Ahmet Kaya’nın bir şarkısında şöyle bir cümle geçiyor:

“Bir menekşe kokusunda seni aramak var ya

Bu hep böyle, böyle gider mi?”

Birkaç türü haricinde menekşelerin kokmadığını öğrenince açtım bir daha dinledim şarkıyı. Dünyanın bütün menekşeleri üzerime soldu sandım. Ağır geldi, ufaldım kaldım. Yok oldum. Buna benzer bir hissi en son Üçyol metro durağında Alman yazar Wolfgang Borchert’ in bir öyküsünü okurken yaşamıştım:

“…Ve sardunyalar. Onlar da tıpkı o kız gibi üzgündü. Hiç değilse öyle kokuyorlardı.”

Üzgün kokan sardunyalar. Öykü burada bitmişti. Gerisi bendeki enkaz tabi. Gerisi duraktaki herkesin ellerini boğazımda hissedişim gibi bir şeydi.

Bazı sözler, bazı bitişler var ki, saksıdaki çiçeğin susuz kalması gibi yakıyor canımı. Yaksındı.

***

Metro ya da otobüs durakları bir köşede dursun, ben sizi başka türlü bir durakla tanıştırayım. Bornova’da “Göğe Bakma Durağı- İkinci Eskiciler” diye bir yer var. Dostluk var, muhabbet var, içi dolu güzellik var. Bir yolunu bulun, uğrayın derim. Kapının önündeki genç şeftali ağacının altında arkadaşlarınızla birer çay içersiniz mesela. Havadan, sudan konuşursunuz belki. Ona da göz diktiler ya! Kim mi? Onlar işte canıııım…

Bu arada, sohbet bi yerde bitince arkadaşınıza sorun bakalım, satranç biliyor muymuş?

 …

Sohbet bir yerde bitti tabi… Bir arkadaşım, Muhammed, “Satranç biliyor musun?” dedi. Beklenen soru. “Yenilecek kadar.” dedim. Yenildim de. Bolca güldük, yenilgi pek tatlı gelmişti. Bir ara içerdeki kitaplara bakarken üstünde el yazısı bir cümle olan kâğıda ilişti gözüm. Yaklaştım, baktım:

“Doğanın talanına karşı yeşil barikat!” yazıyordu.

Amacım Ali Cengiz oyunu yapmak değil ama bir soru da ben sorayım şimdi. Kime mi? Onlara işte canııım…

 

“Ağacı, yeşili, yaylayı, doğayı, Cerattepe’yi seviyor musunuz?”

Dediler ki;

“Katledecek kadar.”

Aklı kalbin hizasına getirdim, yine de bu sevgiyi anlayamadım.

***

Cerattepe’de yapılmak istenen maden faaliyetlerine karşı Artvin halkı ve onlara destek olmak için farklı illerden gelen birçok insan günlerdir direniyor. Kadınıyla, erkeğiyle, yaşlısıyla, genciyle “Ceynam ol da get!” diye haykırıyorlar. Neden mi? Çünkü, o madeni orada istemiyorlar. Çünkü, yaşamı savunuyorlar. Çünkü, savundukları yalnızca resimlerde gördüğümüz ‘yeşil alan’ dan ibaret değil. Artvin halkı aynı zamanda ordaki su kaynaklarını, orda yaşayan diğer bütün canlıları, topraktaki solucanı, sudaki balığı, çayındaki demi, havasındaki oksijeni, ayağını sürdüğü toprağını savunuyor.

Artvin- Cerattepe. Doğanın katliamı bir tek bununla kalmıyor elbette. Her yerde yağma, her yerde talan!  Şirketler, paralar, paralar, daha çok paralar, daha çok! Gayet çoğul yani. Şirketgiller, talancıgiller, gözünü para bürümüşgiller…

Sağımız solumuz, önümüz arkamız, ne kadar yeşil alanımız varsa; sobe!

Öyle mi? Yok öyle!

 Ceynam ol da get!*

 

(* Cehennem ol da git!)