Geçtiğimiz günlerde, AKP İl Başkanı Kerem Ali Sürekli, dokuz kişilik bir heyetle İzmir Gazeteciler Cemiyeti’ni ziyaret etti. Mesleki kuruluş olarak bütün siyasi partilerle verimli ilişki kurmanın gereğine inanmış bir yönetim kurulu üyesi olarak bu ziyareti önemsediğimi belirtmeliyim. İl Başkanına da bu düşüncemi ifade ettim, İGC her siyasi görüşe mensup yüzlerce gazeteciyi temsil ediyor. Gazetecinin siyasi görüşü kendisini bağlar, farklı mecralarda yazar, konuşur. Ama kurumsal olarak siyaset yapılmasını doğru bulmadığımızı, İGC yönetiminin de ‘siyasi, kişisel ve ticari beklenti içinde olmayan’ üyelerden oluştuğunu ifade edip mesleğin sorunlarının çözümü noktasında iş birliği istediğimizi bu ziyarette dile getirdik.

AKP’nin uzun bir aradan sonra İGC’ye yaptığı bu ziyaret benim açımdan gayet verimliydi. İl Başkanı Sürekli, yerel basını zor durumda bırakmaya yönelik içerik taşıyan Tasarruf Genelgesiyle ilgili umut verici sözler sarf etti. Örneğin, ‘Genelgeyi bahane edip basına desteği kesmeyin’ çağrısı yaptı. Genelgeyi bir sıkıntı olarak görmediğini ifade etti ancak uygulamada sorunlar olduğunu anlatınca, Genel Merkeze aylık olarak gönderdikleri raporda bu konuya dikkat çekip yine eski haline getirilmesi için görüş bildireceklerini söyledi.

Bunlar umut verici sözler, lafta mı kalır, hayata geçer mi bilmem; ama ben samimi olduğuna inanmak istiyorum.

İl Başkanı Sürekli, İzmir için şöyle bir değerlendirme de yaptı: ‘Herkes İzmir’e geliyor, İzmir’de yaşamak istiyor.’ Doğru, son yıllarda böyle bir akın olduğunu hepimiz biliyoruz. Nedeni sadece İzmir’in ‘doğal güzellikleri mi?’ Değil elbette, İzmir, kimseye yaşam tarzı dayatılmayan, özgürlüklerin korunup savunulduğu, birlikte yaşam kültürünün gelişmiş olduğu bir kent. İnsanlar İzmir’e daha fazla özgür olmak için geliyor. AKP her seçimde İzmirli seçmene ‘yaşam tarzınıza karışılmayacak’ diyor ama sonuç değişmiyor!..Çünkü İzmirli, resmin büyüğüne bakıyor.

Nitekim Sürekli, ‘İzmir’de kutuplaşma yaşamıyoruz, herkese eşit mesafedeyiz, herkesi seviyoruz’ diyor ama İzmirli, ülkede kutuplaşmadan beslenen siyasi yapıyı görüyor ve tercihini buna göre yapıyor.

İzmir yönetimi olarak Genel Merkeze periyodik gönderdikleri raporların sonuncusunda, market fiyatlarındaki artışa dikkat çekmiş ve vatandaşın pahalılık şikayetini dile getirmiş. Yerinde bir tespit. Pahalılık feci boyutta, aynı ürünü bir hafta arayla aynı fiyata alamıyorsun. Ülke genelinden de benzer bildirimler gelince, Erdoğan, marketlerde fiyat ve gramaj denetimi yapılmasını istedi biliyorsunuz. İyi de ürünler markete ucuz geliyor da, orada mı fahiş fiyatlanıyor? Değil tabii, uzun bir zincir var arada ve asıl önemlisi girdilerdeki artış. Üretim aşamasında başlayan maliyet artışları ne olacak? Elektrik, akaryakıt, doğalgaz artışlarını nereye koyacaklar? Girdilere yapılan her zam, market tezgahlarına da zam olarak yansıyor.  Palyatif bir tedbir de olsa keşke sonuç alınsa! Ama yönetimin vatandaşın sesini Merkez’e iletmesini umut veren bir yaklaşım olarak not aldık…

Bu köşeyi takip edenler bilir, 20 yıldır iktidarda olan bu partinin yönetim anlayışıyla ilgili düşüncelerim çok net. Ülkemizi ekonomik sosyal, kültürel açıdan geriye götüren, yargıyı Saray’a bağlayan, dış politikada büyük hatalar yapan, tarikat ve cemaatlere yol veren, laiklik ve Atatürk ile sorunu olan AKP politikalarıyla ilgili bireysel düşüncelerimi yazıp, söylerim.

Ama İGC yönetim kurulu üyesi ve Genel Sekreteri olarak duruşum, her partiye eşit mesafede olmak, her türlü iş birliğini desteklemektir. Bu anlamda, başkanların Cemiyet’i ziyaretlerini önemserim, diğer partilerin de ziyaret etmelerini beklerim.

Bir demokrat olarak her fikre, her yaşam biçimine ve tercihine sonuna kadar saygılıyım ve konuşmaktan yanayım. İktidar politikalarını desteklemiyorum diye ‘hain’ ilan edilmek, dışlanmak, hakaret görmek ise kabul etmediğim bir üslup olur. O nedenle, AKP yönetiminin bu ziyaretteki yapıcı yumuşak ve diyaloğa açık yaklaşımı bana umut verdi, ‘İşte İzmir farkı’ dedirtti!...