Toplumsal muhalefetin eğitim kurumlarında yükselmeye başlaması herkes için uyarı niteliği taşıyor. Ülkemizi yöneten iradenin tekleşen idare anlayışının egemen olduğu bir döneme rastlayan lise hareketi, bir ders niteliğinde.

İstanbul (Erkek) Lisesi’nin mezuniyet törenindeki eylemiyle başlayan süreç derin bir fikri altyapı içeriyor. Tıpkı, Gezi’de olduğu gibi masum bir yaşama bakış ve hak beklentisinin dışavurumuydu eylem sonrasında yayınlanan bildiri. Cumhuriyet’in kurucu değerlerinin yok sayıldığı bir eğitim sistemini asla kabul etmeyeceklerini hatırlattılar..

Liseliler, gelenekselleşen etkinliklerini, kendilerini özgür hissetmek içim çabaladıkları okullarında yaşamak istediklerini söylediler.

Dönüştürülmeye çalışılan bir nesil olduklarının farkında olduklarını hepimizin yüzüne karşı haykırdılar.

Esarete boyun eğen ve laikliği hiçe sayan tüm biat etmeler karşısında dimdik duracaklarını hissettirdiler.

TÜRKİYE'DE LİSELER

Türkiyie İstatistik Kurumu,  2015-2016 eğitim istatistiklerine göre ülkemizde, 10 bin 550 lisede,,  5 milyon 807 bin 643 öğrenci, 335 bin 695 öğretmen ile eğitime devam etmekte. Bu sayıların büyüklüğü göz önünde bulundurulursa ciddi bir sistem gerekliliği ortaya çıkıyor. Her hükümet döneminde farklı bir Bakan ile yoluna devam eden, Bakan ve yönetici kadrosu en çok değişen Bakanlık olarak Milli Eğitim Bakanlığı, öncelikli sırada gelen bir politika geliştirme alanı olmalıdır. Zihinleri dönüştürmeye çalışmaktan önce sisteme bakışı dönüştürmek ve tüm toplumsal sorunların temelini oluşturan eğitimsizliğin önüne geçmek için irade ortaya konulmalı.

Düşünceleri tutsak eden din eksenli, yaşam yerine ölüm odaklı eğitim anlayışı son bulmalı. Biz, ölümle değil, yaşama sevinciyle ufkun açılacağına inanmak istiyoruz. Ölümden sonraki yaşamın düşüncesini, devletin okullarında tartışmak istemiyoruz.

EĞİTİMDE ÖZGÜRLÜK

Herkesin kendini en özgür hissettiği dönemdir lise dönemi. Bu dönem içerisindeki dostluklar hiçbir zaman bitmez, hep değerli kalır. Üniversite öncesinde paylaşımlar hep daha fazla, daha içtendir. Üniversiteleri belki susturabilirsiniz, rektörlerini değiştirirsiniz. İdeolojik olarak kendinize yakın ve sizin her söylediğinizi biat ederek kabul edip uygulayacak rektörler bulabilirsiniz. O rektörler öğrencilere üniversite ortamını ‘açık cezaevi’ne dönüştürebilir.

Liselerde bunu başaramazsınız. Liselinin enerjisi hiçbir şeye benzemez. En son İzmir Onur Yürüyüşü’nde en öndekiler liselilerdi. 1980 öncesindeki sosyalist örgütlenmelerin öncüleri lisede ilk adımı atmıştı. Ortak mücadele alanlarının oluşumu ve dostluklar üzerine gelişen siyaset anlayışı, lise hayatında yaşamlarımıza dokunmuştu.

Şimdi, bu hareket Türkiye’nin her yerine yayıldıktan sonra ellerini ovuşturarak soruşturma ve ‘cadı avı’ planları yapılırken partizan sendikacılar tarafından yanıtlanması beklenen sorular:

-Öğretmenseniz eğer neden din eksenli bir politik yaklaşımı öğrencilerinize dayatıyorsunuz?

-Liselerde bağımsız bir duruş sergilemesi beklenen okul idarecileri neden genellikle hep aynı sendikanın içerisinden belirleniyor?

-Tüm muhalefeti hangi gerekçeyle her olayda her karşı duruşta ve demokrasi mücadelesi içerisinde ‘terör örgütü’ olarak yaftalıyorsunuz?

NE YAPMALI?

Öğretmenlerimize çok iş düşüyor. Okullarda öğrencilerin özgür düşünceyi savunan bireyler olarak eğitim hayatlarını sürdürebilmeleri için çaba sarfetmek gerekiyor.

Pek çok lise bu süreçte İstanbul (Erkek) Lisesi’nden aldığı güçle ve enerjiyle savunduğu değerleri paylaştı. Bu yazıların içerisinde farklılıkların olduğunu da gördük. Ancak hepsini destekledik, paylaştık, okuduk. Neden mi?

Liselerin başlattığı hareket, özünde ‘tekleşen’ ulusun egemenliği düşüncesinin önüne geçmek; bir adamın kafasının içindeki düşüncelerin tüm topluma dayatılmasını engellemek olarak yorumlanmalıdır. Bu nedenle ayrıntılara takılmadan açın yolu liseler geliyor.

- - - -