Ankara. 5 ayda 3. Katliam.

10 Ekim’i “ilk” sanmıştım ben ya da “son”. Başka türlüsü, demiştim kendi kendime, olamaz herhalde. 21 yaşıma sığdırdığım en büyük, en kara, en acısı bağrımda gün olmuştu 10 Ekim.  

Eylül’de İzmir’e döndüğümde valizlerimi birlikte taşımıştık Mesut abi** ile. Her bir adımda gülen bıyıklarına bakıp da “Ne baba adamsın be Mesut abi!” demek istemiştim. Yokuş aşağı yoldan hızlıca süzülüvermiştik. “İşte geldik, sağolasın abi!” diyebilmiştim yalnızca. Mesut abim, baba adamdı.

Dikili’deydik. Bir yaz ayına, Ağustos’a, ne kadar dostluk sığarsa işte o kadar güzel dostluklar sığdırmıştık o yaz. Karşı yolda Ali Deniz***’in aydınlık yüzü, yanıma varan son adımına dek gülümsemişti. Selamlaştıktan sonra biraz alaycı, biraz da buna yürekten inandığını belirterek “Sen şair olacaksın he büyüyünce!” demişti bana. Kahkahalarımız. Sevincimiz o yaz ayına asılı kaldı. Sonrası sonbahar, sonrası ekim.

Ölülerimiz bize hep en yakın. Bir bakıyorum, Ali Deniz’in elinde Ali İsmail’in resmini görüyorum. Bir bakıyorum, sevinçle çekilmiş bir fotoğrafta Ozan**** gülümsüyor Ali Deniz’in yanında. Ve diğerleri… Bir otobüs durağında, saatine bakarken mesela. Bir anda.

13 Mart. Yine Ankara. Patlamadan sonra paylaşılan ilk fotoğrafa bakıyorum. Yanan bir halk otobüsünün iskeleti kalmış geriye sadece. Fotoğrafa bakar bakmaz bir tek bunu seçebiliyor gözlerim. Gözlerime küfrediyorum. Otobüsün iskeleti. İnsanlarımız. Orada. Parça parça. Ölülerimiz. Bize. Hep. En. Yakın.

Yalnızca konuşurken değil; bazen öyle bir vakit oluyor ki, yazı yazarken de bir yumruk gibi iniveriyor boğazımıza bütün kelimeler.

***

Olaydan sonra artık hepsini ezbere bildiğimiz gelişmeler sırasından şaşmadan birbirini izledi ve elbette şaşırmadık hiçbirine.

-Yayın yasağı?

 “Hemen hemen! Sessiz sakin aramızda halledelim şu işi…”

-İnterneti de yavaşlatalım?

“E durduğumuz kabahat!”

-Televizyon kanallarına diziler, yarışma programları?

“Bundan başkası güç…”

-Sonra… Heh, terörü kınamadık!

“Hay allah! Unutuyorduk az kalsın..Öhhöööm! Höğğğhöööm! Aziz milletimiz, endişe etmeyiniz. Biz bu milletiğğ, bu insanlarığğğ… Öhhömm. Şey… Bizler, bu terörüüğğ dize getirmek için elimizden gelen her şeyi yapacağız. İçiniz rahat olsun…Bol rahmet, acil şifalar…”

Oh be! Bu yürek ferahlatıcı açıklama yapılmasaydı neredeyse şu seslere değecekti içimiz(!)

-Hastane önünde oğlunu arayan bir annenin yangın yeri sesidir:

Eğer oğluma bir şey olursa yakarım bu memleketi!

-Kendisinden haber alınamayan ve sonra ölüm haberi duyulan 16 yaşındaki bir gencin yakınının sesidir:

Dininiz de, ülkeniz de, faşistliğiniz de, iktidarınız da bir genç kız hayatı et-mez! Hepinizin dini de, ırkı da yerin dibine batsın! İktidarınız da, paranız da, başkanlığınız da hepsi ye-rin dibine bat-sın!

Öfkeyle acının birleştiği bu iki sesi duyduğumda aklıma gelen ilk şey Cemal Süreya’ ya ait şu dize oldu:

“Barış demiştir ve güvercin tıkmışlardır boğazına”

***

Boğazımıza tıkılan o güvercini ya yutacağız ya da kuvvetli bir öksürükle gökyüzüne uçuracağız.

 

------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

 

*Cemal Süreya’nın “Seviş Yolcu” Şiirinden Bir Dize

**10 Ekim 2015’te Ankara Garı önünde yaşanan katliamda yaşamını yitiren Mesut Mak

***10 Ekim 2015’te Ankara Garı önünde yaşanan katliamda yaşamını yitiren Ali Deniz Uzatmaz

**** 13 Mart 2016’da Ankara Kızılay’da patlayan bomba ile yaşamını yitiren Ozan Akkuş