RAMİS SAĞLAM / İZ DERGİ

15 Temmuz Darbe Girişiminin ardından, başlayan OHAL uygulamalarının başlamasıyla ülke gündeminden düşmeyen kelimeden biri KHK, diğeri de ihraçlar oldu. OHAL’den sonra toplam 21 KHK çıkarılırken, bu KHK’ların 11’inde açıklanan ihraç listelerinde 121 bin 183 kamu görevlisi işlerinden edilerek ihraç edildi. İşlerinden çıkarılanlardan sadece 19 bin 248 kişi yine başka bir KHK ile işlerine dönem fırsatı bulabildiler. 

Neyle suçlandıklarını bile bilmeden gece yarısı açıklanan listelerde isimlerinin olduğunu öğrendiler. Açıklanan her ihraç listesinden sonra adeta toplumsal bir travma yaşanmaya başladı. İhraç edilen kamu emekçileri listelerdeki bir sayı, bir isim olarak görünmeye başlandı. Her ihraç listenin açıklanmasının ardından benzer yaşananlar tekrarlanmaya başlandı. Yürekler ağızda,  yükselen tansiyonlarla birlikte listeler taranıyor, önce kendisinin daha sonra da en yakınından itibaren diğer tanıdıklarının isimlerini listelerde aramaya başlar oldular.

Cumhuriyet tarihinin en geniş memur kıyımı yaşanıyordu. Hem de neyle suçlandıklarını bile bilmeden... İhraç edilenlerin önemli bir kısmı düne kadar referans gösterilen kişi, kurumlar yüzünden işsiz kalıyorlardı. Dünün referansları bugün işsizlik kaynaklarıydı.

Herkes herkesten, hatta kendinden bile şüphe eder olmuştu. Büyük belirsizlik arasında söylentiler kulaktan kulağa yayılmaya başlamıştı. Kimi MİT raporları diyordu, kimi kurumlar liste hazırlamış diyorlardı.  İsimsiz ihbarlar, yandaş sendikaların temsilcileri ile hazırlandığı söylenen ihraç listelerinin sonuçları çok acımasızdı.

“Masumiyet Karinesi” yani herkesin suçu ispatlanan kadar masum olduğu hukuki gerçek ayaklar altındaydı. Savunma yok, mahkeme yok fakat ceza kesin; İHRAÇ!

İhraçlar sonucunda 25 kişi yaşamına son verirken, fısıltı gazetesi tavan yapmış, satış rekorları kırıyordu. Her ölüm ardında kocaman yaşanmamış hayatlar bırakıyordu. Sonuçlarıyla, nedenleriyle yaşananlar ağır sonuçlar yaratmaya başlamıştı. Yaşanan bu kadar trajedi içinde, trajikomik olaylar yaşanmaya başlamıştı. Operasyona giden polisler, operasyonda iken ihraç edildiklerini öğreniyorlar ya da Alevi Dedesi FETÖ’cü olmakla suçlanıyordu.

İhraç edilenlerin kayda değer bir kısmı akademisyenlerden oluşmaktaydı. Hatta toplumun çok iyi tanıdığı, kendisine “Anayasa hazırlaması için görev verilen” İbrahim Kabaoğlu bile ihraç listesinde yer alıyordu.

Süreç adeta tam bir cadı avına dönmüştü. Bu süreci en çabuk atlatan üyesi olan olmayan herkese hukuki desteği sunan, üyeleriyle dayanışan örgüt KESK oldu. Cılızda olsa başlatılan eylemler, sessiz büyük çoğunluk tarafından sadece izleniyordu. Oturma eylemleri, yürüyüşler, OHAL hatırlatmaları, gözaltı ve tutuklamalar peşi sıra geliyordu.

Akademisyen Nuriye Gülmen ve Eğitimci Semih Özakça’nın başlattıkları oturma eylemleri, oturma eylemlerine uygulanan polis baskısı ve açlık grevi... Bu yazı hazırlandığında 105 gündür açlık grevi devam eden Gülmen ve Özakça’nın talepleri çok netti 100 binin üzerindeki ihraç edilen kamu emekçisi gibi işlerini geri istiyorlardı.

Yaşam devam ediyordu. İhraç edilen kamu emekçileri hem uygulamalara hem de yaşamın acımasızlığına karşısında ayakta kalmaya devam ediyorlardı. İhraç edilenler, yaşama bir yerden tutunmaya çalışıyorlardı. Ders veremeyen, hasta muayene edemeyen, hizmet veremeyenler artık kafeterya açıyor, yumurta satıyor, peynir satıyor, takı yapıp satarak ayakta kalmaya çalışıyorlardı. On binlerce yaşam, on binlerce hikâye vardı.

KHK ile çıkarılan 11 ihraç listesi sonrasında bugün hala yeni listelerin olduğu söyleniyor. AKP Hükümetinin yetkili yetkisiz temsilcilerinin ağızlarından dökülen inciler süreci özetlemesi bakımından çok öneli. Örneğin Beşir Bozdağ’ın ihraçlarla ilgili söylediği; “ Biz suçlu oldukları için değil, idari tasarruf çerçevesinde işten attık” sözü sürecin özetlemesine yetiyor hatta artıyor bile.

657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’ndaki köklü değişimin altında yatan ise İş Güvencesinin ortadan kaldırılmasıydı. AKP, iktidara geldiği ilk günlerde TÜSİAD randevusunda bu sözü çoktan vermişti. İhraç listelerinin altında yatan sadece muhalifleri işten atmak değil, daha sonrasındaki sürece hazırlıktı.

Dergimizin bu sayısındaki sayfalarında üç kamu emekçisini konuk edeceğiz. İhraç edilen bu üç kişinin ortak özelliği ise süreci mücadele ederek karşılamalarıdır. Yaşadıkları karşısında yaşadıkları zorlukları aşmaya çalışırken umutlarını yitirmemeleridir. Temsil ettikleri ise kendilerine benzeyen binlerce mücadele arkadaşları...


KHK’LARLA YÖNETİLİYORUZ!

KHK ile yönetme anlayışı bu topraklarda 1876 yılına kadar uzanıyor. Hükümetler her koşulda KHK ile yönetmeyi seviyor.

Özellikle mecliste tartışılması aşamasında toplumda muhalefetin oluşabilecek konularda KHK silahı devreye giriyor.

OHAL öncesi-sonrası KHK’lar...

AKP Hükümeti, OHAL uygulamalarından önce özellikle memurlarla, bankaların özelleştirilmesi ve SSK’yla ilgili değişiklikleri yaparken bu yöntemi kullanmıştı.

’80 Askeri Darbesi ile başlayıp, AKP’nin iktidar olduğu 1980-2002 yılları arasında 511 KHK çıkarılmıştır. T.Özal’ın Başbakanlığı döneminde “ ucuz emek cenneti” yaratma felsefesi ile 186 KHK çıkarılmıştır.

Aslında tüm hükümetler “KHK’ cıdır” ifadesi abartı değil tamda yerinde bir ifade olsa gerek.

AKP Hükümetlerinin çıkardığı KHK sayısı ne kadar 60 civarında gibi görünse de 160 yasa da 260’a yakın değişiklikle önemli yapısal değişimleri KHK’ler aracılığıyla gerçekleştirdiği gerçeğini gizlemesi olanaklı değildir. Yani bu sayı ve yapısal değişiklikleri bir bütün olarak değerlendirmek gerekirse AKP iktidarı tam bir KHK diktatörlüğüdür.

“FETÖ” terör örgütüne yönelik olduğu belirtilen ihraç listelerinde açığa alınanların önemli bir kısmı Bank Asya’daki ya da dershane ve okullardaki ticari işlemleri gerekçe gösterilmektedir. Bu işlemlerin bir kısmı çocuğunun okul harcını havale etmesi, bireysel emeklilik işlemi yapması, bir zamanlar tüm siyasi cenahın çocuklarını gönderdiği dershanelere gitmesi ya da işsizlikten o okul ya da dershanelerde çalışmak zorunda kalmasıdır.


MAİLE ARİÇ:  (İhraç edilmeden önce Sosyal Güvenlik Kurumu’nda Şef olarak görev yapıyordu. Ariç, KESK’e bağlı BES İzmir Şubesi Yönetim Kurulu üyesiydi)

"Açıkta olduğum için, ihraç beklediğim bir şeydi. 15 Temmuz’dan sonra muhalifler için bir ayıklama yolu açılmıştı. Beklememe rağmen yinede öfke ve ayakta durma kararlılığı ağır bastı. Bizi açlık ve sosyal dışlanmışlıkla terbiye etmeye çalışıyorlardı. 6 Ocak 2017 tarihinde ihraç oldum. O öfke ile "ben aç kalmayacağım. Her ne olursa olsun beni para ve açlıkla terbiye edemeyecekler." dedim. Başta ailem olmak üzere dost düşman herkes gözlerimin derinliğinde güç veya yenilmişlik arıyordu. O derinlere ayakta duran ve kendine yetebilen bir direnen bir Maile bulmalıydılar. Ve 350,00 lira sermaye ile Kars’tan doğal kaşar peyniri getirterek satmaya başladım. En ufak kârı bile sermayeye çevirdim. Hala bu işi sürdürmeye devam ediyorum. Aynı zamanda sendika ve emek mücadelesine her şartta devam etme kararlılığını sürdürüyorum."

CANER CANLI: (Eğitim-Sen’de Şube Başkanlığı da dahil olmak üzere değişik kademelerde yöneticilik yapmış, bir öğretmendi. Aynı zamanda İHD İzmir Şubesi’nde insan hakları savunucusudur.)

"2017 Mayıs ayında emeklilik dilekçesini vermeyi ve öğrencilerim tarafından hazırlanan bir etkinlikle çalıştığım liseden ayrılmayı düşünüyordum. Etkinlik programı bile hazırdı. Öğrencilerim ve öğretmen arkadaşlarımın bahçede toplanmasından sonra şiirler okunacak, Nazım'dan 'Hoşça kalın Dostlarım' ve Kazım Koyuncu’nun 'İşte Gidiyorum' ezgisi ile vedalaşma olacaktı. Ama bir Şubat 2017 gecesinde bu umudumuzun gerçekleşmeyeceğini anladım. Çünkü ihraç edilmiştim. 7 Şubat gecesi televizyon haberlerini izlerken 686 Sayılı KHK’nın yayınlandığını duydum. Adımı gördüm ama evdekilerle bir şey paylaşmadım. Sabahı bekledim yine şiirlerimle yola çıktım. Bunun bir mücadele olduğunu ve bedellerin olabileceğini ama uzun vadede kazananın biz olacağımızı biliyordum. O anda ihraç edildiğime değil öğrencilerime şiir okuyamayacağıma üzülmüştüm. Çünkü her sınıfın haftanın ilk dersinde mutlaka şiir okur ve okuturdum. Şiir insana; yaşamayı, sevmeyi, haklarını, dayanışmayı, hoş görüyü öğretir. Ama KHK ile ihraç kesindi tebellüğ bile ettirilmeden ilişiğimin kesilmesi emredilmişti. Gülümsedim, eve geri döndüm. Gülümsemeye devam ediyordum okulda olmam gereken saatlerde eve dönünce çocuklarım Ulaş ve Deniz hemen aynı anda 'Baba ihraç mı?' dediler. Beklenen bir sonuçtu. Çünkü hak, hukuk adalet yoktu. Hadi dedim 'çay demleyelim'. Telefonum çalıyor her arayana gülümseyerek yanıt veriyordum Sonra öğrendim ki tüm ihraç edilenler aynı konumda. Haksızlıklara karşı gülümsüyoruz.. İhraçlardan sonra ilk önce banka kartlarımız, yeşil pasaportlarımız iptal edildi. Emekli sandığına bağlı olarak 25 seneden az çalışanların emekli ikramiyesi alması zaten engellenmişti. Sağlık hakkından yararlanmak için 100 günlük bir süre vardı. İhraçtan üç gün sonra ESHOT öğretmen kartlarının da kullanıma kapatıldığını anladık. Okul ziyaretlerinde Öğretmenler Odalarında arkadaşlarımızın endişe dolu bakışları kısa bir konuşmadan sonra sevgi ve saygıya dönüşüyor, 'Bir şey yapmak' istiyorlar hatta ihtiyaçlarımızı soruyorlar ama yüzlerindeki sevgi ve güven yeterli bizim için. 'Her yerde anlatın' diyoruz uğradığımız haksızlığı. Çünkü suç yok. Soruşturma yok Mahkeme yok ama ihraçlar var. Bu arada dayanışma, örgütlenme ne demektir. Bir kere daha yaşamın içinde öğreniyoruz."

NİHAT FİLİZ: (Tüm Bel-Sen’de uzun yıllardır sendika aktivisti olan Nihat Filiz, Sendikanın değişik kademelerinde görev yaptı)

"İtiraf etmeli ki, bugüne kadar hiç karşılaşmadığımız insanlık dışı bir yöntemi deniyorlar. Bir insanı, bir aileyi aç, yoksul, çaresiz (!) bırakarak, açlıkla terbiye ederek, çeşitli yaftalar yapıştırarak toplumsal ilişkilerden soyutlamaya çalışmak esasında kendi çaresizliklerinin bir ürünüdür. İnsanlarına mutluluk ve refah sunamayanlar, baskıyı, açlığı ve yoksulluğu toplumsallaştırarak, iktidarın zor aygıtlarını harekete geçirerek kendi sefil iktidarlarını sürdürmek istiyorlar. Bakın, ihraç edilen arkadaşlarımız, normal bir demokratik hukuk devletinde olmuş olsa idik, ne ile suçlandığımızı bilirdik. Fakat bilmiyoruz, bizi bu ihraçlarla ne ile suçlamış olurlarsa olsunlar, eğer normal bir hukuksal işleyişte, örneğin; 657 sayılı DMK kanununa göre en fazlasından zorlama bir hukuki sonuç kademe ilerleme cezası, bilemediniz bir derece ilerleme cezası verebilirlerdi.

Bu ceza da idari yargı veya üst hukuk yollarından iptal edilir ve adalet yerini bulmuş olurdu. Oysa sorgusuz sualsiz hepimiz ihraç edildik. Biliyorlar, maaşımızdan başka yaşamımızı sürdürecek olanağımız yok. Bizi en zayıf yerimizden vurarak, güçsüz, mecalsiz, bırakarak susalım, ses çıkarmayalım istiyorlar. Çocuklarımızın, ailemizin karşısında ezilelim, onların en insani yaşam olanaklarını karşılayamayalım istiyorlar. Aile birliğimizi dağıtmak, toplumsal dayanışma ilişkilerimizi koparmak, bizleri yalnızlaştırmak istiyorlar. Ekonomik, psikolojik sorunlar içinde debelenelim, insani değerlerden uzaklaşalım, insanlıktan çıkalım istiyorlar. Biz, hem kendi çocuklarımıza, hem de bu ülkenin bütün çocuklarına onurlu bir gelecek ve bir arada kardeşçe yaşayacakları bir ülke bırakacağız. Tuzu dahi kokuttuğunuz bu güzelim ülkemizde duruşumuzla, insanlığımızla çevremizde rahatsızlık duyacak kadar saygınlık gördük. İktidar olanaklarını kullanarak istediğinizi yapabilirsiniz. Yapıyorsunuz da... Bütün kurumlar elinizde, bütün zor aygıtları emrinizde. Bir işaretinizle insanların hayatını kâbusa çevirecek güç ve kudrete sahipsiniz. Bizim sığınacağımız ne adalet, ne hukuk, ne de demokrasi ve özgürlük var. Darbeyle mücadele adı altında ömrü darbe ve hukuksuzluklarla geçmiş bizleri kendi OHAL'inize dayanak yaptığınız sivil darbenizle darbeleyebilirsiniz. Şeytanın bile aklına gelmeyecek uyduruk gerekçelerle işimizi, ekmeğimizi elimizden alabilir, hayatımızı kâbusa çevirebilirsiniz. Bu yaşattıklarınızdan korkunç düzeyde zevk aldığınız hukuksuzluğunuzdan, vicdansızlığınızdan, insani hiç bir değeri umursamadığınızdan belli. Bu hukuksuz, adaletsiz, vicdansız karanlık günler elbet bir gün sona erecek. Bu ülkede toplumsal barış sağlanacak ve sizler yaptığınız zulümlerle, hukuksuzluklarla anılacaksınız. Dünya tarihine bir bakın hangi zalim yaşattığı acılardan sonuç almış. Hepsi de insanlık dışı zalim."

Editör: Haber Merkezi