Sapağı”nda buluşuyoruz sık sık. Gültekin Emre kışları yine Almanya’da, yazları az Güzelbahçe, çokça Ayvalık’tan ses veriyor. Turgut Baygın’la “Yeniden Kidonya”yı yaşatmaya uğraşıyorlar. Mahzun Doğan, bir elinde günlük bir eli şiirlerde, İzmirli oldu ya sanki daha az görüşür olduk. Bülent Güldal’ın her şiiri, her kitabı, İzmir’de doğmuş gibi, ışık saçıyor İzmir’e de... Oğuz Tümbaş, “Dokuz Eylül” gazetesinde kültür sanattan açsa da sözü aslında ince ince hayata dokunuyor. Hülya Deniz Ünal’ın yeni şiir kitabı “Leçe”yi görsen sen de seversin. Ahmet Zeki Muslu’yla Çiğdem Sezer, şimdilerde şiirin yanında roman da yazıyorlar. Hüseyin Yurttaş, şiire/ yazıya çalışmayı, yazın göz kırptığı şu günlerde Kozbeyli’de sürdürüyor.

Uzun koşu bitti yarısını bile/ geçemedim çölümün” diyorsun ya Ahmet Abi, yaşadığı çölün farkında bile olmayanların gönüllü desteğiyle dünya, gittikçe daha büyük bir çöle dönüşüyor. Ne ki insanlık, inadına ses oluyor senin avazına:

“...Parlak sözler, boş sözler yakını değildir şiirim. Muhalif ve aykırı olma hakkını her koşulda saklı tutar. Hiç kimse, hiçbir güç aldatamaz onu.”

Günbaş’la Güldal, senin dosyalarını kitaba çevirmekten hiç vazgeçmediler. Beş şiir kitabına altı tane daha eklediler. Yedincisi, “Son Savrulmalar” da matbaa kapısında...

Merak etme, sevgili eşin Mecbure Hanım Sivas’ı da unutturmuyor!

........................

Ahmet Uysal (şair/ 29 Mayıs 1938-3 Temmuz 2011)

Ahmet Günbaş