Demokrasinin gücünü, kalitesini toplumun örgütlenme düzeyi, özelde de; işçi sınıfının örgütlülüğü, işverene ve egemen güce karşı grevli-toplu sözleşmeli sendikal örgütlenme özgürlüğü belirler.

Örgütlü işçi sınıfı, çoğulcu, çok sesli ve katılımcı demokrasinin “olmazsa olmaz”ı, aynı zamanda da “hak mücadelesi”nde “emeğin güç kaynağı”dır.

Günümüzde, çalışanların ortalama ücreti; asgari ücret düzeyinde, TÜRK-İŞ’in araştırmasına göre de açlık sınırı 6 bin TL’yi aştı.

Böylece; asgari ücret açlık sınırının altında kaldı. İşçi sınıfı da yoksulluk içinde. Yoksulluk da; mücadele edilerek çözülmesi gereken en önemli yaşamsal problemdir.

Aynı zamanda; örgütlü işçi sınıfı ve grevli-toplu sözleşmeli sendikal örgütlenme ortamı; sosyal barışın ve uzlaşarak birlikte yaşamın da güvencesidir, sigortasıdır.

Bu arada; işçiler için “kırmızı çizgi” olan kıdem tazminatı konusunda zaman zaman, siyasal iktidarların işçiler aleyhine bazı düzenlemelere niyetlenmeleri de ancak etkili bir sendikal örgütlenmeyle, önlenebilir.

Öte yandan; işsizlik fonu için toplanan paralar amaç dışında, bütçe açığının kapatılmasında kullanılıyor ve işsizlik fonundan yararlanma koşulları ağır.

İşsizlik ve yoksulluk; ülke gündeminin ilk sırasını oluşturuyor. 3 kadından 2’si, 4 gençten 1’i işsiz.

Gelir dağılımı adaletsizliği katlanarak büyüyor. İşçinin sofrasındaki ekmeği, aşı azalıyor ve “insanca yaşama hakkı” yok oluyor.

Böylesine olumsuz bir ortamda, ülkeyi yönetenler “esnek çalışma modeli”ni gündeme taşıyor, patronlar “taşeron çalışmayı” önceliyorlar, ekonomi de kayıt dışılığı üretiyor.

Bu süreç; doğal olarak “demokratik hak mücadelesi”ni zayıflatan bir sonuca evriliyor.

İşte, tüm bu olumsuz tabloyu terse çevirmenin, barış ve uzlaşma içinde yaşamın anahtarı; grevli-toplu sözleşmeli sendikal örgütlenme özgürlüğüdür.

SENDİKAL ÖRGÜTLENME ÖZGÜRLÜĞÜ YOKSA…

Grevli-toplu sözleşmeli sendikal örgütlenme özgürlüğü ve engelsiz hak mücadelesi ortamı yoksa; güçlü bir toplum ve sağlıklı işleyen demokrasi zemini de yoktur.

Unutmayalım ki; örgütlü azınlık, örgütsüz çoğunluktan daha etkili ve daha güçlüdür.

Bu arada; ekonomiye en büyük katma değeri sağlayan işçi, gelir dağılımında hak ettiği payı alamıyor. Gelir dağılımı adaletsizliği, en çok işçi sınıfında, emekçide görülüyor.

Demokrasinin kalitesini toplumun, özelde de işçi sınıfının örgütlenme düzeyi belirler.

Gücünü üretimden alan işçi; örgütlü değilse, milli gelir paylaşımında hak ettiği payı alamadığı gibi gücünü de etkili bir şekilde kullanamaz.

Asla unutmayalım; işçi de toplum da üreterek özgürleşir, örgütlendikçe güçlenir ve güçlendikçe de tuzaklara, iç ve dış saldırılara karşı bağışıklık kazanır, dayanıklı olur.

ÖRGÜTLENME ÖZGÜRLÜĞÜ İŞÇİNİN SOLUDUĞU HAVA, SOFRASINDAKİ EKMEK…

Grevli-toplu sözleşmeli sendikal örgütlenme özgürlüğü; işçinin soluduğu hava, içtiği su ve sofrasındaki ekmeğidir.

İşçinin örgütsüz, sendikaların da güçsüz ve etkisiz olduğu bir ortamda, emeğin değeri, işçinin de sofrasındaki ekmeği azalır.

Böylesine olumsuz bir ortamda da; ülkeyi yönetenler "esnek çalışma modeli"ni gündeme getirir, patronlar "taşeron çalışanı" önceler, ekonomi de "kayıt dışılığı" üretir.

Bu sarmal; işçinin sofrasındaki ekmeği-aşı azaltır, emeğin kutsallığını zedeler, ulusal gelirden aldığı payı düşürür ve "insanca yaşama hakkını"nı yok eder.

Grevler; işçinin kullanabileceği en önemli sendikal haktır.

Günümüzde işçiler örgütlü, sendikalar da işverene ve siyasal iktidara karşı güçlü değil.

Grevler de, çoğu kez "milli güvenlik, kamu sağlığı, kamu güvenliği" nedeniyle ya erteleniyor ya da yasaklanıyor.

İşçi hakları savunmasız kalıyor.

Sonuç olarak: Örgütlü azınlık; örgütsüz çoğunluktan daha güçlüdür.