Rüzgâr nereden esiyorsa o tarafa dikkatle bakmak gerekir, hem de unutmamak üzere bakmak. Kimlerin rüzgârı arkasına alıp büyüyüp, güçlenip, tarifsiz bir cüretle sağa sola çattığına, kimlerin rüzgârın karşısına dikilip, eğilip bükülmeden doğru bildiğini söylediğine şahit olmak tarihe düşülecek notlar anlamında önemlidir.

Memleket gündeminde yer işgal eden siyaset dışı görünen tüm konular da doğrudan doğruya yönetimsel pratiğin sosyal yaşamdaki yansımasından başka bir şey değildir aslında. Yani bu yönüyle sonuna kadar politiktir. Buyurun sizlere bir demet memleket hali.

Günlerdir bir Arda Turan tartışmasıdır gidiyor. Medyada birçok kişi bu futbolcuya karşı eleştiriler sunuyor sunmasına ama yine de herkes Arda Turan’ın yaşamında olup bitene dikkat kesilmiş durumda. Kimse saldırıya uğrayan gazeteciyi merak ediyor gibi durmuyor. Aralarındaki mesele nedir ne değildir bilmiyorum. Ama bildiğim tek bir şey var ki geçtiğimiz haftalarda Başakşehir Sporlu futbolculara, birkaç gün önce de Arda Turan’a bir gazeteciye bu şekilde saldırabilecek cesareti veren şey memlekette yüzlerce gazetecinin tutuklu oluşundan, gazetelerin, televizyon kanallarının cezalara boğulup, kapatılıp, haklarında her gün yeni davalar açılmasından başka bir şey değildir. Hükümetin Kürt açılımı yıllarında barıştan bahseden, açılım bitip ortalık karışınca milliyetçilikten dem vuran, referandum zamanı video çekip evet propagandası yapan bir insan ya da “ünlü insanlar topluluğu” basın özgürlüğünün ayaklar altında olduğu bir ülkede pekâlâ bir gazeteciye saldırmayı kendilerinde hak görüp bununla da gurur duyabilirler. Çünkü ortalama bir demokrasiye sahip, basının sesinin kısılmadığı herhangi bir ülkede bir gazeteciye saldırabilmek cesaret işidir. Öylesi memleketlerde bir gazeteciye saldırmak gurur değil utanç duyulacak bir olay olarak boynunuzda asılı bir leke olarak kalır.  Bundandır ilkeleri ile tanıdığımız Barselona kulübünün Arda meselesindeki şaşkınlığı, Arsenal kulübünün Arda transferinden vazgeçtiği haberleri.

Yukarıda yazılanlar bir yana son olayda görebildiğim kadarıyla Arda Turan’a destek çıkan tek isim “evet” videolarının mimarlarından Rıdvan Dilmen olmuş. Kendisi de itiraf etmiş; Arda’da benim gibi “evet” demenin bedelini ödüyor diyerek. İtiraf etmiş ama meseleye biraz tersten yaklaşmış “Şeytan Rıdvan”. Çünkü memlekette bedeli evet diyenler değil hayır diyenler ödüyor. İşlerinden ihraç edilen binlerce kamu emekçisi gibi (Fetöcülerden değil KESK’lilerden bahsediyorum), Ankara’nın orta yerinde vücuduna yüzlerce plastik mermi sıkılan Veli Saçılık gibi, açlık grevine girip ölümün eşiğine gelmiş Nuriye ve Semih gibi, tutuklu gazeteciler gibi, YSK ya adil değilsin deyip cezaevine giren gençler gibi, fotoğraf sanatçısı Kazım Kızıl gibi. Kendisine hatırlatmak gerekir, tabi tüm bunlardan haberdar ise. 

Arda olayla ilgili açıklamalarında adam olmaktan bahsediyor. Tam da memleket jargonuna uygun bir girizgâh. Adam olmayı öylesine yüceltmişiz ki bu topraklarda, her olayda adam olup olamamak arasındaki ince çizgi belirleyici bir nitelik kazanıyor. Adam olmanın-olabilmenin “kutsallığından” olsa gerek namusu kadın, namusun yegâne koruyucusu ve sahibini de erkek olarak kodlamayı becermişiz memleket insanının zihnine.  Arda da olayı açıklarken namusuma laf ettirmem demiş zaten. Nedir “namus”, ne değildir tartışılır ama ancak ve ancak böyle bir memlekette “namus” denen şey üzerinden savunma yapabilir her türden suçlu insan. Bunu da yaşayarak görüyoruz. Kadın katilleri, tecavüzcüler, tacizciler vs hepsinin yargı önündeki ilk sarıldığı şeydir “namus”… İşe yaradığını da söylemek hayli mümkün. “Namus” denen şey her seferinde tecavüzcüler ve kadın katilleri için cezai indirimler veya beraatler sonucunu verdiğinden olsa gerek gazeteci dövmenin de kılıfı oluverdi birden bire. Saldırıya uğrayan gazeteci Bilal Meşe’nin Arda gibilerin namusuna dil uzattığını henüz görmedim ama Avrupa şampiyonasında gruptan bile çıkamayan milli takım oyuncularının istedikleri-aldıkları primi duyduğumda bir grup adamın halkın parasına el uzattığına şahitlik etmişliğim oldu. Tam da bu noktada anladım milli takımda forma giymenin nasıl bir vatanseverlik olduğunu.

Yani neymiş “Söz konusu vatansa…” Yok yok öyle değil, siz şandan, şöhretten, paradan ve güçten haber verin.