Muzaffer İzgü için…

Odamda, sehpanın üzerindeki vazoda kıpkırmızı, sessiz bir ağıtla bakan tomurcuklu bir karanfil… Bilgisayarımın yanında, yüzeyinde Muzaffer İzgü’nün gülümseyen fotoğrafı bulunan bir etiket... Usta yazar Muzaffer İzgü’nün, anma etkinliği ve cenaze töreninden bana kalan, hüzün dolu iki yadigâr…

Dün göğsüme iliştirdiğim o fotoğrafın altında yer alan sözlerini okuyorum: “Doğdum, okudum, düş kurdum, yazdım. Gidiyorum… Unutmayın; çocuk okuru olmayanın yetişkin okuru da olmaz.”  

Biliyorum; kırmızı karanfiller hiç solmayacak yüreğimizde. Usta’nın yapıtları unutulmayacak, edebiyatın sonsuzluğa açılan sayfalarında…

Muzaffer İzgü’nün başka cümleleri geliyor aklıma: “Bu ülkeye bir yığın okur yetiştirdim. Ne mutlu bana, çocuk okuyorsa. Okuyan insan hayal kurar, hayal kuran insan düşünmeye başlar. Düşünen insan soru sormaya başlar. Bir kişi soru sordu mu birey oluyor.”

Bu sözleriyle Muzaffer İzgü, düşünmenin; soran, sorgulayan bir birey olmanın önemini vurguluyordu. O, gerçek bir aydındı; okurları için bir yol göstericiydi. Dayatmaların, kalıpların, şablonların dışına çıkmak, akla vurulan zincirleri kırmak, özgürce düşünmek, Muzaffer İzgü için çok önemliydi.  O, özgür düşünmeyi öğrenen; soran, yanıtlar arayan bireylerin, toplumu ileriye ve aydınlık yarınlara taşıyacağına yürekten inanıyor; yapıtlarında özgürce düşünmeyi ve yaşamayı dillendiriyordu satır aralarında.   

Muzaffer İzgü, çocuk düşlerini genişleterek yepyeni hayatların kapılarını araladı; sevgiyi, yardımlaşmayı, iyiliği, erdemi kitaplarına sayfa sayfa dokudu.  Uzun yıllar boyunca yüzbinlerce çocuğa hayata gülümseyerek bakmayı öğretti; öğretirken onlara dil bilinci de kazandırdı. Gençlik romanlarıyla ergenlik dönemi gençliğine seslendi; onların karmaşık duygularını, iç dünyalarındaki çalkantıları akıcı bir anlatım ve meraklı kurgularla dile getirdi.

Yetişkinler için kaleme aldığı pek çok öykü ve romanında toplumsal hayata gülmece aynası tuttu; bizi, bize, gülmecenin içinden gösterdi Muzaffer İzgü. Duru bir dille yazdığı yapıtlarında toplumsal sorunları işledi; ilginç, canlı, unutulmaz öykü ve roman karakterleri yarattı. Toplumla birey arasındaki çelişkileri, toplumsal adaletsizlik ve eşitsizlikleri gösterdi. Bütün bunları, mizahın o karşı konulmaz gücüyle gerçekleştirmeye özen gösterdi.

Yazınsal ironi ve düşlerin, gerçeğe yeni boyutlar kazandırdığının farkındaydı. Sanatın, bireyi ezen toplumsal erk ve adaletsizliği, ironi ve mizah yoluyla yıkacak ya da onlarla mücadele edebilecek büyük bir güce sahip olduğunun bilinciyle yazıyordu. Bu bakımdan, Muzaffer İzgü, toplumsal ilişkiler sistemindeki insanı odağa alan yaklaşımı, düşselliği ve ironisiyle,  toplumcu edebiyatımızın kilometre taşlarından biri olarak anılacak her zaman.

İzmir’in öykücü ve romancıları arasında Tarık Dursun K. ve Muzaffer İzgü’nün ayrı bir yeri vardı bende. İkisi de İzmir’in simge adlarındandı. İki sağlam çınar, iki büyük dil ve edebiyat ustasıydılar. Onları bir daha hiç göremeyecek olmanın hüznü doluyor yüreğime. O nedenle dönüp yeniden okuyorum kitaplarını. Okudukça yalnızlığım ve hüznüm azalıyor; harflerin içinde buluşuyorum ustalarla.

Alsancak’taki Muzaffer İzgü Sokağı’nda adım adım yürüyorum Kordon’a, Körfez’e doğru. İmbat esintisi, Muzaffer İzgü’nün sesini getiriyor bana: Ben bu ülkeye onurlu çocuklar yetiştirdim. Benim kitaplarımı okuyarak büyüyen çocuklarımın gözlerinden öpüyorum.”

Işıklarda uyu, onurlu, incelikli, güzel insan Muzaffer İzgü!  

İyi ki yaşadın ve iyi ki yazdın…