AKP iktidarı için seçimler hep çok önemli oldu. Ne zaman bir siyasi krizle karşılaşsa çözüm yolu olarak başvurduğu seçimlerden 7 Haziran seçimini ve mühürsüz oyların geçerli sayıldığı şaibeli referandumu dışarda bırakırsak- genellikle  “başarılı” olarak çıktı. Özellikle 2015-2019 arası neredeyse her yıl bir seçim yapılarak toplum seçim yorgunu haline getirildi. Bu döneme kadar seçim isteyen ya da muhalefeti sandıkla tehdit eden hep AKP iken 2019’daki yerel seçimlerden sonra roller değişti. Bu sefer muhalefet seçim diye tuttururken iktidar sandıktan kaçan taraf oldu. Hatta Türkiye siyasi tarihindeki tek etkisi erken seçim çağrıları yapmak olan Bahçeli erken seçim istemeyi bir “beka sorunu” ilan etti. Bunda iktidarın ve cumhur ittifakının oylarındaki önlenemeyen düşüş elbette temel etken. Cumhurbaşkanının düzenlediği mitinglerindeki “toplanamayan” kalabalıklar da anketlere yansıyan bu düşüşü alanda teyit ettiler. Bu noktadan bakınca ben bir erken seçimin olacağına ihtimal vermeyenlerdenim. İktidarın kazanamayacağı bir seçime gireceğini tahmin etmiyorum. Son gününe kadar iktidarın nimetlerinden faydalanmaya ve toplum için en olumsuz senaryolar da dahil bu oy kaybını gidermek için çeşitli yollara başvurabileceklerini de düşünüyorum. Seçim yasasında yapılmak istenen değişiklikler bunun ilk ve en masum adımları olarak kendisini gösterdi.

(Gazete Duvar yazarı Hakkı Özdal’ın belirttiği gibi Kürtler meclise giremesin diye konulan yüzde 10 barajının Türk milliyetçileri meclise girebilsin diye düşürülmek istenmesi de tarihin bir cilvesi olarak kayıtlara geçti.)

Hal böyleyken seçimler zamanında yani Haziran 2023’te yapılsa dahi önümüzde 18 ay gibi kısa bir süre var. Bu süreçte Cumhur ittifakı ve Millet ittifakı seçime girecek iki karşıt cephe olarak kendilerini toplumun önüne çıkarmaya çalışıyorlar. 20 yıllık iktidardan yaka silken toplum kesimleri de özellikle emekçiler, gençler ve kadınlar kendi özlemlerinin bir karşılığı olmamasına rağmen kötünün iyisi diyerek yönlerini Millet İttifakı’na dönmüş durumdalar. Kılıçdaroğlu’nun özellikle gençlere dönük “mutfaktan” yaptığı belirsiz ve temelsiz vaatleri dışında  Millet İttifakı’nın ezilen kesimlere dair ne söylediği belirsiz. Sermaye kesimleriyle olan ilişkilerine ve Millet İttifakı’nın bünyesindeki aşırı sağcı,  gerici unsurlara bakılınca aslında bu ittifakın da sonrası için emekçilere, kadınlara, Kürtlere, gençlere güzel bir gelecek vaat etmediği çok net görülebiliyor.

AKP’den kötüsü olamaz diyerek belki biraz da haklı nedenlerle emekçilerin millet ittifakına yönelmesinin bir diğer nedeni de seçenek yoksunluğu. Çünkü ülkemizin emek ve demokrasi güçleri henüz bir 3 .ittifakı kurabilmiş değil. Emek Partisi’nin “Demokrasi ve Özgürlük İttifakı” çağrısı, TİP Genel Başkanı Erkan Baş’ın “Halk ittifakı” çağrısı, HDP milletvekili Garo Paylan’ın “3.Yol” çağrısı bu yönde bir arayış ve isteğin olduğunu göstermesi bakımından önemli. Ancak seçimlere kalan sürenin giderek kısalması ve daha da önemlisi Türkiye’deki siyasi mücadelenin sanki sağ ve aşırı sağ arasında bir yarışmış gibi kanıksanmaya başlanması bu sürecin hızlanması gerektiğini gösteriyor.

Ne Cumhur İttifakı’nın ne de Millet İttifakı’nın emekçilerin yoksulluğunu, kadınların, gençlerin ve Kürtlerin demokrasi ve özgürlük özlemlerini çözmeye ne niyetleri ne de kapasiteleri var. Milyonların özlemleri var ama bunları dile getirebilecekleri, örgütleyebilecekleri bir odak henüz oluşmamış durumda. O yüzden yukarıda ismi geçen siyasi yapılar başta olmak üzere sendikalar, kitle örgütleri, aydınlar, sanatçılar böyle bir ittifakın bir an önce kurulması için harekete geçmek zorundalar. Toplumun gerisinde kalan siyasi atmosferi tersine çevirmenin tek yolu budur. Emekçilerin, gençlerin, kadınların, Kürtlerin kendisine bir odak arayan özlemlerinin (ki ben en kötü ihtimal yüzde 20 civarında oy alacağını düşünüyorum bu potansiyelin) bir an önce örgütlenmesi gerekiyor.

Birçoklarına hayal gibi gelse de ben bu ittifakın iktidar ortağı bile olabileceğini düşünüyorum. Çünkü toplumun özlemlerini bu ittifaktan başkasının savunma ve gerçekleştirme şansı yok.  Son olarak seçimler eliyle bir şeyleri değiştirmenin çok zor olduğunu bildiğimiz ülkemizde toplumsal mücadelenin yükseltilmesi ve yukarıda saydığım toplumsal kesimlerin rahat bir nefes alabilmesi için bile böyle bir ittifakın acilen kurulması gerekmektedir.