Bugün baktım, 7 ‘facebook arkadaşımı’ kaybetmişim 10 Ekim’de Ankara’da… Arkadaşlarımın arkadaşları, onlarca… Bunu neden söylüyorum? Zaten acılar ve katliamlar ülkesiydik ama bir günde, bir anda, bu kadar fazlamızın birden yanına geldi ölüm.

Hepimizin...

Farkında değilmişiz meğer ama biz toplantılarda, ‘ortamlarda‘reel reel’politika konuşuyorken’ o günden sonra salya sümük ağlar bulduk kendimizi.

Fena çarptı acının gerçeği hepimizi…

Rakamlarla konuşmak ne kadar kötü. Ama ülkenin 30 küsur iline birden ‘barış güvercinleri’nin cenazesi gitti. Rakam bu!

Mezarlıklarda, hele ülkenin batısındaki mezarlıklarda, barış sloganları yankılandı.

Meğer kaybetmeden önce fark etmemişiz de, o günden sonra görmüşüz ki; neredeyse hepimizin Şebnem’le bir fotoğrafı varmış: O çok güzel gülmüş fotoğrafta. Geç kalmışız onun her fotoğrafta güldüğünü anlamaya.

Ah Veysel, gözlerine aşıkmışız meğer hepimiz.

Hakan hoca, meğer miting için yola çıkarken yazdığını okumamışız, anlamamışız.

Elif, bilmemişiz kıymetini.

Korkmaz, ertelemişiz.

Berna'nın kedilerini 'sevmemişiz'

Gökmen abi, Mesut Mak; tanışamamışız.  

Gülcan & Yılmaz Elmascan…  Dicle… Söz biter!

Ah’larımız çok…

Şimdi de onlar gibi güzellerimiz olduğunu bilmiyor gibiyiz, ne dersiniz?

En az bir haftadır, hepimiz o kara güne dair yazılar paylaşıyoruz, o günü konuşuyoruz kimle otursak. Ne zaman konuşsak ‘Şöyle oldu, öyle olmasa ben de yaşamıyor olabilirdim’i anlatıyoruz. Ah halimiz o ki; yaşadığımızdan utanıyoruz.

Belli, yıllar geçse de gözlerimiz dolacak her 10 Ekim’de; Ankara Garı önünde buluşulan her mitingde ağlayacağız!

Uzak dursun dosttan ‘düşmandan’ ama 'yedi iklim dört bucak' nerede bir bomba patlasa ya da katliam olsa; nerede bir can ölse, canlarımızı hatırlayacağız.

Aklımızdan her çıkmadıklarında, anımızda her yeniden doğduklarında… Bir toplantıda, bir rakı masasında… Belki bir türkü söylerken, belki ayağımızı soğuk suya sokarken… Ya da neyse bizim o en basit ama artık acı anımız…

Ağlayacağız… Ama dik…

Gencecik…

Bırakın 30’ları, 40’ları… Daha da gencecik binlerce insanı bombalarla sınayıp, ölümle terbiye etmeye çalışarak ‘unutmayacağız, affetmeyeceğiz, bir adım da geri atmayacağız’ dedirttiğiniz için, korkun!

Kuru’ bir slogandan çok daha ötesini ifade ediyor çünkü yüzbinlerce kişi için bu!

O gün o mitinge giden on binler için…

O gün o mitinge gitmese bile başka koşullarda çok büyük ihtimalle gidecek olan yüzbinler için…

O gün o mitinge gitmese ve gitmeyecek olsa bile, o mitinge giden güzel gülüşlülerin savunduğu değerleri savunan milyonlar için…

Hatta o gün o mitinge gitmese, gitmeyecek olsa, o fikirleri de doğrudan savunmasa bile, işte tam da o fikirlerle yaşamı özgürleşecek olan koca bir ülke ve dünya için…

Gördünüz mü bak; Veysel’in gözündeki ışık ne kadar büyükmüş meğer!

Şebnem, neden bunca güzel ve umut dolu gülüyormuş; anladınız mı?

10 Ekim’i bundan yıllar sonra kızıma anlatırken, önce Şebnem’in gülüşünü, Elif’in pankart yazarkenki fotoğrafını, Veysel’in gözlerindeki ışığı, Korkmaz’ın şarkı söyleyişini, Hakan hocanın yazdığı son mesajı göstereceğim. Ben bir şey anlatmasam da o zaten anlayacak. O da katılacak barışın, özgürlüğün, demokrasinin orkestrasına…

Bizi nasıl bitireceksiniz?

Artık bildiri yazmayı sevmiyorum ama sloganla bitirmek istiyorum bu yazıyı: Korkmayacağız, yılmayacağız, geri durmayacağız, unutmayacağız, ASLA affetmeyeceğiz!

Şebnem’in gülüşü gibi güzel olsun bu ülke diye…

Veysel gibi ışıl ışıl baksın diye çocuklar güne…