Gündemin bu kadar hızlı değiştiği bir yerde haftalık köşe yazmanın ne kadar zor olduğunu daha önce de yazmıştım. Ama şimdi tam tersine 2 haftadır tek gündem olan şeyin dışında bir şey yazmanın ya da en azından farklı bir bakış açısı geliştirmenin zorluğuyla oturdum bu hafta yazıya, 65 yaş üstü büyüklerimize hep birlikte uyguladığımız mikro-faşizmin gölgesinde.

Konya’da bile 65+ yurttaşların ulaşım kartlarının iptal edilmediği anda bile bu öneriyi geliştirenlerden biriyim. Hatta bu talebimi İzmir Büyükşehir Belediyesi ile de sosyal medyada paylaşıp, geçici olarak bu kartların askıya alınması ve bu süre içinde sağlık nedeniyle ulaşıma ihtiyaç duyan yaşlılar için bir sistem geliştirilmesi talebimi açıkça belirtmiştim. Tunç Soyer yönetimindeki belediye de çok benzer bir açıklama ile bu uygulamayı başlattı. Burada benim gibi düşünenlerle ortaç amacımız yaşlıları korumaktı. Onlara duyduğum saygı ve hürmetin bir sonucuydu. Zira bu virüs onları hedef almaktaydı.

Ancak geldiğimiz noktada, oluşturulan kamuoyu ile 65 yaş ve üstü insanlar koruma altına alınması gereken öncelikli insanlar statüsünden çıkarılıp, virüs yayan ve hatta bu musibetin sebebi insanlarmış gibi bir algı oluştu. Sağ olsun, bizim inatçı ihtiyar delikanlılarımızın kent meydanlarındaki bankları terk etmeme ısrarı ile Foça sokaklarında şakayla da karışık olsa belediye başkanını bastonla ‘’dövme’’ vakası gibi inatları ile Whatsapp grupları kurarak Cuma Namazı kılmak için organize olma halleri gibi haberleri gören toplum, en sonunda sabrını tüketti.

Bugün, evin alışverişi için evdeki iki 65+ yurttaşı evde tutarak ve tüm kişisel tedbirlerimi alarak sokağa çıktım. Ve yolda, markette, İzban istasyonunda rastladığım tek tük yaşı kemale ermiş insana adeta ‘vebalı’ muamelesi yapıldığını gördüm. ‘Evine dön amca’ diye bağıran bir genci de uyarmak zorunda kaldım. Tüm gün babamın yakın arkadaşları ile yaptığı telefon konuşmalarında birbirlerine yaptıkları acımasız şakalardan da yola çıkarak durumun vahametini daha iyi kavradım.

Her konuyu olduğu gibi bu sosyal mesafe koyma ve izolasyon konusunu da yanlış anlamış bulunuyoruz hep birlikte. Bu zor günlerde bizden beklenen de zaten buydu. Yaşlıları evlerinde izole etmek bir halk sağlığı meselesidir ve buradaki öncelikli amaç yaşlıların Koronavirüs nedeniyle ölümlerini engellemektir. Bunun dışında onlara fırlattığınız su dolu balonlar bu amacın dışına çıkarır hepimizi ve mevzuyu sulandırmaktan başka bir işe yaramaz.

...

Öte yandan, yaşlıların izolasyonu ile ilgili reel siyasete dair görüşlerimi de bir kez daha paylaşayım. Türkiye siyaseti; 60 yaş üstü, Türk, Sünni ve erkeklerin yönetimindedir. Bu çok eski ve değişmez bir gelenektir. Bu kimliklerin hepsini aynı anda taşımak özellikle sağ siyasetin değişmez bir kuralıdır. Sol siyaset için de Alevi ve Kürt kimlik sahibi olmak zaman zaman bu kuralı gevşetse de 60 yaş üstü ve erkek olmak burada da değişmeyen (yazısız) bir kuraldır.

Genç ve kadın kotaları bu nedenle konmuş ama öte yandan da uygulanmaması için adeta gözlerin kapalı tutulduğu kurallardır.

65+ yaş üstü insanlara izolasyon uygulamaya bu kadar meyilli olan toplumu bir an önce bu mikro faşizmi bitirmeye, bu insanları ayrıştırıcı ve kaba bir dil ile nefret söylemine maruz bırakmaktan vazgeçmeye davet ediyorum. Öte yandan bu öfkelerini, 65+ yaş insanların siyasetten uzak tutulmasına dönüştürmelerini tavsiye ediyorum.

Nasıl mı? ‘Bırak siyaseti Amca’ diye bağırarak değil, ‘’Ben de varım’’ diye onların siyaset yaptıkları alanı daraltarak. Özellikle genç kadınlar bu devrimi başlatabilir. Ne dersiniz?