Tugay Can / İz Dergi- DİSK Genel İş sendikası 2 No’lu Şube Başkanı Arif Yıldız ile Türkiye'de sendikayı, son dokuz yılda yapılan bir ilki, toplu sözleşmeyi ve yaklaşan referandumu konuştuk." Şunun sözünü vermiştik; kesinlikle toplu sözleşmeyi, gecenin bir yarısı, işçinin haberi olmadan ne verilirse verilsin imzalamayacağız" diyen Yıldız, Saat Kulesinin önünde ya grev yapacaktık ya da kutlama, işçinin onayıyla kutlama yaptıklarını, dolayısıyla gururlu olduklarını dile getirdi.

Genel-İş Sendikasındaki görevinizden ve sendikadaki işleyişten bahseder misiniz? Bildiğimiz kadarıyla Genel-İş Sendikası yapılmamış bir şeyi yaptı ve toplu sözleşmenin devamı için sandıklar kurdu, Toplu Sözleşmeyi tüm üyeleriyle tartıştı. Süreçten bahsedebilir misiniz?

Yaklaşık yirmi bir ay önce göreve geldim. Göreve geldiğim günden beri, yani işçinin beni göreve getirdiği günden beri şunu söylüyorum. Söz, karar, yetki tabanındır. Özellikle toplu iş sözleşmesinde,   yani işçinin evine götürdüğü ekmeğin büyüklüğüne, küçüklüğüne işçinin kendisinin karar vermesi konusunda çalışmamızı yürüttük ve öyle de oldu. Biz yetkimiz geldiğinde taslağı işçiyle tartıştık, yaklaşık işçilerin % 90'ının onayını alarak, bu arkadaşlarımızın onayı ve düşünceleriyle oluşan bir taslak hazırladık. İlk çalışmamızı onuncu ayın otuz birinde başlattık. Yaklaşık on bir- on iki tane görüşme oldu. On iki tane görüşmenin her noktasında, her virgülünde, gerek sosyal medya üzerinde gerek yazılı medya üzerinde paylaştık. Gerek temsilci arkadaşlarımız aracılığıyla, direkt üyelerimizle tartışarak, noktasını, virgülünü paylaşarak toplu sözleşmemizi yürüttük. Ve bir ilki yaptık. İlk göreve geldiğimde delegasyonla bir tanışma toplantısı yapmıştık. Tanışma toplantısında; sadece kongrelerde, olağanüstü hallerde delegeye, delegasyona ihtiyacım olmadığını, delegasyona her dönemde ihtiyaç olduğunu, bu süreci, bu yetkiyi onlardan aldığımızı, , işçinin onları seçtiğini ve bu yetkiyi de bizim onlardan aldığımızı ve bu süreci birlikte tamamlamamız gerektiğini söylemiştim. Toplu sözleşme arifesinde delegasyonu yeniden toplayarak, 210 tane delege arkadaşla süreci yeniden tartışarak ve on altı tane birimimizde grev komiteleri oluşturarak, gerek usta başlarıyla, gerek amirlerle bu süreci yürüttük. Ve Şunun sözünü vermiştik; kesinlikle toplu sözleşmeyi, gecenin bir yarısı, işçinin haberi olmadan ne verilirse verilsin imzalamayacağız. Mesela bir seferinde Aziz Başkanla bir görüşme yaptık. Görüşme esnasında ortak bir rakam önerildi, bizim ve işçinin tartışabileceği bir rakam. Aziz Başkan bana hayırlı olsun dediğinde "Hayırlı olacaksa olsun ama ben işçiye soracağım " dedim ve işçiye sorarak tekrardan temsilcilerle tartışarak, bütün birimlerde sandık kurmayı kararlaştırdık. On sekizde tane birimde sandık kurduk ve yaklaşık %85 arkadaşımız verilen koşulların iyi olduğunu ve grevin bitirilmesi konusunda karar kıldı. Etkinliğin olduğu gün söz verdiğimiz gibi davullarla zurnalarla - ya saat kulesinin etrafında halay çekecek ya da grev olacaktı- toplu sözleşmemizi kutladık.

Peki ya işçilerin bu tarz durumlarda fikirlerinin alınmış olması nasıl bir etki yarattı? Size işçilerden gelen tepkiler ne yönde?

Yaklaşık iki - üç gündür birimleri geziyorum. Tabi ki arkadaşlar olumlu bakıyor. Özellikle şeffaf olunması konusunda, yani her şeyin işçiyle paylaşılıp işçinin onayıyla son noktayı koymamız konusunda işçi bu konuda olumlu olduğunu, o gün de işçinin -etkinliğin olduğu gün-  biz burada bir anlayışı yıktık dedim.  Çünkü eskiden farklı bitiriliyordu. Biz bu dönem işçinin onayıyla ve işçinin düşüncesini alarak %85 arkadaşımız hemfikir olduğu bir noktada toplu sözleşmemizi bitirdik.  Dolayısıyla bütün tepkiler olumlu, yaklaşık dört -beş birime gittim. Bu birimlerden aldığım tepkiler olumlu yönde. Burada ki arkadaşlarımız, iyi ki sandık oldu, iyi ki fikrimiz alındı, iyi ki de bize sorularak bitirildi diye düşünüyorlar. Ayrıca şu konuda da seviniyorlar. Demin üç tane arkadaş geldi ziyaretimize. Hatta bir tanesi,  şunu söyledi; Ben yıllardır daha farklı bakıyordum şubeye, alınan eğitim ve etkinliklere katılmıyordum yer yer, ama bundan sonra öyle olmayacak. Sendikanın tüm çağrılarına riayet edeceğim çünkü siz süreci şeffaf götürdünüz.  Yani bu kazanım hepimizin kazanımı. Dört bin tane İz Enerji işçisinin kazanımı. Çünkü birlikte tartışarak, birlikte noktayı koyduk. Onlar karar verdi. Ben şube başkanı olarak sadece bu işin önderliğini yaptım. Bu işin asıl mimari, hammaddesi, hamuru İz Enerji işçisidir. 

Sayın Başkan şunu soracağım dışarıdan bakıldığında Genel -İş Sendikasında bir demokrasinin varlığını görebiliriz. Bu bağlamda sendikanızda ki demokrasiden yola çıkarak Türkiye' deki demokrasi için ne söylersiniz?

Şunu söylemeliyim, bu ülkeyi yöneten insanlar ülkede demokrasi olduğunu, hatta kendi iktidarları döneminde bu demokrasinin mimarı olduklarını iddia ediyorlar. Geçmişte sanki demokrasi yokmuş gibi davranıp her çıktıkları platformda bunu dillendiriyorlar. Ama maalesef bunun demokrasiyle uzaktan yakından alakası yok.  Özellikle 7 Haziran seçimlerinde, bu halk irade vermesine rağmen sürekli bu iradeden bahsedenler bu iradeyi hiçe saydı. Üç-dört  ay halkı ve muhalefet partilerini de oyalayarak tekrardan 1Kasım da bir seçim belirleyerek, içeride ve dışarıda savaş başlatarak, muhalefete ilişkin her şeyin kendilerinin de söylediği gibi bizden olmayan bertaraf olur diyerek, gazetecileri hapse atarak, özellikle 15 Temmuz'u bahane ederek tüm muhalefetin sesini susturduklarını, söylemleriyle pratiklerinin birbirinden bağımsız olduğunu ve demokrasiyle uzaktan yakından alakası olmadığını görüyoruz ve biliyoruz. Genel -İş olarak biz kendi şubemizde demokratik bir ortam sağlayacağımızın sözünü verdik. Yola böyle çıktık. Eğer gücümüz bir kaleme yetiyorsa, bu işçinin olmalı dedik. İşçi kazandım demeli. Kesinlikle kapalı kapılar arkasında biz imzaladık bitti, bizim için yeterlidir dememek için işçiye mal ederek ve işçiyle birlikte tartışarak yürüttük süreci. Çünkü sekiz yüze yakın arkadaşla bu süreci tartışarak bu noktaya getirdik, yine söylüyorum bu kazanım İz Enerji işçisinin kazanımı.

 Önemli olan mücadele ederek bir şeyleri kazanmak değil. Bu kazanımların gasp edilmemesi için çaba içinde olmak. Mücadele edersin, yan yana gelirsin, ciddi kazanımlar elde edersin. Özellikle 7 Haziran'dan,1 Kasım'dan,15 Temmuz'dan bu yana bu ülkede ne yapıldığı biz hep görüyoruz. Demokrasi havarisi kesilenlerin yüz yirmi bine yakın personeli kamudan nasıl tasfiye ettiklerini, bir gecede KHK' larla nasıl anti-demokratik yasalar çıkardıklarına şahit olduk. Biz memleket davasıyla ekmek davamızı bir bütün olarak görüyoruz. İkisini farklı ele alacağız dedik. Ekmek davamızın mücadelesini kazanımla sonuçlandırdık. Son dokuz yılın en iyi sözleşmesine imza attık. Şimdi sıra 16 Nisan'da Hayır'ı daha güçlü çıkararak hem işçilerin kazanımlarının bir gecede çıkarılan KHK'larla gasp edilmemesi için bunun mücadelesini vereceğiz.

Demokrasiden söz ettik. Demokrasinin uygulanabildiği yerlerde çoğunluğun sözü geçerlidir. Fakat demokrasi aynı zamanda azınlığın haklarının korunması demektir. Siz de % 85'lik bir çoğunluktan bahsettiniz, peki kalan % 15 'in yani azınlığın haklarını nasıl koruyorsunuz? Ya da bu azınlığın tepkileri ne yönde oldu?

Beş yüz altmış tane arkadaşımız greve çıkılması konusunda oy kullandı. Yani verilen koşulların yetersiz olduğu yönünde oy kullandılar.  Ben şunu açık açık söyledim greve devam edelim diyen arkadaşımıza da saygı duydum, şartlar yeterlidir diyen arkadaşlarımıza da. Mesela bir birimimizde yarı yarıya çıktı oylar. Onlarla gidip konuştuğumuzda aslında ortada kirli bilginin olduğunu fark ettik. Sonrasında anlattık. Onların eksik bulduğu yerlerde kararlarına saygılı olduğumuzu, önümüzdeki süreçte eksikliklerin tamamlanması yönünde çalışacağımız kendilerine ilettik. Sonuçta %85 arkadaşlarımız grevin bitirilmesini konusunda karar kıldığı için çoğunluğun istediğini gerçekleştirdik. Eksiklikler var mıdır? Elbette vardır. %15 'lik dilimde olan arkadaşlarımızın gördüklerini noktaları tamamlayıp,  yolumuza devam edeceğiz. Onların kararlarına saygı duyuyorum. Ama bir kez daha söylüyorum. Biz burada bir anlayışı yıktık. İşçiyle birlikte ve işçinin onayıyla toplu sözleşmeyi imzaladık.

Türkiye'de ki Emek Mücadelesi hakkında düşünceleriniz ne yönde?

Sendikacılar birleşmeyebilir. Ancak Türkiye İşçi sınıfı birleşmeli, tabanda işçi birleşmeli. Yukarıda sendikacılar kendi çıkarları doğrultusunda birleşmeyebilir, yan yana gelmeyebilir. Ama tabanda işçi bastırmalı. Yan yana gelmeli. Yan yana gelince güçlü olacağını bilmeli. Biz yan yana gelen işçilerin kazandığını gördük. Bundan iki yıl önce metal işçileri, Bursa’da başlayan ama hızla tüm Türkiye'ye yayılan ve deprem etkisi yarattığını, işverenlere, Çalışma Bakanına, iktidara nasıl bir şok yarattığını biz gördük. Demek ki işçi yan yana geldiğinde ve sendikacıların imzalamış olduğu toplu sözleşmeyi yırtıp atarak, on üç gün mücadele ederek ve dokuz tane maddeyi deyim yerindeyse işverenlere diz çöktürerek imzalattırdıklarını gördük. Yine en son toplanmayan Bakanlar Kurulu kararıyla işçilerin, emekçilerin grev hakkı gasp edildi. O yüzden işçiler yan yana gelmeli, evet şu an baktığımızda küçük küçük, lokasyon halinde mücadele edenler var.

Biliyorsunuz bir torba yasada, SGK'da çalışan herkes iki-üç tane sendikaya üye olabilmesini içeren bir yasa geçti. Bırakın iki-üç sendikayı bu ülkede tek sendikaya üye olduğu için işten atılan binlerce işçi var. Anayasa'nın 51. maddesi nettir; Bütün sendikalı işçiler sendikaya üye olabilir. Hatta işverenlerin bu konuda yardım etmesi gerekiyor, sendika seçme işini de işçinin kendisine bırakması gerekiyor. Bununla ilgili engel çıkaranlara cezai işlem uygulanması gerektiğini de söylüyor. Ama bugün sendikalı olmak için mücadele verip, işten atılan binlerce işçi var. Sendikacıların da artık silkinip kendilerine gelmesi gerekiyor. Sadece günü kurtarmayı bir kenara bırakmalılar. ben burada olayım, koltuğumu koruyayım, dört yıl iyi bir maaş alayım, sendikanın imkanlarından yararlanayım. Böyle bakmamalı. Gerçekten sınıf sendikacılığı yapmalı. Alanda işçiyle birlikte yürütmeli mücadelesini. Benim hep söylediğim bir şey vardır; sendikacı işçinin nefesini ensesinde hissetmeli. Sendikacı yanlış yaptığında işçi ensesine tokatı yapıştırmalı, gerekirse sendikacıyı değiştirmeli de. Kimse buraları kendi koltukları, geçim kaynağı sanmamalı. Buralara böyle bakmamalı. Bakarsa kaybeder, işçi sınıfı kaybeder. İşçi bunları denetlemeli.

İşçi şunu sorgulamalı: Ülkede bir referandum var. Bugün Türk-İş 'e üye olan Hak-İş 'e üye olan işçi sorgulamalı. Bugün iktidar diyor ki, Biz kıdem tazminatını kaldıracağız. Biz toplu sözleşmede kıdem tazminatını tavandan alıyoruz ki bu yasada otuz gün. Bunu on dört güne düşürecekler. Aslında işçinin iş güvencesini ortadan kaldırmak istiyorlar, yapmaya çalıştıkları şey bu. İşverenin işçiler üzerinde ki bağlayıcılığının, işçinin de işveren üzerindeki yaptırım gücünü ortadan kaldırıyorlar. Yani burada yapılmaya çalışılan şey belliyken, işçi sorgulamalı. Sendikasını sorgulayabilmeli. "Sen benden kesilen aidatla maaş alıyorsun, şatafatlı bir hayat yaşıyorsun" diyebilmeli. Uzun lafın kısası işçiler yan yana gelmeli. İşçiler birleşince 15-16 Haziranları nasıl yarattıysak, 1 Mayısları bugün dünyada ve Türkiye'de kutlanıyorsa, nasıl 16 saatlik insanlık dışı çalışma saatlerini sekiz saate düşürebildiyse- sonuçta kazandığımız bu hakların hepsi bir mücadeleyle oldu- işçiler yeniden yan yana gelebilmeli.  Sermaye ve iktidar ki iktidarlar genelde sermayenin uşaklığını yaparlar, bizi bölüp yönetmek gibi bir gayenin içine giriyorlar. Biliyorlar ki işçi sınıfı birleştiği zaman bizi yönetmeyeceklerini onlarda çok iyi biliyor. Bizi bölüp öyle yönetmek istiyorlar. Başarıyorlar mı? Evet başarıyorlar. Kimlik üzerinden, mezhep üzerinden, memleket üzerinden ayrıştırmalarla bunu yapıyorlar. Açık açık söylüyorum; bu ülkede AKP'ye oy veren bir işçinin dahi geleceği yok. Çünkü oy verip meclise gönderdiğin vekilin iradesi yok.

Son olarak biliyorsunuz önümüzde bir referandum var. İzmir'de de büyük oranda bir Hayır beklentisi var. Genel-İş Sendikası olarak bu konuda uyguladıklarınız ve düşünceleriz ne yönde?

Baktığımız zaman İzmir Türkiye'nin aydınlık bir şehri. Burada tabi ki baktığımız zaman, referandumda Hayır'ın daha güçlü çıkacağına inanıyoruz. Türkiye geneline baktığımız zaman da iktidar Güney Doğu'da 7 Haziran'dan sonra ciddi anlamda bir savaş başlattı. Kentleri yerle bir etti. Yani bugün orada sandık güvenliğinin olmadığını biz biliyoruz. Halkın iradesi kendisine bırakılsa ben Hayır'ın çok daha güçlü çıkacağına , %60 ‘ ları bulacağına inanıyorum. Çünkü halk 14 yıllık AKP İktidarını yalanlarla talanlarla, din simsarlığı yaparak ülkeyi yönettiğini biliyor. Bu ülkenin en tepesindeki adamın dahi bir söylediğinin beş dakika sonra bir başka söylemiyle uyuşmadığını hepimiz görüyoruz. İşin aslı 14 yıldır da böyle yönetiyorlar ülkeyi.  Ama artık halk uyandı ve ben inanıyorum ki bu halk sandıkta AKP'ye öyle bir cevap verecek ki, onları sandığa gömecek. Ama daha öncede söylediğim gibi sandıkların güvenliği çok önemli. Bu ülkede her seçimden önce elektrikler kesiliyor.

Şunu da sormak istiyorum. Hayır tek başına yeterli olacak mı?

Hayır çıkması muhalefet partilerini ve bu ülkenin demokratik insanlarını biraz daha kendine getirecektir. Bir özgüven sağlayacaktır. İktidar da yanlış yaptığının belki farkına varacaktır. Bazı şeylerin dayatmayla olmayacağını olamayacağını, kendileri de görecek. Çünkü açık açık şunu söylüyor; Benim yaptıklarım Anayasa'ya aykırı ama anayasayı bana uyduracaksınız. Hepimiz görüyoruz ki tek adamı kurtarmak adına yapılan bir anayasa bu.  Kendi bulunduğum konum üzerinden açıklayayım. Anayasa değişikliğinde 18 tane madde var. Bu 18 tane maddenin içinde işçiyle ilgili tek bir satır yok. Üstüne muhtara benzeyen başbakan çıkıp şunu söylüyor: Kıdem tazminatı işverenin üzerinde büyük bir ağırlık oluşturuyor. Referandumdan sonra kıdem tazminatını kaldıracağız. Yani şunu söylüyorum bu değiştirilen 18 madde bu ülkede yaşayan insanlar için yapılmış değişiklikler değil. Sadece tek adam ve onun yandaşlarını kurtarmak için yapılan bir anayasa. Biliyorlar ki yeri zamanı geldiğinde bu halk onları yargılayacak. Evet' çiler tek adamı kurtarmak için mücadele verirken bizler bu ülkede yaşayan işçilerin haklarının gasp edilmemesi için mücadele veriyoruz.

Şu anda 2002 krizinden daha kötü bir kriz var. Bu krizin faturasını onlar ödemeyecek. Onlar sarayların oturmaya, çocukları gemicikleriyle gezmeye devam edecek. Bu faturayı işçiye, emekçiye, esnafa, emekliye, bize kesecekler. Biz bunun için hayır diyoruz ve hayır demek için birden çok nedenimiz var. Ülkemizi, halkımızı sevdiğimiz için ve kardeşçe bu ülkede yaşayabilmek için Hayır diyeceğiz.


İZ DERGİ'YE İZMİR'DEN YA DA ŞEHİR DIŞINDAN NASIL ABONE OLUNUR? TIKLAYIN

SUNU YAZISI İÇİN TIKLAYIN

HAYIR DAHA BİTMEDİ: ‘KÖY KÖY UMUDU ÖRÜYORLAR’

Editör: Haber Merkezi