AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "AK Parti kendini güncellemeyi başarmış yegane siyasi harekettir." demişti. AKP'nin yaklaşık 20 yıllık iktidarında yaptıklarına bakacak olursak; demokrasi, laiklik, hukuk, özgürlükler, kadın, çocuk, insan hakları ve bir çok konuda tahribata neden olduğunu görüyoruz. Erdoğan "güncellemek" derken bunu en çok hukuk sisteminde ortaya koyduğu ortada. Anayasa değişikliği konusunda önce 2007 sonra 2010 ve en son 2017'de yaptığı değişikliklerle, "ucube" olarak isimlendirilen ve AKP içinde de rahatsızlık yaratan partili Cumhurbaşkanlığı sistemi, bir pişmanlık sistemine dönüşmüş durumda. Şimdi de yeni düzenlemeyle,  "Güçlendirilmiş Meclisli Yarı Başkanlık Sistemi"ne evrilmek istiyor. AKP'nin güncellemeleri bu ve buna benzer birçok örneklerle dolu. Siyasi İslamcı AKP iktidarı, hukukun hiçbir zaman üstün olmasını istemedi ve istemiyor da. İşsizlik, üretimden uzak, döviz kuru, ekonomik kriz gibi işler yolunda gitmeyince, 'güncelleme' rotası, gündem değiştirme rotasına dönüşüyor. AKP 2007 yılında kendi kendilerine Anayasa yapmaya çalıştı ve Ergün Özbudun başkanlığında, bugün yargının belirli yerlerine getirilen kişilerle, hukuku siyasi iktidarın emrine veren Anayasa değişikliğiyle yargıyı siyasallaştırdı. İktidardan gitmek istemeyen AKP, hukuk konusunda 4. kez bir anayasa değişikliği hedefliyor ve diyorlar ki; "Denge denetlemeyi güçlendireceğim. Güven Oyu, Gen Soru, Sözlü Soru gibi denetleme mekanizmalarını yeniden getireceğim. Bakan ve Bakan Yardımcılarını TBMM'nin seçeceği, denetleyeceği denetim sistemini artıracağım" önerileri var. Ancak bu düzenlemede, "Anayasa Mahkemesi üyesi atamayacağım" demiyor. Cumhurbaşkanı dahil bakanların Yüce Divana gitmesinin önünü açacak bir düzenlemede yok.  2007-2010-2017 yıllarında yaptıkları anayasa "güncelleme" düzenlemesi sonucu doğan, "sınırsız yetkili tek adam yönetimi"nin ülkeye zarar verdiğini iki yıl sonra anlamış oldular. 

Şimdi bu sistemi terk etmenin yolunu arıyorlar. Yeni düzenlemelerinin adı ise Güçlendirilmiş Meclisli Yarı Başkanlık çabası. Yani AKP'nin gündemi değiştirmek için 4. Anayasa değişikliği taleplerini muhalefet ve hukukçular artık ciddiye almıyor. Yeni Anayasa rotasını İçişleri Bakanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde çalışan yüzlerce personelin "terör örgütleri ile iltisaklı veya irtibatlı olduğu yönündeki ihbar ve tespitler üzerine" özel teftiş başlattılar. Özel teftiş kararının arka planında erken seçim’ hazırlığı olduğu apaçık ortada. AKP içinden de bunun yanlış bir karar olduğu kamuoyuna yansıdı. Amaç Erdoğan'a sanal zafer kazandırmak için her yolu deneyen saray danışmanları, muhalefet "seçim" dedikçe, sandıkta alamayacaklarını görerek, her yere yönelik bir operasyonel tutum içine girdi. Ekonomi dibe vurmuş, işçi, köylü, çiftçi, memur, öğrenci kesiminin sorunları birikmiş, yüksek kur, tarımsal üretimde düşme, navlun fiyatlarında ve üretim maliyetlerini artırdı. Mal arzında düşüş, benzine, mazota doğalgaza zamlar doların düşmesine rağmen devam etmesi,  ekonomi yönetiminin yanlışları, piyasada panik havasını düşürmedi. Haydi İBB'de terörist avı algısı. Ama kimse yemedi. AKP bilmeden İmamoğlu'nun başarısı algısını daha güçlü bir şekilde ortaya çıkardı.

Derken güncellemenin bir başka boyutu ortaya kondu. Bunun adı ise Nas. AKP'li Cumhurbaşkanı faiz’e nas diyerek Merkez Bankası gösterge faizini indirdi. Sanki yüzde 22 faiz Nasta, TL'ye yüzde 14 faiz uygulaması Nas değilmiş gibi. Üstelik şimdi indirdiği faiz yerine örtülü hülle yoluyla kur garantisi veren ülkenin kendini en iyi güncelleyen hareketi olarak gösterdiği AKP, şimdi daha yüksek faizi getirmek zorunda kaldı. Yani Nas ne oldu? buhar oldu uçtu. Bunlar bir tarafa uluslararası arena'da hiçbir itibarımız kalmadı. Türkiye, İnsan Hakları ile ilgili tüm Birleşmiş Milletler kararlarını, Avrupa Konseyi, İnsan Hakları Mahkemesini onaylamış ve Anayasada da bu haklara üstünlük tanımış bit ülke. Buna rağmen en fazla hak ihlallerinin yaşandığı ülkelerden biri hala Türkiye. Dünya Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala davalarını örnek gösteriyor. Bu yüzden Avrupa Birliği ile müzakerelerin durdurulması sonuç oldu. Gerekçe; Türkiye de yaşanan demokrasi ve insan hakları ihlalleri. Sonuç olarak; 20 yıllık tek adam yönetiminde Türkiye demokratik ve sivil bir Anayasa'ya kavuşamadı, Kürt sorunu çözülmedi, bireysel hak ve özgürlükler törpülendi, Avrupa Birliği'ne tam üye olamadı. Hapishaneler ve içindeki mahpus sayıları arttı. Gösteri hakkının kullanılmasıyla ilgili çok ciddi yasaklamalar yaşanmaya devam ediliyor. Yine ana muhalefete bakanlıklar ve kamu kurum ve kuruluşlarının kapısı  kilit vurularak kapandı. Özgürlükçü toplum vaadiyle iktidara gelen AKP, toplumu tamamen baskı, zulüm, gizli tanık üzerinden iftira ve algı yönetimi ile  denetim altına almaya dönük otoriter bir noktaya evrilmiştir. AKP'nin dramatik öyküsünün son perdesinin, bir 'erken seçimle' kapanmasına ise çok kısa bir süre kaldı.