Çok kişisel bir umut yazısı.

Bazı zamanlar sayı vasfını tamamen yitirmiş yıllardır, rakamlardan oluştukları bile unutulmuştur. 68 bir simgedir, bir kuşağın adıdır; 78 de öyle.

2021 niye bir sayı olarak kalsın ki!

2021’nde arkasında kendisini besleyen bir birikim var, bir sosyal dönüşüm var, sosyal dinamik var.

68’i nasıl özgür dünya fikirleri, savaş karşıtlığı, dünyanın değişmesi gerekliliğine ilişkin inanç büyütmüşse; 21’i de benzer yaklaşımların büyütmemesi için hiçbir neden yok.

Bunu 20’de yapabilirdi, 19’da, 18’de.

Dünyanın geldiği nokta ortada; müthiş bir ekonomik eşitsizlik, demokrasinin sadece çoğunluk oranları ile ifade edildiği kollektif yönetimden yoksun liderlik sistemleri, adaletin en küçük bir sermaye dalgası veya otorite eli ile yönlendirilebilen yönetilebilir bir haline dönüşmesi, insanın tahmin edilebilir sayısal bir veriye dönüştürülmeye çalışılması ve yine köleler, serfler, efendiler, az ve orta efendiler, emir vermenin, buyurmanın, kendinden bir kat, bin kat aşağı görmenin söylemleri, sözcükleri.

Dünya bu geldiği noktaya binlerce kez geldi. Dünyanın makûs talihi sayılardan ibaret değil, değişimlerin ve kazanımların olduğu zamanların tek bir ortak noktası var aslında.

Dünya aslında benzer dönemlerden geçerken, belirli dönemler neden umudun, karşı çıkmanın, özgür yaşamın dönemlerini halini alabiliyor sorusu önemli. Değişim süreçlerinde öne çıkan temel noktalara her bakış açısı ve ideoloji farklı bir yaklaşım getirebilir; değişime olan katıksız inanç, değişimin bireyden başlayıp toplumsal bir gereksinim olduğuna ilişkin yayılan dalga, ekonomik eşitsizlikler, toplumsal aydınlanma, yürütülmek istenen safsatanın ve yalanın baskı ve inandırırıcılık gücünü yitirmesi gibi birçok neden sayılabilir.

Diğer taraftan çok kişisel bir değerlendirme olarak; aydınlanmanın, değişimin veya devinimin başını çeken tüm olgularda, bu fikre inanmış bir avuç kişinin yaşam biçimleri ile inandıkları doğruların örtüşmesi söz konusu olduğunu söyleyebilirim.

Galileo, bir bilim insanıdır, Spartaküs bir köle, Sokrat sorgulayıcı bir eğitmen filozof, Pisagor matematikçi, İskenderiyeli Hypatia, matematikçi bir kadındır,  Marx, bir bilim insanıdır.

Hepsinin ödemiş olduğu bedel, bilimsel veya vicdani bir doğru ile birlikte yaşamak, o doğrunun peşinden koşmayla bağlantılıdır.

Hepsi klasik akademinin, sistem için bilim üretenlerin karşısında durdukları için bir bedel ödediler.

En küçük değişimden en hayatsal en büyük devinimlere kadar, değiştirmek isteyenlerin yaşam biçimleri ile inandıkları doğrunun örtüşmesi ile değişimin herhangi bir zaman diliminde mümkün olabileceğine ilişkin umut yeşertebilir.

Kahramanları da, kahraman yapan körü körüne değil bir süzgeçten geçirdikleri doğruyu yaşatmaya çalışmalarından önce yaşamaları olmuştur belki de.

***

Kahramanlar çağı çoktan geçti, kahramanlık çağı ise halen devam ediyor. Kollektif bilincin, en basit doğruda birleşebilmenin önündeki tek engel, insanın kendi içine sıkıştığı ve giderek kalınlaşan kabuğundan çıkmasını gerektiriyor. Basit sorular var ve basit yanıtlar:

İnsanın insanı kendi bencil ihtiyaçları için sömürmesi normal mi?

İnsan sömürülmekten, başka bir insanı sömürdüğü zaman kurtulabilir mi?

***

Kahramanlar çağının bitmesi gerekiyordu, bir avuç insanın doğrular için kendi bedenlerini, kendi yaşamlarını feda etmeleri önümüzü açacak bir meşale oluşturuyor belki ama toplumsal dönüşüm olmadan doğrunun ancak başka doğrularla birlikte değişmesini, evrimleşmesini sağlamıyor; kollektif bir bilincin oluşmasına gerek var; rönesans, reform, aydınlanma gibi bilimsel doğruculuğun savunulmasının gereksinimi var, 68 gibi bir yaşam şeklinin ortaya çıkmasına ihtiyaç var ve bunların hepsi çok basit soruların çok basit yanıtlarında suratımıza dik dik bakıyorlar.

***

Kapitalizm, emperyalizm, adına her ne denirse densin, iktidar, sermaye, mekan ve zaman aralığına sıkıştırılmış yönetme pratiği şimdiye değin çokça yenildi. Her yenilgiden sonra, insanın basit sorulara basit yanıtlar vermesini engellemek amacı ile yine insanın en basit dürtülerinden yararlandı ve kendini devam ettirdi. Doğanın karşı duruşları kadar insanın karşı duruşları güçlü olamadı. Karşı duranlar, gerçekten karşı duranlar- karşı duruyormuş gibi yapanlar değil- toplumun sevimli ve deli çocukları olarak romantizmle boğuldular. Ulaşılamayacak bir ütopya, düş ile beslenmeye çalışıldı ve hayat yazılan tüm distopyalardan beter bir kontrol evrenine doğru yol almakta.

İnsan öğretilen bencilliğin, güdülü bencilliğin dışına çıkabileceği için insan.

İnsan, doğayla da insanla da beraber yaşayabilecek kadar insan hâlâ.

***

“Teşekkür etmediniz.”

“Ne için?”

“Turşu tabağını uzattığım zaman.”

“Onları benimle paylaştığını sanıyordum. Hediye olarak mı verdin? Benim ülkemde yalnızca hediyeler için teşekkür edilir. Diğer nesneleri herhangi bir şey söyleme gereği duymadan paylaşırız. Turşuyu geri ister misin?"[1]

 

[1] Mülksüzler, Ursula K. Le Guin, Metis Yayınları