İmece-der, VeliDer ve Halkevleri Eğitim Hakkı Meclisi tarafından düzenlenen basın toplantısında eğitimin genel sorunlarına değinildi. 

İşte yapılan açıklamanın tamamı:

"Talim Terbiye Kurulu’nun hazırladığı müfredat programının ilk basamağı yaşama geçirildi, yeni ders kitapları basıldı, dağıtımı yapıldı ve iki gün sonra ders zilleri çalacak, yeni öğrenim yılı başlayacak.

Eğitimimiz, ezbercilikten uzak, bilginin sorgulanmasına fırsat yaratan, üretken, deneysel, öğrencinin zihinsel algı ve aktarım becerilerinin gelişimine katkı yapan bir karakterde mi olacak?

Eğitim başarısının sadece sınav sonuçlarıyla değerlendirildiği ülkemizde başarı ölçütleri nelerdir? Öğrencinin kişisel becerilerine uygun hedefler koymasını sağlayan, bu hedeflere ulaşabilmesi için ona rehberlik eden, sahip olduğu potansiyeli açığa çıkarması için fırsatlar yaratan; sosyo-ekonomik konumlarına göre sınıflandırılmayan, her ailenin ücretsiz ulaşabildiği, yararlanabildiği bir kamu hizmeti midir?

Eğitim-öğretim programları:

-Özgüvenli, sorumluluk bilinci gelişmiş ama paylaşımcı

-Yaratıcı ve üretken,

-Düşüncelerini etkin bir şekilde ifade edebilen, ortak tartışma, akıl yürütme kültürünü tanıyan, benimseyen,

-Farklılıklara saygılı, eşitlikçi, demokratik, laik;

-Evrensel değerlerle uyumlu,

-Bilimsel düşünen, sorgulayan çocuklar yetiştirmek için mi hazırlanmaktadır?

Bu soruları olumlu yanıtlamak ne yazık ki olanaksızdır.

On beşinci yılında siyasal iktidar, çobanlığını kolaylıkla yapabileceği sürüler yaratmak istemektedir. Farklı inançlar, aidiyetler arasında saygıyı, kardeşliği, eşitliği değil devletin resmi karakteri olarak gördüğü dini, mezhebi, üstün ve egemen gördüğü cinsiyeti koruyan-kollayan, geliştiren, güçlendiren bir politika izlemekte, bunun aracı olarak ta en önemli yapıyı, eğitimi araç olarak kullanmaktadır.

Yeni müfredat programında: “erkekler güç ve kuvvet yönünden daha ileri olduğundan, ailenin sorumluluğunu birinci derecede onlara yüklenmiştir…”denmekte,

“İslam erkeğin üstlendiği mesuliyetlere karşılık kadının da kocasına itaat etmesini istemiş ve bu itaati ibadet saymıştır. Ailede çocukların büyütülüp terbiye edilmesi daha çok anne tarafından yerine getirilir. Ailede erkek vazifesini yapar, ailesine karşı güzel davranır,; kadın da ona karşı gereken muhabbet, hürmet ve itaati gösterirse aile içinde düzen ve uyum sağlanmış olur” diye yazmaktadır yeni müfredatın ders kitabı.(1). ‘Erken yaşta evlilik toplumsal bir örf’ olarak ifade edilerek çocuk yaşta evlilikleri meşrulaştırılmak; öğrenim yaşındaki kız öğrenciler evliliğe hazırlanmak isteniyor.

Yani kadına biçilen rol erkeğin arzularına göre eğitim süreçleri üzerinden hayata geçirilmeye çalışılıyor. Kadın toplumsal üretim ve yaşamın dışında, kocasının ve çocuklarının hizmetinde itaat eden bir varlık olarak resmediliyor körpe beyinlerde, buna göre biçimlendirilmeye çalışılıyor. Erkek egemen sistemin toplumsal cinsiyet algısı giderek gerici bir anlayışta derinleştiriliyor. Çalışan kadınlar da, özgür düşünceli özgür kadınlar da yok, hatta “kabul görmez” sayılıyor.

Din bilgisi müfredatta zorunlu ders olarak yerini almış, liselerde ders saati arttırılmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı eğitime ideolojik yaklaşımıyla sorunların derinleşmesine eğitimin tek tipleşmesine hız vermiş durumda; Anadolu lisesi, Fen lisesi ile sosyal bilimler liseleri il ve büyükşehir statüsündeki illerin nüfusu 50.000’in üzerinde olan ilçelerinde açılabiliyor. Ayrıca büyükşehir statüsünde olmayan illerin ilçelerinde açılabilmesi için ilçe nüfusunun en az 20.000 ve il merkezi ile birlikte toplam nüfusu en az 200.000 olması;

Güzel sanatlar lisesi açılabilmesi için; okulun açılacağı yerin il merkezi ya da büyükşehir statüsündeki illerin en az 100.000 nüfuslu ilçelerinden birinde ve okulun açılacağı il sınırları içinde sanat ağırlıklı en az bir yükseköğretim programı olması,

Spor lisesi açılabilmesi için; okulun açılacağı yerin il merkezi ya da büyükşehir statüsündeki illerin en az 100.000 nüfuslu ilçelerinden birinde ve okulun açılacağı il sınırları içinde spor ağırlıklı en az bir yükseköğretim programı olması gerekiyor (2). Bu ne demek oluyor? Ziller Anadolu’nun küçük il ve ilçelerinde sadece İH OO ve liseleri için çalacak. Dinci ve tekçi eğitim sistemi, dinsel dayatmaların en yoğun yaşandığı Yatılı Bölge Okullarında okumak zorunda kalan çocukların ailelerinden uzaklaşma süreçlerine, yabancılaşmaya hem kendi kimlikleri, inançlarından uzaklaşmalarına yol açacaktır.

Dersi saati azaltılan biyoloji dersi müfredatında yüzlerce yıldır bilime konu olan evrim tema olarak yer bulmaz iken tarih kitabında 15 Temmuz 2016 darbe girişimi tarihsel olgu olarak yer almıştır; bir yıl önce yaşananlar “tarih” olurken, cumhuriyet tarihiyle ilgili çok sayıda bölüm kitaplardan çıkarılmıştır. “Değerler eğitimi” adı altında kitaplarda yer alanlar evrensel hakları, değerleri değil her fırsatta cihat ı tanımlanmakta, anlatmaktadır. “Cihat bilmeyen çocuğa matematik öğretmenin faydası yoktur. Namaz dinin direğiyse, cihat çadırdır. Direksiz çadır bir işe yaramaz” (3) düşüncesinde olanlar eğitim-öğretime yön vermektedir.

“Fen Liseleri’nden katılan öğrenciler PİSA’(2) dan 534 puan aldılar; 534 hangi ülkenin puanına denk geliyor, onu söyleyeyim size Estonya’nın, Japonya’nın. Yani dünyanın ikincisi Japonya538; üçüncüsü Estonya 534. Dolayısıyla sadece Fen Lisesindeki öğrenciler girmiş olsaydı, bugün aldığımız derece dünyanın ilk üç arasındaydı”.(4) diyen Milli Eğitim Bakanı’dır oysa; ama orta dereceli okulların hala hızla İHL ne dönüştürülmesi sürmektedir.

Bizler, sınıf sömürüsü ile cinsiyet ayrımcılığının birbirini besleyen iki olgu olduğunu biliyoruz.. Cinsiyet ayrımcılığı bu siyasal iktidarla başlamamıştır kuşkusuz fakat AKP cinsiyet ayrımcılığını kendi zihniyeti doğrultusunda derinleştiren bir politika izlemiştir, izlemektedir. Sömürünün en yüksek olduğu kayıt dışı sektör kadın ve çocuk emeği üzerinden yükselmektedir. Kadınların eş, anne gibi geleneksel cinsiyet rolleri üzerinden tanımlanması, üretim süreçlerinin esnekleştirilmesine hizmet eder. Kadın ihtiyaç olduğunda üretime katılmakta ama çalışma yaşamının asli unsuru olarak kabul edilmemektedir. Kadının yerinin evi olduğu söylemi, sosyal güvenlik açısından babaya kocaya bağımlı hale getirilmesi, çocuk doğurma direktifleri kadını çalışma yaşamından uzaklaştırır, toplumsal üretime, yaşama katılımını düşürür.

Düşünmeyi, soru sormayı, tartışmayı, araştırmayı değil itaat ettirmeyi hedef belirleyen eğitim sistemi; yoksulluğu kader zanneden, sermayenin daha çok kar etmesi için emeğinin haklarından vazgeçen, sınıf ve cinsiyet bilincinden mahrum kalmış, şükür ve kader arasına sıkıştırılmış modern görünümlü köleler yaratmak amacını taşır.

Demokratik, bilimsel, laik, kamusal eğitim önündeki engeller artarak devam etmektedir. Türkiye de eğitim kurumları, iktidarın ırkçı, mezhepçi, ayrımcı uygulamaları nedeniyle gerçek işlevlerinden, evrensel insanlık, çocuk hakları sözleşmesinin ana ilke ve ruhundan uzaklaşmaktadır Kamu kaynakları yeni paralel cemaatlere, vakıflara, siyasi iktidara yandaş derneklere (Ensar Vakfı, TÜRGEV, TÜGVA, Anadolu Gençlik Derneği..vb) açılmamalı, bu vakıflarla sosyal, kültürel, sportif, mesleki ve teknik kurslar açılması kapsamında düzenlenen protokoller iptal edilmelidir.

Öğrenciler için barınma hizmetleri kamusal olmalı; çocuklarımız tarikat, cemaatlerin kucağına terk edilmemelidir. Öğrenci yurtları geliri yoksulluk sınırı altındaki gençlerimiz için parasız olmalıdır.

Toplumun tüm kesimleriyle birlikte çocukların yetenekleri doğrultusunda, aklın ve bilimin ışığında kendilerini gerçekleştirebilecek, eşit, özgür bireyler olarak yetişmeleri için çoğulcu, toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı, demokratik, laik bir müfredat oluşturulması için bizler üzerimize düşenleri yapacağımızı, çocuklarımızın geleceğinin karartılmaması için mücadele edeceğimizi buradan kamuoyuna açıklıyoruz. Aksi durumda, bilmeliyiz ki ziller geleceğimizin karartılması için çalıyor olacak."

Editör: Haber Merkezi