Takvimler bu yılın bittiğini, yarın yılın son günü olduğunu söylüyor. Kimimize göre yeni bir yıl başlıyor. Kimimize göre ise bir yıl bitiyor. Biteni de başlayanı da hayatımıza ait zamanlar. Birisi geçen, birisi gelmesini umduğumuz zamanları içeren, “akıp giden günlerimiz”. Geçen günlerin farkında olmak, biraz etrafa bakabilmek için bir an durup soluk alma zamanı. “Çok şükür çok şükür bugünü de gördüm” deme, neyi yapıp neyi yap(a)madığımızın muhasebesini yapma zamanı.

Biz bu muhasebeyi yaparken, bazılarının artık böyle bir muhasebe yapabilecek, yeni yıla dair umutlar besleyebilecek durumda olmadığını hatırlamanın zamanı.

Mesela; aldığı onca cezaya rağmen, topluma karışmaya hazır hale gelmediği halde “iyi halli” sayılarak şartla tahliye edilen kişinin kalbinden bıçakladığı Ceren böyle bir hesaplaşma yapamayacak.

Mesela; Diyarbakır’daki evinde, kucağında bebeği varken kurşunlara hedef olan, kendini değil bebeğini korumaya çalışan ve vücuduna isabet eden 4 kurşunla hayattan koparılan Deniz yeni yıl için umutlar besleyemeyecek.

Osmaniye’de yaşayan, bir çocuk annesi, ikinci çocuğuna hamile Tuğba, babasının tabancasından çıkan kurşunlarla öldürülmeden birkaç saat önce yılbaşı gecesini göremeyeceği aklından geçmiyordu.

Tire’de, evinde uyurken, eşinin boğazını sıkarak öldürdüğü Hatice, rüyasında gelecek güzel günlerin düşünü görüyordu belki de.

Manavgat’ta, birlikte yaşadığı adam tarafından, sokak ortasında, 25 yerinden bıçaklanarak öldürülen Halime, öldüğünden çok, kendisini öldüren kişinin “bana küfür etti, bıçakla saldırdı, elinden bıçağı alıp kendimi korudum” demesine üzülüyordur.

Eşinin satır darbeleri ile ölen Eskişehirli Tuba da 2020 yılını göremeyecek.

Kendisini “bakımsız” bulan eşi tarafından dövülerek öldürülen Ödemişli Filiz de 2020 yılına dair umutlarını bize söyleyemeyecek.

2019 yılında 408 kadın öldürüldü. Bu güzelim ve biricik hayattan koparılan 408 kadın 2019 yılının muhasebesini yapamadı. Gelecek yıla dair umutlarını dile getiremedi.

Kadın cinayetlerine dair birçok şey söylendi. Çok laflar edildi. Öneriler yapıldı. Ancak çoğu kez sorunun nedenlerini değil sonuçlarını tartışıldı. Ölen kadının hayatını, mahkemeleri, hâkimleri, iyi hal indirimlerini, failin alacağı veya almayacağı cezayı, hapiste yatacağı süreyi, çıktıktan sonra yapacaklarını konuştuk. Ama işin temelini çok azımız dile getirdik. Kadınların maruz kaldığı bu şiddetin altında yatan toplumsal ve siyasal nedenleri çok az konuştuk.

Sorunun adını ve kaynağını apaçık koymak gerek: Kadın cinayetleri politik bir sorundur ve kadına bakış açımızla doğrudan ilgilidir. Kadının; toplumdaki yerini ötekileştiren, kadının vücudunu namus öznesi sayan, kadını birey olarak değil, “eş, anne, bacı” olarak gören anlayış kadın cinayetlerinin nedenidir. Kadının; giyeceği kıyafete, sokakta gezip gezmeyeceğine, gülüp gülmeyeceğine, kaç çocuk doğuracağına, çocuk doğurduktan sonra çalışıp çalışmayacağına karışan, bunlar hakkında kadının yerine geçip fikir üreten, ürettiği fikri kadına dayatan anlayış kadın cinayetlerinin toplumsal temellerini atıyor.

Kadını ve erkeği ile toplumu oluşturan herkesin; eşit ve özgür olmadığı bir toplumda kimsenin eşit ve özgür olmayacağını bilerek, kadını ve erkeği ile daha güzel bir hayatı birlikte kurabiliriz. Birlikte ağlayıp birlikte gülerek, birlikte üreterek daha güzel bir gelecek hayal edebiliriz. Yeni yıl sofralarını birlikte kurup, birlikte eğlenerek, birbirimize sımsıkı sarılarak, kadını yok sayan anlayışı yıkıp, birlikte özgürleşerek yeni yıla dair umutlarımızı tazeleyebiliriz.

Şairin dediği gibi; “ikimiz birden sevinebiliriz, göğe bakalım”.