İnsanlığın yakın tarihte gördüğü en barbar örgüt IŞİD’in Şanlıurfa’ya komşu olmasına ramak kala, kendisini ‘sol’ olarak tanıtmaya çalışan, bunun için de Deniz Gezmiş’in okurken fotoğrafının olduğu ‘Türk Solu’ isimli dergiyi yeniden çıkarma fırsatçılığını yapan zat, ‘Kürtlerle komşu olacağıma IŞİD ile komşu olurum’ dediğinde, ‘kafayı yemiş’ iyimserliğinde olduğumu hatırlıyorum.

Aynı hattın laciverdi kesimler, 7 Haziran seçimleri öncesinde ‘Kürtler AKP ile anlaştı, seçime parti olarak girecekler ve barajın altında kalacaklar, tüm vekillikler otomatik olarak AKP’ye gidecek ve AKP adım adım emellerine ulaşacak’ vs diye çıkıştığında yine aynı iyimserlikle ‘süreci okuyamıyorlar’ diyordum.

Geçtim süreci, anketleri okuyamıyorlar’ diye sandığımda bu zevat ‘Barajı geçecekler ama AKP ile anlaşıp yeni bir anayasa yapıp hurraa’ çığırtkanlığına başlamıştı çoktan…

7 Haziran akşamını ve 8 Haziran sabahını dün gibi hatırlıyorum. Kemik AKP’liler dışında toplumun büyük çoğunluğu meclisin yeni şekillenişinden memnundu. ‘İyi oldu, denge kuruldu’ diyen de vardı, ‘Artık bu iş bitti, hükümeti kuramayacaklar’ diyen de…

Hatırlarsınız ki; Tayyip Erdoğan’ın milletvekili ve Başbakan, Abdullah Gül’ün de –eşinin türbanlı olması kavgasından- Cumhurbaşkanı olmasını sağlayan zat-ı muhterem saraya gidene kadar, saraydaki pencereden bile bakamaz haldeydi. Baykal saraya gitti, deyim yerindeyse Erdoğan’ı da elinden tutup çıkardı.

İşte o gün bugün; Erdoğan’ın ortaya koyduğu plan takır takır işliyor. Yüzde 60’lık 3 parti meclis başkanını seçemedi. Erdoğan bu güçle, hükümeti kurma görevini Kılıçdaroğlu’na vermedi.  ‘Yeniden seçim’ dedi, ‘Yerli milletvekilleri’ dedi… İki seçim arası patlayan bombalar, kaybettiğimiz gül yüzlü arkadaşlarımızın kanları üzerinden kaos korkusu yayarak, yeniden tek başına iktidar oldu. 

Uzatmayacağım; az çok memlekette politikaya ucundan kıyısından bulaşmış herkes yüreği sızlaya sızlaya izledi tüm bunları.

**

Dokunulmazlıkların kaldırılması’ maskesiyle –ki bunun böyle olduğunu Kılıçdaroğlu dahil herkes biliyor- meclise darbe yapılması süreci, ‘safça’ izlediğim tüm bu dönemlerin kurulmuş hamlelerinden sanırım en kritik olanı.

Şimdi, inanın ‘taktik hata yapıyorlar’ çizgisinde olamıyorum.

Yakın tarih yazılırken Erdoğan, ‘kendisi ve ailesinin ikbali için memleketi kaosa sürüklemeyi dahi göze alan’; Bahçeli, Baykal ve Perinçek ise ‘Erdoğan’a sıkıştığı her dönemde can simidi olan’ isimler olarak kayda geçecekler. Dileriz ki isimler artmasın.

**

1 Mart 2003’te Irak’a savaş tezkeresine Erdoğan’ın canla başla ‘evet’ oyu istemesine rağmen, halkın baskısı ile ‘hayır’ oyu veren AKP’li milletvekillerinin büyük çoğunluğu şimdi emekli. Kaybettikleri hiçbir şey olmadı. Hatta bir kaçı, (Mesela Hüseyin Çelik) şimdilerde ‘Ben de hayır demiştim’ çıkışları yaparak kendini aklamaya çalışıyor.

Çok değil, birkaç yıl sonra, ‘Ben hayır oyu vermiştim ama açıklayamamıştım’ diyecek olan hiçbir ismi bu toplumun ciddiye almayacağını Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin bilmesi gerekiyor.

Tek adam’ ve onun ‘geniş ailesi’ için kurulmak istenen yeni ‘rejim’ yolunda, en kritik hamlelerden birini yaptı Erdoğan. Memleketin şeklini değiştirmeye yönelik açıktan adımlar atan Erdoğan’a destek olacak hiçbir hamleyi ‘yanılmışlar’ diye saf duygularla okumayacaktır bu halk.

Hayır’ oyu vereceğini açıklayan Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri Barış Yarkadaş, Eren Erdem, İlhan Cihaner, Mehmet Tüm, Mahmut Tanal, Fikri Sağlar’ı tebrik ediyorum. Darısı İzmir milletvekillerinin başına.  Demokrasi ve özgürlükler mücadelesinin kalesi olması gereken İzmir’in milletvekillerine açıktan, ‘Yapmayın, onu başkan yaptırmayın’ çağrısında bulunuyorum.

Emeklilik kötü bir şey değil. Bakın milyonlarca işçi onu bile olamayacak!