Ümit Kartal‘İşçiler olmadan hiçbir şey olmaz. Yazdığımız kitabın yapraklarını, konuştuğumuz mikrofonu üretenler de işçiler’ diyen bir radyo programcısıyla konuştuk. O bize, ‘Radyoda program yapıyorum ama aslında işçiyim; 19 yıldır fabrikalarda çalışıyorum’ dedi. Sonra yaşam hikâyesini anlattı.  16 yaşındayken babasını kaybedince lüks bir lokantada bulaşıkçılık yaptığını anlatırken, lokantanın önünde yemek yemek için dilenen insanları gördüğünü ve o andan sonra hayata hep ‘Daha iyi bir dünya mümkün mü?’ sorusuyla baktığını söyledi. Doğan Beyazgül, 25 yıldır İzmir’de…  ‘İzmir’den ayrılınca üzerime kara bulutlar çökmüş gibi hissediyorum’ diyerek anlatıyor burayı ne kadar sevdiğini.  17 Yaşında Yaren, 10 yaşında da Deniz Eren isminde çocuklarıyla ‘kalabalık’ bir aile olmuş Beyazgül… Dinlerken dinlerken öğrendik ki; hafta sonu tatilinde radyo programı yapan işçi Doğan Beyazgül, aynı zamanda hayat hikayesinden yola çıkarak ‘Hüzünler Yalnız Yaşanır’ isimli bir kitap da yazmış. Dünyadaki her şeyi üreten işçilerin yaratıcılığına şaşırmamak gerekir. Söz Doğan Beyazgül’de…

“1974 Muş Varto doğumluyum.  Aslında herkesin yaşamında iyi bir çocukluk var. Ancak babanı kaybettiğinde o iyi çocukluk büyük adam yerine geçmek zorunluluğu oluyor. Bende de 16 yaşında böyle oldu. Babamı kaybettiğimde o ili, Muş'u terk ettim. 16 yaşında çok ciddi bir hastalık geçirdim, günlerce yemek yemedim. Kocaeli'nden ablamlar gelmişti cenazeye, onların yanına yerleştim. 2 ay hastanede tedavi gördükten sonra çalışmam gerekti. O zaman ilk defa bir işe girdim ve bulaşıkçılık yapmaya başladım. Ama bir çelişki vardı tabii. Bir yanda Kocaeli'nin en lüks lokantasında bulaşıkçılık yaparken orada bir taraftan inanılmaz bir şekilde yemek yiyen insanlar vardı, bir taraftan da o lokantanın önünde yemek yemek için dilenen insanlar vardı. Burada bir çelişki vardı. İçerideki toklar dışarıdakilerin halinden hiç anlamıyorlardı. Bu kafamda hep bir çelişkiydi. İnsanlar eşit bir şekilde yaratılmalıydı. Hani dinimizde de var ya; komşusu açken tok yatan bizden değil diye.

Bu mavi gökyüzünün altında benimle aynı düşünceyi paylaşacağını düşündüğüm insanların olacağını düşünüyordum. Çünkü yeni bir dünyanın olması gerektiğini, herkesin eşit bir şekilde yaşayabileceği bir dünya olması gerektiğini düşünmeye başlamıştım.

BULAŞIK YIKARKEN ÇOCUKLUK BİTTİ

1 yıl sonra İzmir'e taşındım. Artık İzmir' de bir şeyler yapmam gerektiğini anladım. Ablamlara yük olmak istemiyordum. Onun öncesinde köye gittiğimde babamın mezarını ziyaret ettim ve hiçbir şeyin değişmediğini gördüm. Çocukluğum bitmişti zaten. Bulaşık yıkarken o çocukluk bitmişti, kendi ayaklarımın üzerinde durmam gerektiğini biliyordum. İzmir'e ilk yerleştiğimde çok kalabalık bir ailenin yanına yerleştim. Akrabalarımızdı. Ama oradan ayrılmam gerekiyordu. Çünkü birilerine sırtımı dayamam değil, kendi başıma yaşamam gerektiğine inanıyordum.

Çok özel bir günü seçtim. Tam yılbaşı gecesi oradan ayrıldım. Çalıştığım inşaatta patronumdan izin istedim. Derme çatma bir kapıyla sıvasız bir odada, bir ranzayla bir yatakla, orada kaldım. Yılbaşı olması yeni bir başlangıçtı benim için. O çelişki devam ediyor hala, bence insanlar sol bir pencereden yaklaşmalı. Hayatın tam anlamı orada çünkü... Yeni bir dünya düşleyenlerin böyle düşünmesi gerektiğine inanıyorum. Hiç gördünüz mü bir sağcıyı bir dinciyi yeni bir dünya isterken, eşitlik, kardeşlik isterken… Böyle bir düşünceleri yok çünkü.  

Ben orada inşaatta çalışırken, Namık Kemal Lisesi'ne, Akşam Lisesi'ne başlamak istedim. Müdür bana burada, Alsancak'ta okuyamayacağımı, koşulların çok farklı olacağını söyledi. Orada da bir çelişki gördüm. Umutla girdiğim o okulun bahçesinde, koridorun en sonunda dehliz gibi karanlık geldi. Oysaki eğitim herkesin hakkıydı ve bunu bir eğitimcinin reddetmesinin çok doğru olmadığını düşündüm. 

GORKİ, DOSTOYEVSKİ, JACK LONDON

Sonra patronum tekrar okula gidip okulun duvarlarını boyayacağını, su tesisatını yapacağını söyleyerek, böylece beni okula kabul ettirmişti. İlk dönemde teşekkürle gelmiştim. Ondan sonra lise 3'te falan Çiğli’de ev tutmuştuk arkadaşlarla. Lise 3'te Çiğli'de bir sel felaketi yaşanmıştı. O sürece kadar o derme çatma odada yaşıyordum tabi. Kendi yemeğimi yapıyordum, okula gidip geliyordum. En büyük sorun banyoydu benim için. Sürekli kitap alıyordum. Bir yumurtayı bile yarıya bölüp geriye kalan parayla Gorki alıyordum, Dostoyevski okuyordum, Jack London okuyordum. Dünya görüşü aynı olan bir yığın insan tanıdım. Yalnız olduğumu düşünüyordum ama bir yığın insan varmış benimle aynı görüşü paylaşan. O süreç içerisinde biraz daha sosyalist bir düşünceyle tanıştım. Yeni bir dünya, eşitlikçi bir dünya isteyen bir yığın insan varmış. O dönemde bu yaşanan sel felaketinden dolayı bir yürüyüş yaptık. O yürüyüşten sonra beni de gözaltına alıp tutukladılar. Yaklaşık 2.5 ay cezaevinde kaldım, pişman mıyım? Hayır, tabi ki değilim. Yine aynı şeyi yaparım; çünkü yeni bir dünya isteyen herkesin bedel ödediğini gördük. Benim ödediğim az ama benim öğrendiğim çok şey oldu. insanların içeride veya dışarıda olduğu önemli değil. Önemli olan düşüncelerin kirlenmemesi...

ÖNCE İNTERNET RADYOSU

Bundan 6 yıl önce CHP ile bir diyalogum oldu ve üyesi oldum. O arada seçim çalışması yürütülen bir eve gittiğimde bir arkadaş internet radyosu kurdu, ilgimi çekti. Sonra sohbet ederken burada program yapar mısın dedi? İlk radyo serüvenim orada başladı. Mustafa Balbay’ın cezaevinden çıktığı ilk gün, benim programımda canlı bağlantı yaptı. Herkes şaşırmıştı. Yüz elli kişi falan dinliyordu, 15 binleri buldu. Artık cihazlarımız kaldıramıyordu ama mutluyduk. Biraz büyük radyo olabilir mi diye düşünmüştüm. İzmir’de Can Radyo var, 22 yıldır yayın yapan bir radyo. Neşet Ertaş diyor ya, ‘Kötülerin türküsü olmaz’; hakikaten öyle. Ben de iyilerin türküsünü çalan Can Radyo’nun kapısını çaldım. O zaman bana sonuna kadar kapılarını açtılar ve yaklaşık 1.5 yıldır program yapıyorum.

Genelde siyasileri davet ediyorum. Hala bu dünyanın değişebileceğini, eşit özgür, sınırsız bir dünyanın olacağını düşünüyorum. Kapitalizmin son anlarını yaşadığını düşünüyorum. Yeraltı ve yerüstünü kaynaklarını bitirdiklerini düşünüyorum. Programa insanları çağırırken seçici davranıyorum. Onların da bu dünya görüşünü gerçekten içselleştirildikleri için çağırım. Programı, 300 bin ila 500 bin kişinin dinlediğini biliyoruz.

CAN RADYO’DA GÖKKUŞAĞI

Cumartesileri saat 14.00’te Gökkuşağı… Her renkten, düşünceden, her insanın dinleyeceği ve herkesin öykülerinin olabileceği ve renklerin ancak bütünleşerek bir şeyleri değiştireceğini düşündüğün için bu ismi koyduk. Bütün renklerin birleştirici noktası olmasını istediğim için Gökkuşağı olmasına karar verdim.

HÜZÜNLER YALNIZ YAŞANIR

Hep bir idealim vardı; kitap yazmak. Herkes, program yaparken soruyordu, ben de hikâyemi yazdım. Herkesin bir hikâyesi var, kimileri yazmak istiyor yazamıyor ya da boş ver diyor, bu kitaptan sonra herkes hikâyesini yazmaya başlar umarım. Kitabım; bulaşıkçılıktan, radyoya gelme serüvenimi anlatıyor. İkinci kitabımı da şu anda yazıyorum, onda da toplumsal olaylarla ilgili, daha farklı perspektifle yazmak istiyorum.

Bence insanlar iyi okumalı iyi gözlemlemeli, bir de haberin kaynağını çok iyi araştırmalı. Bir umut arıyoruz, sadece umut değil mücadele ediyoruz, yaşanılabilir bir ülke için el ele kol kola. Umarım daha iyi günler yaşamak adına daha çok kitleyle buluşup daha iyi şeyler yapabileceğimizi düşünüyorum”

 

İZ DERGİ MAYIS 2016 BAŞYAZISI İÇİN TIKLAYIN

İZMİR'DEN YA DA ŞEHİR DIŞINDAN NASIL ABONE OLUNUR? TIKLAYIN

Editör: Haber Merkezi